Park Jimin'in Ağzından;
Ayakkabılarımı ilk babam bağlamıştı bana. Ayağımdan çıkmasın diye öyle bir düğüm atardı ki, bazen ayaklarım uyuşurdu. Sonları bende öğrendim ama onun gibi yapamadığımı öldüğü gün anladım. Çünkü babam öldüğünde aynı düğümü Tanrı da boğazıma atmıştı. İşte o an anlamıştım tanrının acımasız olduğunu ben her gece ağlayarak uyuya kalırken yurdun soğuk odalarında insafsızca dışarı da binlerce insanın gülüp mutlu olmasına izin vermişti...
Rahatlıktan oldukça uzak olan demir raylı yatağıma minik bedenimi bırakırken aklıma son günlerde olduğu gibi düşüncelerimden asla çıkmayan yeşil saçlı çocuğu getirmiştim. Sonra yüzümde istemsiz bir gülüş peydah etmişti. Nasıl diyordum kendi kendime bir insan nasıl bu kadar kusursuz olabilir.Beyaz teni uzun kirpikleri ve gülümseyince çıkan o mükemmel diş etleri, evet görmüştüm son günlerde işten çıkarken onun mahallesinden geçmeye özen gösteriyor onu dışarı da yakaladığım da ise varlığım belli olmasın diye olağanüstü bir çabayla kendimi saklayarak onu izliyordum.
Nedeni bilinmez ama onu gördüğüm her an kalbime tuhaf bir ağrı saplanıp delicesine hızlı atmaya başlıyor. Deliriyorum, yavaşlaması için hafif hafif kalbime vurarak baskı yapsam da dinlemiyor beni öyle hızlı atıyor ki sanki yerinden çıkacakmış gibi.
Nefesim kesiliyor. Sanki dünyada bir o varmış gibi hissettiriyor. Şöyle bir düşünüyorum da nereden bakarsam bakayım bu duyguları ilk kez yaşıyorum çünkü başka birilerini gördüğümde yada aniden önüme çıktıklarında onda olduğu gibi nefesim kesilmiyor, anlamlandıramıyordum.
Yatağımın başında olan saat ötmeye başladığında yine uyumadan kalkmak zorunda kalmıştım. O çocuğu düşünürken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum. Hayır bundan şikayetçi falan değildim aksine o şey benim mutluluk kaynağım gibi bir şeydi...
Ayakkabılarımı bağlayıp hızla yeşil saçlı çocuğun mahallesine doğru adımlarımı doğrulttum. İşte yine başlıyordu onu görme heyecanı kalbimi yine hızlandırmış vücudumu tuhaf bir his kaplamıştı.
Sonra aniden durdum kafamdan kaynar sular iniyor gibi hissetsem de durdum, dinledim duyduğum şeyin doğru olmamasını dileyerek artık neredeyse varlığına bile inanmadığım Tanrıya içimden yalvarmaya başladım.
Kim olduğunu bilmediğim uzun boylu bir adam benim dokunmaya bile kıyamadığım yeşil saçlı çocuğun minik bedenine vuruyor ağlamasını susturmak için ise eliyle baskı yapıyordu.
Sonra göz göze geldik o an pelte olmuş aklımla ne yaptığımı bile bilmeden yerden aldığım büyük taşı adamın kafasına fırlattığımda tuhaf bir inlemeyle yeşilimin baskı yapmaktan kızarmış olan elini bırakmış kanayan kafasına elini götürmüştü. Fırsattan istifade hızlıca elinden tuttum yeşil saçlının sonra çekiştirmeye başladım. ''Hadi'' dedim. ''Hadi gidelim buradan eğer şimdi gelmezsen başımız büyük bir belaya girecek gibi duruyor.''
Kararsız gözlerini benim gözlerimi dikti sonra gülmsedi öyle güzel güldü ki kafayı sıyırmamak için kendimi sıkmaya başlamıştım. ''Tamam.'' dedi. ''gidelim.''
Sonra ne olduğunu bile anlamadan o çekiştirmeye başlamıştı elimi bu sefer Tanrım şuan ne yapıyorduk bilmiyordum ama uzun zamandır bu denli mutlu olup eğlendiğimi hatırlamıyordum diye geçirmiştim içimden.
Sonunda yeterince uzaklaştığımıza karar kılarak durduk. Ne yapacağımı bilmiyordum gözlerim hala kenetli olan ellerimize gitti. O ayırana kadar ayırmak istemiyordum. Sonra aniden bir şey oldu, hiç beklemediğim bir şey. Yaklaştı pamuk kadar yumuşak olan dudaklarını yanaklarıma değdirdi. Yandığımı hissediyordum bütün bedenimin alevler içinde kaldığını. ''Teşekkür ederim, yani şey bugün için beni tanımadığın halde bana yardım ettiğin için.'' dedi. Fakat rica ederim ya da önemi yok kim olsa aynı şeyi yapardı gibi saçma sapan gereksiz kelimelerin hiç birini kullanmaktan ziyade ağzımı dahi açamamıştım. Öyle yanıyordum ki aklım başımda değildi. Sonra, '' Bunca kötülük varken bu koca dünyada küçük mucizeler büyük mutluklar getirebiliyordu hayatınıza.'' diye düşünmüştüm.
-Umarım beğenirsiniz yoonmin ile kalın 💓💫