8. ***Cesaret***

50 6 2
                                    

   Öncelikle bölümü multimedyadaki müzikle okumanızı tavsiye ederim. Çünki onu dinleyerek yazdım bölümü. Bölüm sonunda oy ve yorumlarınızı bekliyoruum :)

Multimedya Deniz.

  Aslında Raul bana öğleden sonra gele bilirsin demişti. Ancak ben zaten sabaha kadar zor uyumuştum. İlk defa yatağımdan kendi isteğimle kalka bilmiştim. Şu an ofisin yolunu tutmuş, taksideydim. Yoldayken resmen kafamın içindeki sorularla savaş yapmıştım. Aslında Raula karşı ne hiss ettiğimi anlaya bilmiş değildim. Evet onun bana olan ilgisinden hoşlanıyordum. Hadi amaa hangi kız yunan allahı kadar yakışıklı birinden etkilenmezdi ki?! Ve sanki Erosun okları Raula denk gelmiş ve bana aşık olmuştu. Kabul ediyorum bu durum gururumu çok fazla okşuyordu.

    Aslında Raula cevabımı nasıl vereceğimi bilmiyordum. Yani gidip "Iıı Raul, şeyy ben düşündüm de senin gibi birinden gelen teklifi çevirmek aptallık olur. Ve sevgilin olmayı kabul ediyorum" diyemezdim. En iyisi kendi akışına bırakmaktı. Şu an Raulla olan durumumuzu düşünmekten daha önemli işlerim vardı. Mesela 2 hafta sonra şirketin düzenlediği ve benim üstlendiğim Noel gecesi. Daha isim bulamamıştım. Davetiyeler, Noel ağacı, menü ve en önemlisi benim elbisem daha hazır değildi. Anlaşılan bu gün yemekten sonra şirkete gidip, ofiste sabahlıycaktım. Ya da evde yatağımda laptobumun başında da sabahlaya bilirdim. Ve bu kadar düşündükten sonra sonunda Raulla ne yapacağım konusunda çok büyük bir karar almıştım. Ala bilmiştim. Ona sıcak davranacaktım, yani soğuk davranıp, terslemiycektim. Bu düşüncelerimden beni taksicinin sesi ayırdı. 

"Geldik bayan". Taksiciye ücreti ödeyip plazaya giriş yaptım. Plazaya girdiğimde etraf saat sabahın 9-u olmadığı için işe,asansöre yetişmeye çalışan insanlarla kalabalık değildi. Ben geldiğimde artık saat 11-di. Bu rahatlıkla asansöre gelip düğmeyi bastım. Asansör yine sevdiğim gibi boştu. Bulunduğumuz katı basıp her zaman yaptığım gibi aynada kendimle bakıştım. Asansörde kamera olmasaydı şu anki enerjimle dans bile ederdim. Ama kamera olmasaydı. Ahh neyse saçmalamadan asansörden çıkıp, yüzüme ciddi ifade takınıp ofise ilerledim. Ciddi olalım dimi? Yoksa Raul görüp yanlış anlar ;) Ofise girdiğimde her kes kendi işinin başındaydı. Anlaşılan benden başka kimsenin hayatında aksiyon olmamıştı. Darinayla selamlaşıp odama yürüyordum ki, aniden Darinanın beni çağırmasıyla yeniden ona doğru döndüm. 

