1949

579 67 304
                                    

Doğdumuzdan beri seçim yapıyoruz, yapmaya mecbur kalıyoruz. Hayat önümüze iki seçenek sunuyor, seçmeden hangisinin doğru olduğunu bilemezsin diyerek de bizle alay ediyordy. O yol küçük bir cennete çıkabilir ya da cehennemi ayağına getirebilir, belli değil. 

Belki iki yoluda seçmezsin ve öylece beklersin yollardan birinin seni seçmesini ya da yeni bir yol yapılmasını... Ama bazen o kadar zıttır ki yollar, diğeri seçenek bile sayılmaz senin için.

Kodoka, pek yabancı göremeyeceğiniz küçük bir kasaba. Bir ay içinde gelip geçen tüm araba markalarını aklında tutabileceğim kadar hem de.

Fakat şu an karşımdaki siyah Pontiac'i ise yıllar geçse de unutamaz gibi hissediyorum.

Evet, Pontiac nadir ve etkileyici bir araba. Ama içindeki adam ondan daha nadir, daha etkileyici.

Temmuz ayında olmamıza rağmen üstünde kahverengi deri bir ceket, içinde ise ince duran gömlek, gömleğin birkaç tane düğmesi açmış, boynuna taktığı zincir kolyeler gözüküyordu. Altına giydiği kumaş pantolonundaki parlak kemerle birlikte 1949'daki bir filmden çıkmış gibiydi.

Bir elini ceketinin geniş cebine atmış, diğer eliyle sigarasını tutuyordu. Arabanın kaputuna yaslıyken bir nefes çekiyor, yanakları içe çöküp elmacık kemiklerini belirginleştiriyordu.

Yüzüne baktığımda ise... Aman tanrım, o kusursuzdu. Evet kesinlikle, onun bir kusuru olsa bile o da kusursuz olması olurdu.

Yirmili yaşlarının sonunda duruyordu. Koyu sarı saçları, düzgün burnu ve dolgun dudaklarını kelimelerle tarif etmek çok zordu. Gözlerinin çekikliği aynı benim gibi Koreli olabileceğini düşündürdü. Kodaka'da yaşamama rağmen annem de babam da Koreliydi. Evlendikten sonra Amerika'da daha sakin bir hayat yaşamak için bu siktiğimin kasabasına taşımışlardı. Sakin bir hayat yaşamaya pek vakit olmadan annem kansere yakalanmış, vefat etmişti. Babam da sanki bunu bekliyormuş gibi bir ay geçmeden başka biriyle evlenmişti. Bana söyleme zahmetin de bile bulunmamısından, beni ve düşüncelerimi ne kadar umursadığı ortadaydı.

Gerçekten, buradan nefret ediyordum. Soğuk havası, denize uzaklığı ve  Koreli olduğum için benle dalga geçen arkadaşlarım(!) ile çekilmez bir kasabaydı.

Bu yaşıma kadar burada yaşamama rağmen her anından nefret etmiş, sıcak bir sahil şehrinde yaşama hayalleri kurmuştum. Denize girmek, kumsalda arkadaşlarımla takılmak ve gece hayatı olan bir yerde yaşamak istemiştim.

Okul biteli yaklaşık iki hafta olmuştu. Üniversiteye gitmek, bir meslek sahibi olmak gibi amaçlarım hiç olmamıştı. Tek isteğim bu kasabayı terk etmek ve bir daha hiç dönmemekti. Tabi, çalıştığım benzinlikden kazandığım parayla bu pek mümkün değildi.

Karşıda bir hareketlilik hissettiğimde o tarafa baktım. O adam elindeki sigarayı ayağıyla söndürmüş, arabaya biniyordu.

Size seçim yapmaktan bahsettiğimi hatırlıyorsunuz değil mi? İşte şimdi bir seçim yapmalıydım. Ya şimdi benzinlikten çantamı alacak ilk defa gördüğüm bu adam nereye gidiyorsa peşine takılacaktım ki benim gibi bir yabancıyı arabasına almayı bile istemeyebilirdi. Ya da bu benzilikte kazandığım üç kuruş parayla karnımı zar zor doyurup burada kalcaktım. Size de ilki daha çekici geldi değil mi?

Koşarak içerden kimliğimin, cüzdanımın, resim defterimin ve birkaç günlük kıyafetimin olduğu çantayı aldım. Genellikle benzinlikte kaldığımdan bu kadar şey olması normaldi.

Adam, mesai arkadaşıma parayı uzatırken elini kontağa atmıştı. Tam o anda gelmiş, yarı açılmış cam ile boyumu eşitlemiştim.

Nefesimi düzenlemeye çalışırken gözleriyle beni süzüyordu. Üstümdeki beyaz baskılı tişört ve kot pantolonla onun aksine daha sade duruyordum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 04, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

1949 | taekook {one-shot} ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin