Bölüm Beş: "Karanlıkta Evine Geldim Seninim, Son Kez"

594 64 41
                                    

Hyunjin'in evinde, çok sevdiğim yatağında uyanmak belki birkaç gün önceki Felix'in sanacağının aksine hiç hoşuma gitmemişti. Aksine, çok sinirliydim. Yataktan kalkmaya gücüm olsa onunla yüzleşmemek için gerekirse camdan atlayıp Jisung'un evine kadar yürürdüm ama vücudum o kadar kötü durumdaydı ki ilk uyandığımda felç oldum sanıp biraz ağlamıştım.

Şimdi biraz komik görünüyordu ama o anki dehşetimi düşününce gülemiyordum bile. ,

Hyunjin hala uyuduğumu sanarak girdi odaya. Uyuduğumu sandığını biliyordum çünkü normalde içeride kendimi astığımı bilse bile kapıyı çalmadan girmezdi.

Uyandığımı görünce önce kaşları havalandı, sonra yüzü buruştu. Elinde bir tepsi vardı, tepsideki kasenin içinde ne olduğunu tahmin etmek için de dahi olmaya gerek yoktu. Mümkünmüş gibi sinirlerim biraz daha bozuldu.

"Uyandın demek. Biraz daha uyursun diye umut ediyordum."

"Evde uyurum. Niye beni buraya getirdin?"

Yüzünden küçümser bir ifade geçtiği anda anlamıştım ne diyeceğini. Cevabım bile hazırdı o daha cümleye başlamadan.

"Gerçekten Jisung'un seninle benden daha iyi ilgilenebileceğini mi sanıyorsun?"

"Şu anda herhangi biri benimle senden daha iyi ilgilenebilir." Aniden ifadesizleşen yüzünü yakından tanıyordum. Canının az da olsa yanması hoşuma gitti. "İlgiye ihtiyacım olduğundan değil tabii."

"Seni bulduğumda baygındın Felix. Biraz daha gelmesem kim bilir ne olacaktı."

"Hiçbir şey olmayacaktı. Kalkıp hayatıma devam edecektim. Daha kötülerini atlattım; ne sanıyorsun ki? Bir kere bayıldım diye oracıkta öleceğimi mi?"

"Belli ki sinirlerin bozuk. Daha sonra konuşalım."

"Sinirlerim bozuk çünkü burada uyandım Hyunjin. İstemiyorum daha sonra falan da konuşmak, telefonum nerede? Gidiyorum ben."

Ayağa kalktığım anda yüzü karşısındaki herhangi bir kişiyi korkudan titretebilecek bir ifadeye büründü. Neyse ki ben herhangi biri değildim. Odanın kapısına ulaşmışken kolumu yakaladığında o göremese de yüzümü buruşturdum istemsizce, bu hareketi dün yapmasını ne kadar istemiştim...

"Ne oluyor tanrı aşkına Felix? Daha iki gün önce hiçbir sorun yoktu, dün belki canın sıkkındır diye üstüne gelmek istemedim ama belli ki benimle ilgili."

Canım sıkkındır diye üstüme gelmek istememişti demek, ne tatlıydı! İstemsizce yüksek sesli bir kahkaha atarken artık iyiden iyiye onu çileden çıkarmaya başladığımın farkındaydım, henüz umurumda değildi ama.

Kolumu tutuşundan kurtarıp dönen başımı görmezden gelerek odasının diğer köşesinde duvarı boydan boya kaplayan devasa kitaplığına, heykelin eskiden durduğu rafa yürüdüm. Ben daha ne olduğunu söylemeden yüzü kaskatı kesilmişti bile. "Heykel nerede Hyunjin?"

"Felix-"

"Geri dönmezsem gömecektin değil mi? İki gün önce konuşurken dün aniden soğuk davranmama şaşırdın demek? Annemle babamın nereye gittiklerini bile söylemeden uyduruk bir bahaneyle beni resmen terk edişlerini izlerken kargo bana ulaştığında benim yaşadığım şaşkınlığı hayal edebiliyor musun peki? Resmen son dayanağım, ait olabileceğim bir yerin hala var olduğunun son kanıtı dediğim bu siktiğimin heykelini bir açıklama bile yapmaya gerek duymadan evime yolladığında hissettiklerimi hayal edebiliyor musun?"

Kelimenin tam anlamıyla hıçkırıklara boğularak ağlamaya başladığımda aramızdaki kısa mesafeyi kapatıp beni kollarının arasına alması yanılmıyorsam en fazla bir saniye sürdü. Beni sakinleştirmeye çalışıyor, saçlarımı okşuyor olsa da vücudu inanılmaz derecede kasılmıştı. Beni biraz huzursuz edecek derecede kızgın olduğunu fark ettim, ki Hyunjin'in öfkesi genelde bana yönelik olmadığından beni kolay kolay huzursuz edemezdi. Durduğu ters pozisyona rağmen dönüp heykelin eski yerine bakıp durduğunu hissedebiliyordum. Neredeyse...

Bunu düşünmekten bile çekiniyordum ama neredeyse heykelin yokluğundan şimdi haberi oluyor gibiydi.

Aniden bacaklarımda kalan birazcık güç de çekildiğinde yeniden boşluğa düştüm.

-

Hyunjin, cinayet işlemenin kıyısındaydı.

Aynı Jimin'in ölümün kıyısında olduğu gibi.

Eski sevgilisini tekrar özenle yatırdığı yatağına iyice yerleştirirken komodindeki silahı alıp evden çıkmamak, belki de Jimin'in evinde sürekli bekleyen adamlardan birini arayıp asla öldürmeden sonsuza kadar kıza işkence etmeleri emrini vermemek için kendini öyle sıkıyordu ki elleri titremeye başlamıştı. Gerçeklik algısını yitirmişti, sadece beyninde plan dışı bir şey her yaşandığında ipleri eline alan diğer Hyunjin'in sesinin yankılarını duyuyor, gözü de sadece yatağındaki Uyuyan Güzel'ini görüyordu. Sevgiliyken sinirlenince hep yaptığı gibi Felix'in çillerini saymaya gözüne fazla sevimli gelen birkaç tanesine ara ara öpücükler kondurmaya başladı. Bir yandan da içinden tekrar ediyordu:

Hayır, Jimin'i öldürmeyeceğiz. Planı unutma. Plan. Felix, her şeyden önemli olan Felix. Felix.

-

"Hâlâ mı sinirlisin?"

"Bir süre sinirli kalacağımdan bayağı eminim Jisung."

Dudaklarını birbirine bastırıp önüne döndüğünü göz ucuyula görebiliyordum. Şimdilik tercihim yüzüne direkt bakmaktan kaçınmaktı o yüzden konuşurken dahi pozisyonumu bozmamış, önümde çaprazladığım kollarımla yeni evimin salonunda somurtmaya devam etmiştim.

Sonuna kadar haklıydım o yüzden hiç rahatsız olduğum falan da yoktu. Son yirmi dört saat içindeki bilmem kaçıncı bayılmamın sonunda beni cehennemle karşılayan kendisiydi, sinirleneceğimi hesaba katması gerekirdi.

"Felix ama-"

"Jisung; Hyunjin'in senden habersiz beni alıp evine götürmüş olması, Jimin'in sevgilisinin onu benimle aldattığından korkarak senin evini basması ya da evime gidip beni bulamadığında yaşadığın panik değil konumuz. Anlıyor musun? Konuştuk ve bitti; inan umurumda değil, açıklayıp durma artık."

"O zaman neden böyle davranıyorsun?"

Sinirlerimi oldukları yerde tutmak ve daha sonra pişman olacağım bir şey söylememek için gözlerimi kapatıp bir saniye nefes verme molası tanıdım kendime, sinirden dudaklarım gerilmeye başlamıştı bu sırada.

"Çünkü, Jisung, tamamını bayılıp ayılarak geçirdiğim bir gecenin sabahında beni tepemde eski sevgilime bağırarak uyandırdın. Eve zorla girmenden bahsetmek bile istemiyorum, zaten zar zor açtığım gözlerimi fark eder etmez bana 'kendine hiç mi saygın yok nasıl onunla barışmış olabilirsin' temalı bir konuşma yaptığın gerçeğini hatırlayınca bu ufak detay aklıma bile gelmiyor."

"Barıştınız sandım ve kendimi kaybettim. Üzgünüm, gerçekten."

"Yaptığın şu açıklamanın saçmalığını algılayabiliyor musun acaba? Barıştığımızı sanman sana benim kendime duyduğum saygıyı eski sevgilimin önünde-ya da belki ikimiz yalnızken, fark etmez-sorgulama hakkı mı veriyor sence? Daha önce yüzlerce kez konuştuk bu konuyu, Hyunjin'le ikili ilişkilerimde nasıl davrandığım ya da davranmadığım seni ilgilendirmez Jisung. Evet; bu hayatta en yakın olduğum, en güvendiğim, belki en çok sevdiğim insansın ama hayır. Geçtiğimiz senelerde yaşadıklarımı tekrar yaşamayı, seninle Hyunjin arasında kalmayı reddediyorum. Eğer romantik ilişkilerimin sınırlarına saygı duymayı beceremeyeceksen bundan sonra seni direkt o sınırın dışında bırakırım. En yakın arkadaşım olman bunu değiştirmez."

Cevap vermeyeceğini anladığımda kalkıp kendi yeni odama gitmek için merdivenlere yöneldim. Yaptığım konuşmanın her şeyi ne kadar yanlış yöne çekeceğinden henüz haberim yoktu ama olsa da elimden bir şey gelmeyecekti zaten.

Hyunjin hep kazanıyordu, hep de kazanacaktı.

Take my hands now, you are the cause of my euphoriaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin