Bölüm 3: Nefretin ateşi

60 33 2
                                    

Boğazım yutkunamayacağım kadar ağrıyordu. Vücudumun titrediğini farketmemi sağlayan ise battaniyeyi saran ellerimdi. Konuşmak için dudaklarımı araladım,öksürdüm ama boğazımdaki yanma yine konuşmama izin vermedi. Ne zaman konuşmaya çalışsam ya sesim duyulamayacak kadar ince ve alçak çıkıyordu, ya da konuşamıyordum. Uygar ise oturduğu yerden sürekli bana emirler veriyordu,emirden kastım; "Nazlanıp durma Nil! Uyu Nil! Yataktan çıkma Nil!" Bir de yoklama alır gibi sorguluyordu beni. Sorgulamaktan kastım ise; "Çok üşüyor musun? Acıktın mı? Boğazın nasıl? Ağrı kesici ister misin?" Ve dahası. Uygar'ın kalbi,merhamet ve şefkat doluydu. Sevgi dolu,kocaman bir kalbi olan; ama acılarının diğer duyguları örttüğü kalbi. Davranışları,ses tonu,görünüşü. Her şeyiyle çok kabaydı. Ama kalbi, kocaman ama küçücük bir çocuğun kalbine benzeyen güzel kalbi, bu dünya'daki en saf kalan şeydi. Uygar Ulaş; Güzel kalpli bir adamdı. Ve Uygar Ulaş; Nefretimin ateşini harlayan ve söndüren adamdı. Nefretimi harlayıp,en sonunda söndüren yine ta kendisiydi. Yatağın içinde sağa dönüp iki elimi de başımın altına koydum ve öylece Uygar'a baktım. Ela gözleri bir anlığına mavi gözlerimle buluştuğunda gözlerini kaçıran ilk o oldu. Gülümseyerek bir şarkı mırıldanmaya başladım.

"Benden bana seslenir. Hem ilaç hem de zehir. Bi maviyim, bi kırmızı. Sarılarak,darılarak. Dayandığım dekorlara, nasıl doydum oyunlara. İçim kaçar bi' göklere,gönüllere,hatırlara." 

Yüzümdeki  gülümseme hala silinmemişti. Uygar ise ben şarkıyı mırıldanırken bana bakıp gülümsüyordu. "Adamlar ha? Ben de severim. Şarkı zevkin güzelmiş." Dedi. Belli belirsiz bir gülümsemeyle "Adamlar dinlemeyen var mı sahiden? Senin de şarkı zevkin güzel,teşekkür ederim." Dedim. Tekrar öksürmeye başladığımda zar zor nefes alıyordum. Burnum tıkanmıştı,boğazım ise beni öldürmeye meyilli gibiydi. Uygar telaşla yanıma geldi,  benim olduğum tarafın ucuna oturdu ve elini narince alnıma yasladı. Başımın ağrıdığını anlamıştı da yavaş davranmıştı sanki. "Yanıyorsun sen,evde olmaz bu böyle." Sesinde telaş vardı. Gerçekten hastalanmam onu telaşlandırmış olamazdı. "Hastahaneye gidemeyiz,daha çok hasta olurum." Dedim. Sesim yine var ile yok arasında çıkmıştı. Uygar tek elini sırtıma yerleştirdi ve beni yavaşça doğrulttu. Komidinin üzerinde duran bir bardak suyu bana doğru uzattı. Ardından yataktan kalkıp odadan çıktı. Dış kapının sesi de kulaklarıma dolduğunda sadece odadan değil,evden de çıktığını anladım. Yaklaşık yirmi dakika sonra Uygar odanın kapısından içeri girdi. Elindeki poşetten üç kutu çıkarttı. "Ateş düşürücü,ağrı kesici ve boğazın için adını bilmediğim bir şey." Dedi ve elime üç tane hap tutuşturdu. Komidinin yanındaki sürahiye ve bardağa uzandı,bardağa su doldurdu ve bana uzattı.  İlaçları zorlukla yutup üstüne su içtikten sonra Uygar hala başımdaydı. Gözlerini kaçırma gibi bir huyu vardı ama kendisi sanırım bunu farketmemişti. Hasta olmamın sebeplerinden en büyüğü Uygar Ulaş olabilirdi. İnsanlar ile yakın olmamam gerekirdi. Ama o bunu umursamadan,hakkımda bir şey bilmeden dibime dibime giriyordu. Kızgın değildim,bilmemesi normaldi. Sadece,okulun ilk günü bana olan davranışları, gereksizdi. Hayatımda bir kez olsun gerçekten nefes alamadım,özgür olamadım. İnsanlar özgür olmadıklarını ve özgür olmak istediklerini haykırdılar hep, halbuki onlar en özgürleriydi. Özgürlüğe sahipken neden özgür olmadığını iddia eder biri? Neden kendi içine hapsolan birinin özgür olmayışını göremez insanlar? Sahip oldukları şey özgürlükten başka bir şey değil iken  hemde...

Benden bu bölümlük bu kadaar,çok ama çok çok kısa oldu bunun için özür dilerim. Kolumu aşırı derecede kötü bir şekilde incittim ve hareket ettiremiyorum. Haftaya Uygar ve Nil'in geçmişini okuyalım mı ne dersiniz?

Nefesim kadar özgürlükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin