4. ***Emrivaki***

58 6 0
                                    

Raulun beni çağırıp tonarla iş vermesiyle aklıma bir-iki plan gelmişti bile. Bu kendimi kanıtlamak için çok güzel bir fırsattı. Yapılacaklar listesini hazırlamaya başladığımda listenin başını Noel Gecesinin kutlanacağı mekan alıyordu. Geceye davet olunacak sanatçılardan, dekorasyondan menüye kadar hepsini organize etmeliydim. Ama aklımda zaten bir kaç mekan vardı. Bu mekan kesinlikle çok güzel ve büyük bir otel olmalıydı. Bakü'nün en popüler otellerinin isimlerini yazdım, ilk işim otellerle randevu ayarlayıp, mekan gezmek olacaktı. Bir aydan az bir vaktim kalmıştı, her şeyi kusursuzca hall etmeliydim. Bu hem de benim yeni iş yerimde kendimi kanıtlamak için bir türlü sınavdı. Hemen en iyi 3 oteli arayıp, randevu ayarlamıştım bile. Acaba Raul'de benimle mekan bakmaya gelecekmidir diye düşünüyordum ki, kapı çalındı. Gelen Raul'du, elinde 2 kocaman kahve bardağıyla odama gelince şaşırmıştım. Bana kahve getirmişti. Raul "neler yaptın diye bakmaya geldim. Kahve molası ver de, detayları konuşalım." Ben de yine şaşırarak donup kalmıştım. Şaşırmamaya alışmam lazım galiba "ne gerek vardı Raul, zahmet etmişsin. Ben mekan için 3 otelle konuşup randevu aldım. Yarın 3-ü ile de görüşme yapacağım. Otellere benimle bakmak istermisin?" Raul "çok iyi, vakit kaybetmemişsin. Bu hızla gidersek her şeyi eksiksiz yetiştiririz. Zaten benle gitmen gerekiyor mekan bakmaya". Raul'un bu son söylediği beni utandırmıştı. Tam bir aptalım, tabii ki, mekan bakmaya Raul gitmeliydi. Saçma soru sormak üzerine kendimden iyisini tanımıyorum. Kahvemizi yudumlarken işle alakalı konuşsak bile çok tatlı sohpetti. Raul tam bir işkolikti. Ara-sıra yaptığı espriler bile işle alakalıydı. Galiba Raul'de sohpetimden hoşlanmıştı. Çünki toplantı saatine kadar odamda kaldı. Noel Gecesi için detayları uzun-uzun konuştuk. Bir de geceye bir isim bulmam gerekiyordu ve en önemli detayı Noel ağacını Raul hatırlatmasaydı, atlayacaktım. Tabii ki, bunu kendisine belli etmedim. Toplantı saati geldiğinde yorulmuştum. Raul'le geçirdiğim süre boyu, tam olarak 3 buçuk saat iş ve detaylar hakkında konuşmak beni bayağı yormuştu. Toplantıya sadece 10 kişi katılacaktı. Ancak Aidan hanım kendini iyi hissetmeme bahanesiyle toplantıya katılmamıştı ve evine gitmişti. Raulu arayıp da benim odamda bulduğunda ironik bir tarzda "seni burada bulacağımdan emindim. Hiç değişmiyorsun. Toplantıya katılmayacağım, iyi hiss etmiyorum. Mr. Niel'e söyledim. Senin istediğin dosyaları masanın üzerine bıraktım" söyleyip çekip gitmişti. Nedense Aidan'ın Raul'a karşı bir şeyler hissettiğini düşünüyordum. Ama hissettiği iyi bir şeymiydi işte onu bilemiyordum. Rahatsız bir durumdu. Raul'de alışmış olacak ki, hiç aldırmıyordu. Galiba Aidanı delirten de, aşırı tepki vermesinin nedeni de Raul'un umursamazlığıydı. Toplantıda Mr. Niel'de dahil olmak üzere her kes beni bir daha tebrik etti ve başarılar diledi. Toplantı Noel'le ilgili olduğu için en çok ben ve Raul konuşmuştuk ve Raul beni öve-öve bitirememişti. "Deniz çok hızlı. Mr. Niel her zamanki gibi yine çok doğru karar vermişsiniz. Yarın etkinlik için mekan bakmaya gidicez. Bir de gecede şarkı söyleyecek sanatçıların listesini hazırladık. Hatta bir grubu bu akşam dinlemeye gidicez. İngiliz bir grup. Methini çok duyduk. Ama en iyisi canlı şahidi olmak" Raul gruptan bahsederken ben minik çaplı şok geçirdim. Evet ingiliz bir gruptu ve ben meth etmiştim, hatta hangi restoranda çalıyorlar onu bile söylemiştim, ama bu gece oraya gideceğimizden haberim yoktu. Zaten Raul'de bu gece gidip dinleyeceğimizi söylerken bana göz kırpmıştı. Bence emrivakiydi bu yaptığı, çok bozulmuştum. Çünki evdekilerin haberi yoktu ve gerçekten yorulmuştum. Bir de Raul'un daha ilk günden böyle üzerime gelmesi beni rahatsız etmişti. Aslında kararlı erkeklerden hoşlanırdım, ama erken karar verenlere güvenemezdim. Şaşırdığımı belli etmemek için durumu hemen toparladım ve "evet, çok iyi bir grup. İngiltere'de çok seviliyor. Azerbaycan'a da zaten özel bir davet üzerine gelmişler ve ne tesadüf ki, ocak ayına kadar burdalar daha. Fakat çaldıkları restoranla görüşme yapmamız gerekli" lafımı nereye getireceğimi Raul tahmin ettiği için hemen lafa girdi "evet şanslı sayılırız. Bu gece 9 için rezervasyon yaptırdım. Vakit kaybetmeden, bir an önce halletmeliyiz". Söyleyecek bir lafım kalmadığı için sadece gülümseyerek onayladım. Ama benimkisi endişeli bir gülümsemeydi. Ah Tanrım, annemlere ne söyleyeceğim? Leyla duyarsa hemen atlar "ben sana söylemedimmi senden hoşlanıyor diye", gerçekten bunları duymak istemiyordum. Toplantı bittiğinde ben de bitmiştim. İlk günden böyle yoruluyordumsa annemin bal kürüne razı olacaktım. Üniversiteye hazırlandığım sıralarda çok yardımcı olmuştu. Neyse babama durumu nasıl açıklayacaktım, onu düşünüyordum. Kesinlikle yalan söyleyemezdim. Ama bu durumu olduğu gibi anlatırsam, hoşnut kalacaklarını sanmıyordum. Leyla'yı arayıp ondan fikir ala bilirdim, ama onun öncesinde 3 saat her şeyi teker-teker, en ince detaylarına kadar anlatmam gerekiyorfı. Fakat "a" söyleyecek bile bir gücüm kalmamıştı. Konuşmaktan çenem ağrıyordu. Neyse ki toplantı bitmişti ve ben de mutfağa kahve yapmaya gitmiştim. Raul'u toplantıdan sonra hiç görmemiştim. Mutfakta kahve yaparken bir yandan da evi aradım. "Anne bu gece geç gelicem eve merak etmeyin. İş yemeğine çıkmam gerekiyor. Merak etme anneciğim bırakacaklar beni. Babama sen söylersin, öptüm". Babama söyleme kısmını anneme bırakmıştım. Umarım sinirlenmez, fakat Leyla'nın çıldıracağını tahmin ede biliyordum. Kahvemi içerken mutfakta yalnızdım. Acaba nasıl gözüküyorum diye düşünüyordum. O kadar bitkin hissediyordum ki, bitkinliğimin yüzüme de yansıdığından emindim. Hemen gözlerim kızarırdı. Ah makyaj tazelemeğe de üşeniyordum. Öylece sıcak kahve bardağını 2 elimin arasında tutarak mutfakta oturuyordum. Sessizlik huzur veriyordu ve konuşmamak rahatlatmıştı beni. Ama bu keyif çok fazla sürmemişti. Raul'un mutfağa paldır-güldür dalmasıyla boş anıma denk geldiği için korkmuştum ve yerimde atılmıştım. Raul "özür dilerim korkuttummu? Her yerde seni arıyorum. Hadi, kahveni bitirdiğsen, Bakü trafiği daha da içinden çıkılmaz hal almadan çıkalım". Ben "şeyy, hayır sadece boş anıma denk geldiği için korktum. Tamam çıkalım. Ama odadan eşyalarımı, not defterimi almam lazım, bilgisayarı da kapatmam lazım" Raul "gerek yok eşyalarını resepsiyona bıraktım. Bilgisayarını da kapattım. Odanda seni arayıp-bulamadığım için odana girdim" Bense sadece şaşırmıştım. Raul'den böyle haraketler beklemiyordum. Yani onu bencil ve bir playboy sanıyordum. Oysa sandığımın aksine mütevazi ve işkolikti ve bir de hiperaktif ve neşeli. Raul'den 2 dakika izin isteyip lavaboya gitmiştim. Aynaya baktığımda kızaran gözlerle ve soluk makyajımla karşılaştığımda hiç şaşırmamıştım. Hemen makyajımı tazeledim, saçlarımı açık bırakmak istesem de, fazla özentili, yani Raul'un yanlış anlamaması için saçlarıma dokunmadım hemen üstüme çeki-düzen verdikten sonra Raul'u ağaç etmemek için acele ettim. Raul beni resepsiyonda bekliyordu. Darinayla sohpete dalmıştılar. Boğazımı temizler gibi yaptığımda beni fark etti ve bakışları üzerimde sabitlendi. Etkilenmişe benziyordu. Halbuki sadece hafif makyaj yapmıştım. Raul "hazırsan çıkalımmı Deniz?" Ben "evet hazırım, çıkalım, yarına kadar Darina" söyleyip Raul'un benim için açtığı şirket kapısından çıktım. Sonunda rahat nefes almıştım. Hapisaneden çıkmışım gibi hissediyordum. Ne kadar çalışmayı sevsem de, hep sınırlar beni boğmuştur.
Plazanın asansörüne bindiğimizde yalnız olmadığımız için memnundum, plazada diğer şirketlerde çalışan yabancı iş adamları da bizimle asansöre binmiştiler. Şimdilik Raul'den kurtula bilirdim, ama arabada yalnız kalacaktık. Umarım üzerime çok gelmezdi. Asansörün en alt kata gelmesini belirten sesle düşüncelerimden ayrıldım, ve hepimiz asansörden çıktık. Plaza'dan çıktığımızda havanın sabah güneşli olmasına rağmen şimdi çok kasvetli olduğunu gördüm. Ama zaten Bakü'de yaşıyorsanız buna alışmanız lazım. Raul uzaktan kumandasıyla arabasının kilidini açtı. Arabası tahmin ettiğim gibi pahalı bir spor arabaydı. Porsche'sine bindiğimde kendimi bir tuhaf hiss etmiştim. Çünki çok fazla tanımadığım bir erkeğin arabasında yalnız kalacaktım ve bu durumdan pek haz etmiyordum. Onun benim için ön kapını açmasına fırsat vermeyerek hemen arka tarafın kapısını açıp koltuğa oturdum. Bu haraketime galiba Raul bozulmuştu. Çünki yolculuğun ilk 15 dakikasında hiç bir şey konuşmadan durduk. Sonunda sessizliği kemdisi bozdu ve dikiz aynasından bakarak "ee Deniz, alıştınmı işe?" diye sordu. Ben de yalan söyleme ihtiyacı olmadan hemen cevap verdim "alıştım, her kes çok iyi, organize işi tam benlik" deyip gülümsedim. Raul da hafif gülümseyip yine dikiz aynasından bakışlarını bana yöneltip "adına sevindim. Çünki ben kendimi işe çok kaptırıyorum. Yani işte işten başka şey düşünemez oluyorum. Eğer sana karşı dikkatsiz ve ya kaba davranırsam lütfen alınma, çünki işler yoğun olduğunda kendimden haberim olmuyor ve sinirli oluyorum. Bu arada sana bir dost tavsiyesi Aidan'a dikkat et." Bense bana söylediği her söze takılmıştım, sonuçta patronumdu ve dikkatsiz davranacağı için özür diliyordu ve Aidan'la ilgili söylediği şeyi de anlamamıştım, ağzımı açıp tam "neden" diye soracaktım ki Raul'un telefonu çaldı ve telefonla konuşmağa başladı. İçim-içimi yiyordu, neden Aidan'a dikkat et demişti ki? İçime bir kurt düşmüştü, neyse bunu tabi Raul'a soracaktım. Sonuçta beni uyarıyordusa sebebini de söylemeliydi. Belirsizlik en nefret ettiğim şeydi. Arabanın durmasıyla kendi düşüncelerimden sıyrıldım ve artık mekana vardığımızı gördüm.
  Geldiğimiz restoran Bakü'nün en popüler club-restaurant'larından biriydi. Hep en iyi yabancı grupların ve özel kişilerin tercih ettiği bir mekandı. Ben de tam bir müzik aşığı olduğum için açıldığı günden beri her vakit bulduğumda gelirdim buraya. Çoğu zaman Leyla'yla gelirdik. Restoranın tüm çalışanları artık bizi tanıyordu ve hep bizim için en iyi masayı ayırırlardı. Hatta benim takıntılı arkadaşım Leyla restoranın işletmeciliğini yapan Elşadın benden hoşlandığını düşünüyordu. Saçmalık işte. Bir de her perşembe karaoke gecesi düzenleniyordu ve ben de şarkı söylemeye bayıldığım için her perşembe geliyorduk. Ve sesimin iyi olduğunu düşündükleri için şarkıları hep bana söyletiyorlardı ve ben de minik bir konser vermiş oluyordum.
İçeri girdiğimizde Raul beni belimden tutarak kibarca yönlendirmeğe başladı. Elini belimde hiss ettiğimde yüzümü buruşturdum. Aşırı samimi haraketleri sevmiyordum, en azından yeni tanıştığım kişilerin bana gereğinden çabuk samimi davranmaları hoşuma gitmiyordu. Bu sırada Raul başımın üzerinden "burayı çok seviyorum, hep en kaliteli müzikler burda çalıyor ve çok samimi bir aurası var" dedi ve ben de onun da buraya sık-sık gelmesine şaşırmıştım. Kim bilir kaç defa karşılaşmıştık. Restoranda beni gördüklerinde hemen tanıdıkları için yanıma geldiler ve "Deniz hanım, sizi aramızda görmekten çok memnun olduk. Hoş geldiniz. Hemen en iyi masayı ayarlıyoruz siz ve arkadaşınız için." Raul'un benim samimi karşılanmamın şahidi olduğu için çok memnun olmuştum. Gururun verdiği hazla gülümseyerek "Merhaba Ruslan, çok teşekkür ederim. Ama biz zaten önceden iş yerimiz adından rezervasyon yaptırmıştık. Bu iş arkadaşım Raul" Raul kendisine uzatılan eli sıktı ve Ruslanın bizi masamıza yönlendirmesiyle onun peşine düştük. Grubun çıkmasına daha yarım saat vardı. Biz masamıza oturduktan sonra "Deniz hanım, bir daha hoş geldiniz. Elşad bey de geldiğinizi duyunca çok sevinecektir." Ben de Raul'un Elşad konusunda rahatsız olduğunu anlayarak konuyu kapattım, teşekkür edip Ruslan'ı kibar şekilde gönderdim. Raul sonunda dayanamayıp tepkili bir şekilde sordu "Deniz, mekan size mi ait?" Ben de anlamadım, çok şaşırarak suratına baktım ve kaşlarımı çatarak " Yoo, niye ki?" diye sordum. Raul "ancak mekan sahibine böyle samimi davranırlar. Sen galiba buranın altın müşterisisin? Elşad kim bu arada? Sevgilinmi? Erkek arkadaşın olmadığını söylemiştin ama" Oha Raul! bu ne soru yağmuru. Raul ard-ardına 10 soru sorduğunda her erkeğin aynı olduğunu anladım. İster yüksek eğitimli, ukala, isterse de tam aksi olan erkekler. Sonuçta tüm erkekler varlıklarından haberdar olmasalar bile bir erkeği kıskana biliyorlardı. Bense ellerimi çenemin altına yasladım. 3-4 saniye öyle durduktan sonra elimi çenemin altından çektim ve Raul'a cevap verdim "Arkadaşım Leyla'yla her hafta buradayız. Aslında gelenekçi biri değilim. Sadece güven hissi aşılayan yerlerden uzak duramıyorum. Elşad bu restoranın sahibi. Çok sık-sık uğrar buraya ve çalışanları ile arası çok iyi. Çok nazik ve anlayışlı bir patron ve en nihayet o benim ne sevgilim, ne de erkek arkadaşım" dedim. Umarım Raul tatmin olmuştur diye düşünüyordum. Ama o "bence sırf seni görmek için uğruyor, sen erkekleri tanıyamazsın. Adım gibi eminim senden hoşlandığına" diye gözlerini kısarak cevap verdiğinde şoke olmuştum. Raul beni mi kıskanıyordu? ve en önemlisi bu samimiyet de neydi?! Hakikaten erkekleri anlayamıyordum. İyi ki, hiç erkek arkadaşım olmamıştı. Ben ne söyleyeceğimi bilemediğim için en iyisinin konuyu değiştirmek olduğu kanaatına geldim ve "Raul, sen de mi bu grubu seviyorsun? Benim en çok sevdiğim gruplartan biridir. Ve country müziğine bayılıyorum. Eminim ki, davetliler de sevecektir bu grubu." Raul cevap vermek için ağzını açtığında garson masamıza yaklaştı, benim için zaten Raul'un cevabı önemli değildi. Önemli olan konuyu değiştirmiştim :) "Karar verdinizmi efendim?" diye sordu garson. Raul bana dönerek sordu "kırmızı şarap içermiğiz?" Bense hiç alkol almayan biri olduğum için hemen "aah Raul ben içki içmem" cevapladım. Bu sefer şaşırmak sırası Raul'daydı. "hiç mi? tamam o zaman. Ben de içmeyeceğim." diyerek garsona yöneldi "O zaman biz 2 cherry paradise kokteyli, mantarlı tavuk bonfile alalım. Teşekkürler" söyleyerek, menüyü garsona geri verdi. Benim adıma da sipariş vermişti ukala. Ama Allah'tan sevdiğim yemeği sipariş vermişti. Garson gittikten sonra bana döndü Raul ve "sen beni çok şaşırtıyorsun Deniz. Erkek arkadaşın yok, alkol almıyorsun. Aslında iş dışında da buluşmalıyız. Bir-birimizi daha iyi tanımalıyız"  Şimdi de şaşırmak sırası her zamanki gibi bendeydi. Ahhh Raul bana beni daha iyi tanımak istediğini söylüyordu. Çok utanmıştım. Utandığımdaysa sakarlığım tutardı. Aynen şimdi yaptığım gibi. Masadaki çatalı yere düşürmüştüm. Utancım bire bin artarken ben napacağımı bilememiştim. Garson yere düşmüş çatalı hemen fark etmişti. Anında gelerek çatalımı yenisiyle değiştirdi ve çekildi. Bense kendimi toplayarak gülümsedim ve "ou teşekkürler. Alkolü sevmiyorum. Erkeklere de pek fazla zamanım olmuyor. Karyerimle ilgili planlarım olduğu için şimdilik ciddi bir ilişki benim için erken. Ciddi olmayan ilişkilerse tahmin ettiğin gibi benlik değil. Bu arada 5 dakikaya grup çıkıyor. Mutlaka onlarla görüşmemiz lazım." Raul basbaya iş yemeğini bahane ederek benimle ilgili bir şeyler öğrenmek amacıyla ayarlamıştı bu yemeği ve iyi ki de sakarlığıma aldırmadan cevap vermişti. Fakat sakarlığımla ilgili bir şeyler söyleseydi daha iyi olurdu, daha az utanırdım. Verdiği cevapsa buydu "Bence sen ilişkini de, karyerini de aynı anda yürüte bilirsin. Çok başarılısın. Ve bence çevrendikelere bir şans tanımalısın" Ah Tanrım bu çocuk daha ne kadar ileriye gidecekti?! Benim zavallı kalbim bu kadar aksiyonu nasıl kaldırır?! Kendimi o kadar erkeklerden, ilişkilerden soyutlamıştım ki, yüzüme bakarak, direkt söylenilen laflara nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum. Yine de dört ayağım üzerine düşmüştüm. Mekanın sunucusu çıkıp grubu ilan edip sahneye davet edince hemen onlara döndüm ve "sonunda. Onları canlı dinleyeceğim için çok heyecanlıyım" dedim. Raul ışıklar kapandığı için pek de kesin anlayamasam da galiba benim söylediklerime gözlerini devirmişti. İyi ki içerisi artık karanlıktı :) Grup benim en sevdiğim şarkıyı söylemeye başlamıştı. ~Give me love~ şarkısını söylüyorlardı ve ben bunu ezbere biliyordum. Yüz ifadem nasıldı bilmiyordum ama, Raul sahneyi değil de rahatsız edici şekilde beni izliyordu. Bakışlarını daha fazla görmezlikten gelemeyerek ona döndüm ve "en sevdiğim şarkıları, kesinlikle bunu da söylemeliler gece'de. Bu şarkıya vals çok güzel yakışıyor" dedim ve yine sahneye döndüm. Bu arada siparişlerimiz artık gelmişti. Şarkıyı ben de kendimce mırıldanıyordum. Fakat şarkının ortasında "~heey who wants to sing with us?~kim bize eşlik etmek ister?" diye sorduklarında Raul benim yerime cevaplamıştı bile "this girl would like to sing with you~ bu kız sizinle birlikte şarkıyı söylemek ister" dediğinde heyecandan deliye dönmüştüm "neee?! ha...hayır. Raul, napıyorsun?!" Ama artık çok geçti. Grubun solisti beni sahneye davet etmişti bile "thank you beautiful lady. We hope you know the lyrics~teşekkürler güzel bayan. Umarız şarkının sözlerini biliyorsunuzdur." Bense hem çok heyecanlanmıştım, hem de hayranı olduğum grupla birlikte şarkı söyleyeceğim için çok mutluydum. İngilizler bu durumda nasıl söylerler? "Oh My Goodness!" Sahneye çıkarken ayağımın burkulmaması için dua ederken Ed (grubun solisti) elini sahneye kalkmama yardım etmek için bana uzattı, bana uzattığı eli tutarken, sesimin titrek çıkmamasına uğraşarak cevap verdim "thank you so much. Yeah, i know the lyrics~çok teşekkür ederim. Evet, şarkının sözlerini biliyorum" diye cevapladım. Ed "that's great, so lets begin again~bu mükemmel, hadi o zaman en başından başlayalım"deyip gitarını eline aldı. Şu an yaşadığım anları ifade etmek için kelimeler yetersiz. Raul'a öncesinde kızmıştım, fakat şimdi çok mutlu olmuştum. İyi ki de beni öne atmıştı. Ve gitarın büyüleyici sesini artık duyuyordum. Şarkı söylediğimde her zaman yaptığım gibi gözlerimi kapatmıştım. Ve Ed'e eşlik ediyordum.
   "~Give me love like her,
      'Cause lately I've been waking up.      alone,
      Paint splattered teardrops on my shirt,
      Told you I'd let them go,

       And that I'll fight my corner,
      Maybe tonight I'll call ya,
      After my blood turns into alcohol,
      No, I just wanna hold ya.

      Give a little time to me or burn this out,
      We'll play hide and seek to turn this around,
     All I want is the taste that your lips allow,
    My, my, my, my, oh give me love,
    My, my, my, my, oh give me love,
    My, my, my, my, oh give me love,
    My, my, my, my, give me love,

    Give me love like never before,
    'Cause lately I've been craving more,
    And it's been a while but I still feel the same,
    Maybe I should let you go,

   You know I'll fight my corner,

   And that tonight I'll call ya,

   After my blood is drowning in alcohol,

   No, I just wanna hold ya.
~"
Gözlerim kapalı şarkıyı söylüyordum, ve alkışların, şaşıran insanların tepkilerini duyuyordum. Bir an içimden acaba Raul napıyor diye düşündüm ve gözlerimi açtım. Ona baktığımda telefonunun kamerasıyla beni çektiğini görünce gülümsedim. Sanki içimi okumuştu. Bu anları kesinlikle ölümsüzleşdirmek lazımdı. Her kesin iddasına göre sesim çok güzeldi. Şu an şarkıyı içten-içe buna inanarak, tüm duygularımla,söylüyordum. Ve şarkı bitmişti. Her kes çılgınlar gibi alkışlıyorlardu. Elşad da gelmişti ve, Ruslanla sahnenin yakınındaki masada oturup güler yüzle beni izliyorlardı. Raul ise hem etkilenmiş, hem de şaşırmış görünüyordu. Ed'de beğenmiş olacak ki, elimi öperek "~heey, you have a great voice, it was really great to sing with you. İ don't know who are you? but you should sing girl! By the way, what is your name?~ heey, çok güzel sesin var, seninle şarkı söylemek gerçekten büyük bir zevkti. Kim olduğunu bilmiyorum, ama kesinlikle şarkı söylemilisin! Bu arada adın ne?" çığlık-çığlığa dediği bu sözler yalnızca beni güldürmemişti. Her kes gülmüştü Ed'in söylediklerine ve üstüne alkışlamışlardı. Ben de aynı duygular içinde hemen cevap vermiştim. Kesinlikle en mutlu olduğum ve hiç bir zaman unutmayacağım anlardan birini yaşıyordum. "~Ohh Ed, i'm incredibly happy to hear such words from you. I shared the best moments with you. Thank you sooo much. And I'm Deniz.~ Ah Ed, senden bu sözleri duyduğum için inanılmaz mutluyum. Sayende en güzel anları paylaştım. Çok ama çok teşekkürler. Ve ben Deniz'im" diye cevap verdim. Gerçekten de çok mutluydum. Ed bir daha beni övgülere boğmuştu, sonunda sahneden indiğimde mutluluktan başım dönüyordu. Neyse ki, Raul hemen yanı başımda belirmişti. Beni belinden tutarak "mükemmeldin Deniz! Seninle ilgili bilmediğim daha bir ilginç özelliğin. Kesinlikle seni daha yakından tanımalıyım. Beni büyüledin" dedi. Söylediklerinde samimi görünüyordu. Bu gün hiç beklemediğim şeylerle karşılaşmıştım. Leyla deliye dönecekti, olanları anlattığımda. Masamıza oturduğumuzda Elşad bir anda yanımızda belirmişti. "Denizciğim her zamanki gibi mükemmeldin. Özlettirdin kendini. Daha sık gelmelisin." sonra bakışkarını Raul'a yöneltip "bu beyefendi kim?" diye sordu."Ah Elşad teşekkür ederim. Biliyorsun fırsatını buldukça geliyorum buraya. Bu arada iş arkadaşım Raul. Raul bu Elşad" diye cevap verdim. 2 erkek el sıkışıp bir süre bakıştılar. İçeriden biri Elşada seslenince Elşad özür dileyip yanımızdan uzaklaştı. Çok acıkmıştım, soğumuş yemeğimden bir çatal alıb sakin bir şekilde yemeğe çalışıyordum, fakat Raul dikkatle beni seyr ediyordu. Sonunda dayanamayıp sordum "bir şey mi oldu?" tabii gülümsemeyi de ihmal etmemiştim. Raul yeşil gözlerini kısarak cevap verdi, itiraf ediyorum, gözlerini kıstığında nefesim kesiliyordu. Çok çekiciydi. "hala çok şaşkınım. Sen kesinlikle şimdiye kadar karşılaştığım ve tanıdığım en farklı kızsın" dedi. Ben de geçen gün yemekte karşılaştımızda yanındaki kızı hatırlayıp söylediklerine cevap verdim "Sevgilin rahatsız olmuyormu başka kızlara böyle şeyler söylediğinde?" Önce söylediklerimi anlamadı, ve sordu "Sevgilimmi?" Ben de hemen "Evet, geçen gün ailemle yemeğe çıktığımızda hani karşılaşmıştık ya. Yanındaki bayanı kast ediyorum." Raul kahkaha attığında saçmaladığımın farkına vardım ve kızardım. Gülerek cevap verdi ukala "Haa sen Nigardan bahs ediyorsun. İsviçre'de yaşayan kuzenim. Bakü'ye gelmiş. Çocukluktan beri bir büyüdük. Aramızdan su sızmaz, üstelik evli ve bir çocuğu var" diye konuşmasını bitirdiğinde hala gülüyordu. Dalga geçmesine çok kızmıştım "özür dilerim, yanlış anlamışım. Nerden bile bilirdim ki? Neyse kulise gidelimmi? Gelme amacımızı yerine yetirmemiz gerekiyor" cevap vermesini beklemeden masadan kalktım ve kulise doğru yürüdüm...

İstanbul'la Evliyim Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin