6

5.5K 523 315
                                    

okumaya devam et

Secret Of Secretary
Bölüm 3: Altın Kafesteki Kim Taehyung 

Hayatım boyunca çok çalışkan ve başladığı işin sonunu mutlaka getiren biri olmuştum hep. Zekiydim, becerikliydim, akıllıydım, hemen hemen her türlü sorunun üstesinden gelebiliyordum ve azimliydim de. Fakat kesinlikle şanslı değildim. Gerçekten, şansın zerresi yoktu bende.

Her zaman bir şeyi elde edebilmek için çok çalışmam gerekmişti bu yüzden. Kimse bana "Al Jeongguk, bunu senin için yaptım." veya "Sen biraz oturup dinlen Jeongguk, ben hallederim." dememişti. Hep çabalamış ve bıkmadan usanmadan, sonuna kadar ben başarmıştım yaptığım her şeyi.

Fakat o gün hayat şansların en büyüğünü altın tepsiyle önüme koyduğunda bunun gerçekliğini uzun bir süre kavrayamamış ve kabullenememiştim. Ama şimdi buradaydım. Bu koridorlarda koşuşturuyordum, neredeyse her gün aynı takım elbiseyi giysem ve çok fazla çalışmak zorunda kalsam da şikayet etmiyor hatta tam aksine buna şükrediyordum çünkü dedim ya, şansların en büyüğüne sahiptim: Kim Taehyung'a.

Düşünmeye devam ederek koridor boyunca kendi kendime konuşup sonunda onun odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklatma gereği duymadan içeriye dalmıştım pat diye. Ciddi anlamda, "pat" diye girmiştim içeriye. Ne yaptığımın farkında bile değildim çünkü. Bugünkü yapılacak işlerin listeleri, hangi belgeleri imzalatıp hangilerini imzalatmadığım, yaklaşan öğle molası ve o zaman nerede, ne yiyeceğim... hepsi aklımda uçuşup duruyordu ve gerçekten ne yaptığımın farkında değildim, gerçekten!

Yoksa, içeriye "pat" diye daldığım an Kim Taehyung'u bordo gömleğinin tamamen açık düğmelerini yavaşça iliklerken göreceğimi bilsem, bir anda kafasını kaldırıp, şaşırmış bir yüz ifadesiyle "Jeongguk?" diyeceğini ve düğmelerini iliklemeyi bırakıp gözlerini donakalmış bana dikeceğini bilsem, hiç girer miydim içeriye öyle pat diye? Girmezdim. Yani, muhtemelen.

Bay Kim cevap vermeyen bana karşın "Jeongguk?" diye yinelediğinde öfkelenmişe benziyordu ve bunu fark etmek ışık hızında kendime gelmeme sebep olmuştu bile. "Şey, efendim..." diye zırvalamaya başlamıştım bu yüzden. "Özür dilerim ben, gerçekten..."

"Tamam Jeongguk." demişti. Evet, sinirlendiği her halinden belliydi. Sertçe "Ne istiyordun?" diye sorduğunda sinirlenmekte haklı olup olmadığını düşünmüştüm. Onun odasına pat diye girmem, hem de kıyafetini giyerken ve neredeyse üstü çıplakken bunu yapmam tabiki alelade geçiştirilecek bir şey değildi fakat yine de bir an kendimi şaşırmaktan alıkoyamamıştım çünkü o bu tarz şeylere kolay kolay sinirlenecek biri de değildi...

Bu yüzden kendimi toparlamış ve bir hayalet gibi odaya süzülerek hemen kapıyı kapatmıştım. Zira koridorun başında olan diğer çalışanların kapının tam önünde açık düğmelerini ilikleyen Kim Taehyung'u görmek için kendilerini parçaladıklarını görmesem bile adım gibi biliyordum. Kapıyı tek elimle ittirip kapadığımda aynı zamanda Kim Taehyung bana arkasını dönmüş ve yaptığı işi sürdürmüştü. Bu anı fırsat bilip "Özür dilerim efendim..." diye lafa atılmıştım bu yüzden.

Beklediğim şey Kim Taehyung'dan gelecek olan herhangi bir tepkiydi elbette. Kızıp azarlaması veya gözlerini bana dikip hiçbir şey söylememesi olabilecek en muhtemel şeylerden sadece bazılardıydı. Önemsemeyip geçiştirebilirdi de. Hatta bugün işlerin yoğunluğu pek fazla değildi, bu yüzden ona öğle yemeği teklifi bile yapabilirdim. Beni kıracağını zannetmiyordum çünkü bu ara sıra yaptığımız şeylerden biriydi. Kısacası ne olursa olsun her şeye razıydım. Onun söylediği her şey benim için tamamdı, doğru olandı.

wattpad | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin