her şeyden önce

605 52 59
                                    

***

Bir gece vakti kapım çalındı. Yüzümü yıkamış yatağıma dönüyordum ki durdum. Elimdeki mumu bir ayağı çukurda masama bıraktım. Merakla ilerledim. Karşıma Jongin çıktı. Gergin, heyecanlı, biraz terlemiş ve kapı ağzında kıvranıyor buldum onu.

"Hyung..." dedi. Bir şeyler isteyecekti belli, sesi kısık ve nazlıydı.

"Jongin, gecenin bu vakti ne işin var? Evine gitsene, annen birazdan düşecek peşine bak!"

"Sana geleceğimi söyledim."

"Ne oldu?"

"Geçeyim mi içeri?"

Jongin omzumu sıyırıp içeri attı kendini. Bir o yana, bir bu yana yürüdü durdu. Masanın yanında oyalandı biraz, yatağımın kenarında gezindi, yıkayıp kenara kaldırdığım çömlekleri düzeltmeye çalıştı. Bir tanesini kıracak gibi olduğunda yanına gidip kollarından tuttum.

"Ne oluyor?" Diye sorduğumda gözlerime bakmaya çekindi. Dudaklarını yaladı. İki büklüm oldu karşımda ve boynunu büküp kaçtı tutuşumdan.

"Ben... Nasıl söylesem ki?"

"Bir şey mi yaptın? Ne oldu Jongin, anlat artık. Annenden mi çekiniyorsun?"

"Sevişmek istiyorum." Dedi.

"Ne?"

"Hyung?" Geldi yanıma. Kollarıma tutundu elleri. Şaşkın bakışlarıma eğilip utançla yaladığı dudaklarına rağmen cesurca baktı gözlerime.

"Bunu bana neden söylüyorsun? Birini mi ayar-"

"Hayır, hayır, hayır!"

Götürdü, yatağıma oturttu beni. Sert, saman doldurulmuş kumaş her zamankinden daha rahatsız edici geldi.

"Bir şey duydum geçenlerde." Diye söze başladı Jongin. "Tarlada, buğdayların orada oturuyorduk bizim arkadaşlarla. Ben... Ben bilmiyordum."

"Neyi?"

"Yixing'i gördüm. Yanında biri vardı." Sustu. "Öpebilir miyim?"

"Ne?"

Bana uzandı Jongin. Dudakları dudaklarıma meyletti. Tutuşundan kurtulup onu durduğumda al al olmuştu yanakları.

"Bu hallerin ne?" Diye sordum. Şaşkınlıktan zor toparlayıp konuştuğum kelimeler karşısında yatağıma yaslandı elleri. Başı önüne eğildi.

"Gidebileceğim başka kimse yok. Bunu senden başka kimseden isteyemem."

Kısık, çaresiz sesi rayına oturtmaya çalıştığım düşüncelerimi iyice dağıtıyordu. Kafam karışıktı, dilim bir şeyler demeye varmıyordu. Biraz korkuyordum, biraz da kalbim atıyordu, hızla.

Başını kaldırıp baktı bana. Mumun aydınlattığı küçük, serin ve çıra kokan evimde gözleri alevin ışığında parıl parıldı. Bir kez daha yaladı dudaklarını. Kıvrandı oturduğu yerde. Yutkundu. Çarşafımı sıktı, olabildiğince sıktı. Nefeslerinin ne kadar hızlı olduğunu birkaç adım ötesinden dahi işitebiliyordum. Yutkundum.

"Merak ediyorum." Dediğinde kuruyan dilim damağıma yapıştı. "Yixing, Junmyeon'u ağaçlıkların oraya götürdüğünde gülüştüler arkalarından. Meğerse birlikte oluyorlarmış."

Dudaklarım kupkuru oldu.

"Diğerleri bunu iğrenç buluyor. Ben merak ettim."

Bir adım geriledim ancak elim masaya çarptı. Masa sallandı. Mum düştü, ateşi söndü. Kapkaranlık oldu evin içi. Naylonla örttüğüm pencereden dahi ışık gelmiyordu. Karanlıktı, kapkaranlık.

Gözlerimin Önünde || kaisoo, dokaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin