"Tutkulu bir aşktan bahsetmek istiyorum size şem ve pervaneden. Tutkudan ve aşktan şem güzelliği resmedilmiş bir prenses, pervane ise ona aşık bir prens olarak kaleme alınmış. Prens prensesi için dağı taşı aşmış savaşlardan çıkıpta barışı kazanmış ve sonunda prensesin aşkına kavuşmuş. Hadi gelin sizlerle hikayeyi biraz değiştirelim. Ya prens prenses yerine kendi cinsinden bir prense aşık olsaydı?''
sene : 01.09.2010
Sonbaharın verdiği esinti ile yerdeki yapraklar uçuşuyor ılık çok da soğuk olmayan rüzgarlar esip adeta kışın geleceğini haber veriyor. Küçük çocuklar havaya aldırmadan koşuşturuyor, oyun oynuyor. Anneler evde yemek yapıyor. Babalar işten geri dönebilmek için hazırlık.
Küçük çocuk tüm bu olanları dışarıdan bir müddet izliyor. Sonra elinde bulunan gazeteleri dağıtmaya devam ediyor. Saatler geçiyor teslimatlar bitiyor. Son derece yorgun olmasına rağmen yüzünde buruk bir gülümseme ile evim dediği viranenin yolunu tutuyor. Burnu soğuktan kızarmış olan minik çocuk tombik ellerini ısıtmak için ağzına götürüyor ve ardından üflüyor. Rüzgar nedeniyle dağılmış turuncu saçlarını
elleriyle karıştırıp düzeltmeye uğraşıyor. Yolda ilerlerken hala perdeleri kapanmamış olan bir ev görüyor tıpkı onun yaşlarında olduğunu tahmin ettiği bir çocuğun akşam yemeği için annesinin yardımıyla masayı hazırladığını görüyor. Turuncu saçlı olan kıskanıyor onunda bir ailesinin olmasını çok istiyor. Sonra hatırlıyor aslında hiç unutamadığı o geceyi onları bir trafik kazasında kaybettiğini yaşadığı onca zorlukları katlanılmayacak olan acılarını sonra gözünden bir damla yaş düştüğünü fark ediyor anında kafasını sallayıp sanki hiç bir şey olmamış gibi gülümseyip siliyor inci tanesi kadar değerli olan yaşlarını. Düşüncelerini kesen şey gördüğü çocuğun perdeyi kapatmak için cama doğru yaklaştığı oluyor. Sonra fark ediyor gördüğü çocuğun garip ama mükemmel gözüken yeşil saçlarını hayran kaldığını hissediyor küçük olan. Üç saniye bir süre boyunca göz göze geliyorlar. Bu defa mükemmel yüzünü fark ediyor bir süt kadar beyaz tenini. Sonra perde kapanıyor. Küçük çocuk hayal gördüğünü böyle güzel kalıbına bile sığmayacak bu mükemmel varlığın hayal olduğunu düşünmeye başlıyor. Arkadan gelen arabanın korna sesiyle kendine gelip hayal dünyasından çıkıp hızla kaldırıma kayarak evim diye adlandırdığı tek başına kaldığı yere doğru adımlarını hızlandırıyor.Eve geldiğinde çoktan sönmüş olan sobaya birkaç odun atıp alevlendirdikten sonra yanmasını sağlıyor. Gün boyu çok fazla yorulduğu için üzerine bile değiştirmeye uğraşmadan yeterince eskimiş olan yatağına hızla minik bedenine bırakıyor. Gözleri hafif kapanmaya başladığında uykunun bedenini ele geçirdiği fark edip kendisini teslim ediyor...
Turuncu saçlı olan saçları su yeşilini andıran ve yeterince güzel olan bu çocuğun karşısında oturmasını fırsat bilip minik ve tombul ellerini çocuğun güzel saçlarına götürüp karıştırıp okşuyor, hatta arada öpüyordu. Dilediği gibi vakit geçiriyordu hayran olduğu bu çocuğun güzel saçlarıyla yeşil saçlı olan memnun mırıltılar çıkartıp keyfi yerinde olduğunu belli ediyor. Sonra bir şey oluyor karşı taraftan gelen araba tıpkı yıllar önce anne ve babasına olduğu gibi yeşil saçlı olana çarpıp minik bedeninin kanlar içinde yere serilmesine neden oluyor. Turuncu saçlı olan şaşkınlıkla birlikte yere eğilip ağlamaya çırpınmaya ve bu dünyada ki tek değer verdiğini kişiyi daldığı sonsuz uykudan uyandırmaya çalışıyor. Hem de sonsuza kadar onu terk ettiğini istese bile artık uyanamayacak olan yeşilini kaybettiğini bilmeden.
Küçük çocuk kan ter için de kaldığını hissediyordu daldığı uykunun bu derece berbat bir kabusa neden olacağını bilememişti. Düşündü, hiç tanımadığı adını dahi bilmediği bu yeşil saçlı çocuğun ölümü neden bu kadar korkutmuştu onu?
-'' Okunması için değil de içimde biriken yoonmin aşkının bir kısmını dışarı atabilmek için yazıyorum bu hikayeyi umarım seversiniz yoonmin'le kalın.✨-''