"Aa Deniz, unuttum sana söylemeyi, sana çiçek yolladılar, ben de odana götürüp vazoya koydum." Şu an çok şaşırmıştım. Kim bana çiçek yollar ki, tamam bu günden itibaren Raul yapa bilir, fakat onunla aynı yerde çalışıyoruz, bir kuryeyle yollamak yerine kendisi de takdim ede bilir. Darinanın meraklı bakışlarını es geçip beni de en az onun kadar meraklandıran soruyu sordum. "Peki kim yollamış?" Darina hayal kırıklığına uğrayan yüz ifadesi ile bana bakıyordu. (Tamam bu şirkette benim olmadığım süreçte anlaşılan çok sıkılmışlar ki, ben geldikten sonra hayatlarına aksiyon gelmiş. Neyse içimden konuşmayı bırakıp Darinaya dönsem iyi olacak). "Tamam Darina, teşekkür ederim" deyip odama yöneldim. Odama girer girmez cam vazoda bana gönderilmiş olan harika üstü, doğa harikası olan ve odamı mis gibi kokuya boğan beyaz ve mor renkli orkide ve mor renkli sümbüllerden oluşan kocaman buketimle karşılaştım. O kadar güzellerdi ki, çok mutlu olmuştum. Bu gün zaten kendimi acayip enerjili ve mutlu hiss ediyordum. Çiçeklerime yaklaşıp kontrol ettim. Bunları kimin yolladığını gerçekten merak ediyordum. Sonunda yapraklara zımbalanmış bir kart bula bilmiştim. Kartı açtım, el yazısıyla "Deniz hanım, umarım çiçekleri beğenmişsinizdir. Akşam yemekte görüşmek üzere. Azad" diye yazıyordu. Hadi amaa çok saçmaydı bu! Yani adam bir kere beni otelde gördü ve etkilendimi? Üstelik akşam yemeğine yalnız gelmeyeceğimi biliyor. Sanki özel bir yemek gibi algılamasına sinir olmuştum. Arayıp teşekkür etmiycektim. Cidden sinirlenmiştim. Hızla trençkotumu çıkarıp dolaba koydum. Ve mutfağı arayıp bana jasmin çayı getirmelerini rica ettim. Bitki çayı beni sakinleştirirdi. Güzel geçeceğini zann ettiğim günüm bir demet çiçek tarafından altüst olmuştu. Pardon bir demet çiçeği bana yollayan fırsatçı Azad tarafından. Bu sırada kapım çalındı. Hemen gir komutunu verdim. Fakat gelen kişi mutfak görevlisi yerine biricik departman şefim ve bana aşkını ilan etmiş olan Rauldu. :) Onu görer-görmez heyecanlanmıştım. Daha dün çok garip olaylar yaşamıştık. Ve ona karşı rahat davranacağıma dair kendime verdiğim sözüm bir an içinde uçup gitmişti. Raulun odama girerken yüzende oluşan gülümseme odamdaki çiçekleri gördükten sonra kayb olmuştu ve kaşları çatılmıştı. Ahh harika nasıl açıklama yapacaktım. Bana hiç bir şey söylemeden direk çiçeklere yaklaştı ve benim aksime hemen kartı buldu. Kartı hemen okuduktan sonra şaşırtıcı sakinliğiyle bana döndü. Ve hala elinde kartı tutuyordu. İçimden saymağa başladım. Bir, iki vee üç. Üç dediğim anda Raul bana "Deniz, Azad neden sana çiçek yolladı? Daha önce tanıştınızmı?" Şu an en son isteyeceğim şey Raulun kıskançlık krizleriydi. Derin-derin nefes alıp, kendimce masum bakışlarımla Raulun yüzüne baktım. Malum Raul sinirlenince pek iyi şeyler olmuyor. Onu sakinleştirmem lazımdı. "Hayır Raul. Ne alaka? Tabii ki de tanışmiyoruz. Onu seninle birlikte ilk defa dün otelde gördüm. Bu çiçekleri de neden yolladığına dair en ufak bir fikrim yok." Raul sanki kendi-kendine konuşuyormuş gibi homurdanmaya başladı. "Anlamalıydım zaten, onun yavşamasından. Hemen çiçekleri geri yolluyorsun Deniz!" Duyduklarıma inanamamıştım. Geri yollamak çok kaba bir hareketti. Tamam Azadın yaptığı çok mantıksızdı. Fakat biz onlarla anlaşma yapmıştık. Ve Raulun saçma kıskançlık duygusu yüzünden yeni iş yerimdeki ilk önemli görevimi tehlikeye atamazdım. Bir an önce Raulu ikna etmeliydim. "Saçmalama Raul! Unuttun galiba Noel gecesini orda yapıcaz ve geceye 2 hafta kaldı. Lütfen mantıklı düşün! Akşam yemekte gereken cevabı veririz." Raulun bu dediklerimden sonra önce kaşları çatıldı.  Sonraysa yüzünde sinsi bir sırıtma meydana geldi. "Akşam yemeğe sen gelmiyorsun! Bakalım Azad beni yalnız görünce ne yapacak? Hem senin de söylediğin gibi 2 hafta gibi zamanımız kaldı ve daha bir çok şey hazır değil. Bu gün yemek yerine ofiste kalıp bu işlerinle ilgilene bilirsin mesela. Yemeğe ben gidip detayları konuşurum ve gereken cevabı veririm." Duyduklarıma inanmamakta israr ediyordum. Şu an resmen Raul beni kıskanmakla kalmıyor ve yaptıklarıma karışıp beni kısıtlıyordu. Ahh böyle durumlarda oldukça öfkelenen biriydim ben. Kısıtlanmaktan nefret ederdim.  Bir an önce bu duruma engel olmalıydım. "Raul ne dediğinin farkındamısın sen?! Ne demek ben yemeğe gelmiyorum?? Beni kısıtlayamazsın!" dediklerimden sonra kavga çıkacağına hatta bu şirketteki işime son vereceğimi artık tahmin ediyordum. Fakat Raulun sakin cevabı fakat insanı olduğu yere sindiren ifadesi beni susturmaya yetmişti. "Deniz, unuttun galiba?! Karşında departman şefin duruyor! Dediklerimi yapacaksın! İşini bitirdikten sonra yaptıklarını rapor olarak bu akşam masamda istiyorum!"  dedikten sonra kapıyı çarpıp gitmişti. Sinirden çıldırmak üzereydim. Beni kısıtlamakla kalmamış, üstüne-üstlük konuşmama dahi izin vermeden, son noktayı koyub çıkıp gitmişti. Ve hala istediğim jasmin çayım gelmemişti. Mutfağa gidip çayımı kendim almaya karar verdim. Ne de olsa günüm uzun olacaktı ve ya gecem. Mutfaktan önce lavaboya uğrayıp kendime gelmem lazımdı. Lavaboya girdim, bu gün tek şanslı olduğum şeyler yalnız kalmak isterken yalnız olmamdı. Asansörde olduğu gibi tuvalette de yalnızdım. Musluğu açıp, soğuk suyla yüzümü yıkadım, ensemi de soğuk suyla ıslattıktan sonra tuvaletten çıkıp mutfağa yöneldim. İnanmıycaksınız ama mutfak ta boştu :D Hemen kendi kupama jasmin çayını koydum ve damla çikolatalı kurabiyelerden oluşan bir tabak hazırladım. Buzdolabından da en sevdiğim vişneli yoğurtumu çıkarıp mutfaktan çıktım. İşim gerçekten çoktu. Masamın başına geçip oturduktan sonra bilgisayarımı açtım. Fakat gözüm bu günün kötü kahramanı olan çiçeklere takıldı. Ayağa kalkıp çiçekleri kaptığım gibi resepsiyona gittim. Çiçekleri hiç bir açıklama yapmadan Darinanın masasına bıraktım.  Geri odama dönüp işimin başına geçtim. Daha önce hazırladığım "Yapacaklar liste"sini kontrol ettim ve sıraladığım 20 maddeden 2-ni hall ettiğimi gördüğümde kendime bir daha lanet okudum. Çayımı içerek listenin başını çeken noel ağacı bulma maddesini uygulamak için hemen çalışmaya koyuldum. İnternette noel ağaçlarına bakarken sinirim azacık ta olsa yatışmıştı. Ağaçların hepsi bir-birinden güzeldi ve hangisini seçsem diye kararsız kalmıştım. Ağaçlara bakarken gece için düşünmem gereken ismi de bulmuştum. "Winter Dream". Evet "Kış Masalı". Bence noel gecesine yakışacak en güzel isimdi bu. Uzun aramalarım sonucunda sonunda bir ağaçı seçe bilmiştim. Çok güzeldi. Tavana kadar uzayan boyu vardı ve filmlerdeki ağaçları aratmayacak kadar güzeldi. Şimdiden çok sevinçliydim. İşim gerçekten eğlenceliydi. Mutfaktan gelirken getirdiğim tüm abur-cuburları bitirmiştim. Ve saati kontrol ettiğimde 3 buçuk saattir aralıksız olarak çalıştığımı gördüm. Saat 5 buçuğa geliyordu ve yemek saat 8-deydi. Aslında eğer gitseydim 1 buçuk saat sonra ofisten çıkmamız lazımdı. Fakat Raul benim gelmeme izin vermemişti. Ama bu çok ayıp bir hareketti. Hiç olmazsa arayıp gelmeyeceğimi bildirmem gerekirdi. Telefonumu alıp Azadı arayacağım sırada odamın kapısı çalınmadan açıldı ve Raul tüm ihtişamıyla odama daldı. "Dur tahmin edeyim. Azadı arayıp gelemeyeciğini haber verecektin değilmi?" Bense şaşkın-şaşkın gözlerimi kırpıp, elimde telefon şapşal gibi Raulun yüzüne bakıyordum. Aklımı nasıl okuduğunu bilmemiştim, fakat artık özel güçlerinin olduğunu düşünüyordum. Neyse ben hala bakmaya devam ederken Raul telefonu elimden aldı ve masama bıraktı. Sonunda kendimi toplaya bilmiştim. Ve Raul yine konuşmaya devam etti. "Sakın aklndan bile geçirme! yemeğe gelmeyeceğini bilsin istemiyorum. Bırak ta sana yaptığı gibi ben de ona sürpriz yapayım." Hiç bir şey demeden masama geçtim ve onu takmamaya çalıştım. Kendimce trip atıyordum. Raulsa benden daha iyi takmamazlık ederek yine sırıtarak dalga edercesine konuşmaya devam etti. "İyi bari işinin yemekten daha önemli olduğunu anlamışsın. Neyse gün içinde yaptıklarını rapor olarak masamda istiyorum. Bir saat içinde! sonra eve seni ben bırakacağım." Sinirlerim yine tavan yapmıştı. Dediklerini takmamaya çalışarak cevapladım "Gerek yok efendim, ben kendim giderim eve. Rapor bir saat içinde masanızda olur." Yaptığımın çocukça olduğunu kabul ediyorum fakat başka türlü davranmak gelmiyordu içimden. Raul söylediklerime sinirlenmişti. Yehooo :D "Saçmalamayı kes Deniz! Seni ben bırakacağım o kadar!" deyip kapıyı sertçe çarpıp gitti. Raporda yazacaklarımı düşünerek mutfağa gittim. Sanırım şu an ihtiyacım olan tek şey sert bir kahve. Kendime kahve yapıp yeniden odama dönmüştüm. Raporda yazacaklarımı da artık kafamda düzenlemiştim. 20 dakika gibi bir süre içerisinde raporu yazıp bitirdim. Yazıcıdan çıkardıktan sonra güzelce dosya haline getirdim. Odamız zaten çok yakın olduğu için dosyayı da alıp odasına gittim. Kapıyı 2 kere çaldıktan sonra gir komutunu alır-almaz içeri girdim. Raul kafasını bilgisayarına gömmüştü. Odasına onun kendisine has odunsu bir koku hakimdi. Bu kokuya çok aşinaydım. Ailemle Dubaiye gittiğimde arap erkeklerinin sıkça kullandıkları parfümdü ve ben bu kokunun hastasıydım. Neyse kendimi içimden sarsarak Dubaide olmadığımı hatırlattım kendime. "Benden istediğiniz rapor." diyerek raporu masasına bıraktım. Raul rapora bakmadan oturduğu yerden kalktı ve bana yaklaşarak yine o meşhur hareketini yaptı. Kolumu tutarak dişlerinin arasından tıslayarak konuştu "Deniz, beni delirtme!". Bu yaptığı beni çok şaşırtmıştı. Kötü bir şey söylememiştim ki. Onun için "anlamadım" diye sordum. O ise sakinleşmek amacıyla nefesini seslice vererek "tamam, git hazırlan seni evine bırakayım ve itiraz istemiyorum!". Bu gün Raulun sert ve kıskanç yüzüyle karşılaşmıştım ve karşılaşmakla kalmamış uğraşmıştım. Üstelik aralıksız olarak çalışmıştım. Yani anlayacağınız hem bedenen, hem de ruhen çökmüş durumdaydım. Onun için itiraz etmeden dediğini yaptım ve odadan çıktım, bir an önce evime gidip kendimi uykunun kollarına teslim etmek istiyordum. 

Yarım saatin sonunda tam anlamıyla hazırdım. Montumu giyinmiş, odamı toplamış, işlerimi bu günlük bitirmiş ve kapının önünde Raul beyfendisinin gelmesini bekliyordum. Bu sırada da Darinayla konuşuyorduk. Çiçekleri neden onun masasına bıraktığımı sormuştu. Ve ben "Sen çok beğendiğin için sana vermek istedim" diye yanıtlamıştım. Fakat tahmin ettiğiniz üzere bana inanmamıştı ve bana büyük bir iyilik yaparak bir şey sorarak konuyu uzatmamıştı. Sonunda Raul gele bilmişti. Üzerinde çok güzel kaşmir, deri detaylı siyah bir palto vardı ve yapılı vücuduna çok yakışıyordu. Onu dikizlediğimi fark ederek içimden kendime bir tokat atarak kendime geldim. Ofistekilerle vedalaşıp çıktık. Sonunda plazadan kurtulmuştum. Raul arabasını uzak bir yere park ettiği için yürümek zorundaydık. Fakat o yüzümden ne kadar yorulduğumu gördükten sonra açcıyarak bana onu beklememi söylemişti. Kendisi arabayı park ettiği yerden alıp gelip beni alıcaktı. Ben de itiraz etmeden plazanın önünde beklemeye başladım. Saat 6 buçuk olduğu ve kış olduğu için hava çok soğuktu ve ben mini bir elbise ve trençkot giymiştim. Bu sırada plazanın önünden kışın bu soğuğunda üstü açık bir araba ve beyni açık bir kaç serseri bana laf atmaya başladılar. "Terkmi edildin, yavru kuş?" Sinirlensem de cevap vermiycektim. Bu sırada Raul büyük bir gürültüyle arabasını önümde durdurdu ve arabadan çıkarak yanıma geldi. "Bir problemmi var?" diye sorup o kötü bakışlarını arabadaki serserilere yöneltti. Serseriler hiç bir şey söylemeden gazlayıp gittiler. Raul arabasının ön kapısını açarak binmemi bekledi. Bindikten sonra kapımı kapatıp kendi de şöför koltuğuna geçti. Raulu incelerken direksiyonu tutan ellerinin parmak boğumlarının beyaz olduğunu gördüm. Bu o demekti ki, en az 5 saniye sonra siniri su yüzüne çıkacaktı. İçimden saymaya başladım. Ve sonunda Raulun sakin sesini duyma şerefine nail oldum. Ama sanki kendi-kendine konuşuyor gibiydi. "Kısa giyinmeyi şirkette yasaklamalıyız". Şaşırdığım için ağzımdan kaba bir şekilde "Ha" çıktı. Raul sanki o an yanında olduğumu hatırlayıp bana döndü ve "diyorum ki Deniz, kısa giyinmeyi ofiste yasaklayalım. Ne dersin?!" Gerçekten sinirlenmiştim, her anlamda bana karışıyordu bu gün. Sonunda kendimi tutamayıp "Arabayı durdur Raul!" diye bağırdım. Raul sanki bu anı bekliyormuş gibi hemen frene basıp sertçe arabayı durdurdu. Beklemeden arabadan çıktım ve ona fırsat vermeden yükses sesle konuşmaya başladım "Raul sence de fazla olmuyormusun? Bana karışma! Azadın hareketi yanlış olduğu için sesimi çıkarmadım, ama bu giyimime de karışa bilirsin anlamına gelmiyor. Hayatta en nefret ettiğim şey kısıtlanmak! "Bu gün o saçma çiçek yüzünden bana yapmadığın kalmadı! Söylediklerimden sonra Raul üzerime yürümeye başladı. "Deniz, o serseriler sana sataşıyorlardı. Ne yapmamı bekliyorsun?! Lanet olsun çok güzel kızsın ve bu güzelliğinle her kes sana zarar vermek istiyor. Ama sen aptal gibi bunun farkında değilsin! Seni kısıtlamıyorum. Seni koruyorum!"

Nutkum tutulmuştu. Raul yine dolasıyı yolla bana duygularını açmıştı. Hiç bir şey demeden arabaya bindim, arkamdan da Raul bindi ve arabayı çalıştırdı. Yolboyu ne o konuştu, ne de ben. Açıkçası Raula çıkıştığım için kendimi kötü hiss ediyordum. Ve bunun yanı sıra uyumamak için resmen mücadele veriyordum. Sonunda evime gele bilmiştik. Bir ilk yaparak sessizliği ben bozdum. "Getirdiğin için teşekkürler" diyerek arka koltuktan çantamı alıp indim. Raul de benimle birlikte indi. "Sorun değil. Bu arada yarın 9 buçukta ofiste toplantı var Noel gecesiyle ilgili. Yemekten sonra detayları atarım sana". Bana soğuk davranıyordu. Kırmıştım onu ve artık pişman olmuştum. Çocuk beni koruyor, kıskanıyor ve ben ona fazla oldun diyorum. Ama daha önce hiç bu durumlarla karşılaşmadım. Bana da hak verin lütfen. "Tamam, teşekkürler. İyi geceler" dedim. Raul da sadece "iyi geceler" diyerek arabasına yöneldi. Aslında güzel başlayan günü güzel sonlandıra bilirdim. Her ne kadar babamın görme ihtimali olsa da bu ihtimali içimde yok ederek Raul arabasına binmeden Raula seslendim. İçimden "hadi kızım, azacık cesaret!" diyerek Raula doğru yürümeye başladım. Seslenmemle arabasına binmeyip beni bekliyordu. Şaşırmıştı. Hep ben şaşıracak değildim ya. Bir kere de o şaşırsın. "Bir şeymi unuttun?" diye sordu. Ben de tüm cesaretimi toplayıp daha da yakınına gittim. Tam önünde durup cevap verdim. "Evet! Bunu." diyip yanağından öpdüm ve cesaret kotam dolduğu için son sürat eve doğru koşmaya başladım. Arkama bakmaya gerek yoktu. Çünki arkamda bir adet şaşkın, eli yanağında Raul bıraktığımı biliyordum...

İstanbul'la Evliyim Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin