Zamanın, geçmişte sıkıştığı bir anın içinde dönüp duran olayların yansıması zihninin duvarında dönüyordu.
Hatırlamadığı bir anın yansımasını izlerken istediği tek şey uyanmaktı. Kalbinin sakin ritimleri, etrafta ara ara duyduğu sesler ve tanıdık olmayan kokulardan sıkılmıştı.
Merak ediyordu. Nerede olduğunu, neler döndüğünü ve neden bu kadar yorgun hissettiğini. Yoksa uyumuyor muydu?
Aldığı soluklar belli bir ritim tutmuştu. İnsan kendi nefesinden sıkılır mıydı? O sıkılıyordu. Hatta o kadar çok sıkılmıştı ki başında dikilen annesinin göğsüne bir hançer saplamasını isterdi.
Hançerin ucu tam kalbine denk düşecek ve bir anda kalbini paralayacak onu uyandıracak bir sonsuzluğa uğurlayacaktı.
Ne kadar zaman geçtiğini hatırlamaya çalıştı. Düşüncelerinin arasında bir şeyler bulmak istedi ama gördüğü tek şey o lanet çirkin cadının gözleriydi. O kadına güvenmişti. Bu yüzden uzattığı bir sepet elmayı masasına koyarken hiç şüphelenmemiş tereddüt bile etmemişti.
"Onu özlüyorum." Oğluna bakarken yüzüne düşen bir tutam saçı kulağının arkasına yerleştirdi. Ülkenin kraliçesi olmanın verdiği bir ağırlık vardı yüzünde. Oğluyla aynı rengi taşıyan kızıl saçları tepesinde topuz yapılmış kemikli yüzünü ortaya sermişti. Son dönemin modası olan yeşil, kabarık elbisesi ince belini ortaya çıkarmıştı.
"Bende özlüyorum ama yapılaması gereken her şey yapıldı." Kral oturduğu koltuktan kalktı. Karısının yanında dikilip oğluna baktı.
Oğlu hareketsiz bir şekilde uzanıyordu. Belirli ritimle yükselen göğsü, uzun kirpiklerinin gölgelediği yanakları, kızıl saçlarının yastıkta yarattığı dağınıklıkla öylece duruyordu.
Kapı tıklandığında içeri giren genç hizmetçiye döndüler."Kral ve kraliçem, rahatsız ettiğim için üzgünüm ama oğlunuzu kurtaracağını söyleyen biri var dışarda." Genç çalışana bakan kraliçe şaşkınlıkla döndü kocasına. Yıllardır uyuyan oğlunu biri kurtaracak mıydı yani?
"Kim?"
"E-efendim."
"Kim dedim?!" Gür sesi odayı inletti. Kraliçe elini kocasının pahalı kumaşla sarmalanmış omuzuna koydu.
Genç hizmetçi başını yerden kaldırmadan titreyen sesiyle mırıldandı. "Kara Ordunun prensi, efendim." Odanın içine düşen ölümün ağırlığı, yılların taşıdığı nefretin, kayıpların sessizliğini sırtladı. "Kralım?"
"Çık dışarı!"
"Hayır, beklemesini söyle ve ortak salona al."
"Nasıl arzu ederseniz kraliçem." Genç hizmetkar selam verip odadan çıktığında camın önüne ilerleyen kocasını izledi kadın.
"Ed, bu oğlumuz için bir kurtuluş olabilir." Elbisesinin pahalı kumaşı odanın zemininde sesler çıkartırken kocasın arkasında dikildi.
"Ona bir şans vermeyecek misiniz, Kral Edward?"
"Yıllardır halkımı öldüren adamın oğluna güvenmemi bekliyorsun?" Kendi kendine güldü. Olduğundan daha yaşlı görünen yüzü karısının güzel sağlıklı yüzüne döndü. "Benim sevgili karım, bir haine nasıl güvenir, oğlumu emanet ederim söyler misin?"
"Başka şansımız yok." Ondan beklenmeyecek bir şey yaptı. Tüm ülkenin güzelliği ve gücü karşısında eğildiği kadın kocasının önünde diz çöktü. "Kralım, size yalvarıyorum. Lütfen bu fırsatı geri çevirmeyin." Yıllardır ikisi de yorulmuştu. Şimdi önlerine gelen bu şansı sırf guruları uğruna harcamasını istemiyordu.
Adam karısına şaşkınlıkla baktı. O asla dizlerinin üzerine çökmezdi. Gözleri yatakta uyuyan oğluna döndü. Ya bu defa da başarısız olurlarsa? "Muhafız!" Karısını yerden kaldırdı. "Kara Ordunun prensini içeri getirin."
Dakikalar sonra genç prens içeri girdi. Siyah saçları asi bir şekilde alnına dağılmıştı. "Kral Edward, Kraliçe Aida." Küçük bir selam verdi. "Sizinle tanışmak benim için bir onur." Yeşil gözleri cesaretle parlıyordu. Esmer teninin üzerinde dağılmış benler kemikli yüzünde dağınıktı.
"Sana güvenmiyorum." Şaşkındı. Yıllardır savaş içinde oldukları Kara karalın oğlunu beklememişti. Neden yüzyıllardır savaş içinde oldukları, nefret ettikleri insanlara yardım ediyordu? "Ama başka şansımız olmadığını da biliyoruz."
"Size onurum ve şerefim üzerine yemin ederim ki oğlunuza bir zarar gelmeyecek." Kral ve kraliçe şaşkındı ama aynı zamanda da umutluydu. Olabilir miydi? Oğulları içine düştüğü bu lanetten kurtulabilir miydi?
"Prens Axel, bir anne olarak size güvenmeyi seçiyorum. Biz kadınların hisleri kuvvetlidir." Genç prens sadece başını salladı. Geniş omuzları, uzun boyu ve siyah giysilerin altında saklanan kaslı bedeniyle yatağa ilerledi.
Göğsünde atan kalbinin ritimsizliği canını yaksada yüzü ifadesizdi. "Bizi yanız bırakır mısınız?" Yatağın başında dikildi. Uyuyan adamın yüzüne baktı özlem ve acıyla.
"Sana izin verdi..." Kraliçe eşinin koluna koydu elini.
"Elbette, oğlum size emanet Kara Ordunun Genç Prensi." Odanın içinde yalnız kaldığında adamın yanına oturdu. Güneş görmeyen teni daha da saydamlaşmış, beyaz teni eskisinden daha da soluklaşmıştı.
Kalbi içinde olduğu kafeste sahibi için delirirken adamın elini tuttu. Dudaklarını bastırdı avuçlarına.
"Beni duyuyor musun bilmiyorum, ama seni özledim. Bu an için o kadar çok hayal ve anı yarattım ki şimdi gerçek mi yoksa rüya mı emin olamıyorum." Üzerine eğildi. "Bunu öğrenmeliyim belki de." Dudaklarını oğlanın çatlamış, rengi çekilmiş dudaklarına bastırdı.
Sol gözünden akan yaşın adamın yanağına düştüğünün farkında değildi. Kendi dudaklarının ısısı ve yumuşaklığı adamın sert dudaklarının üzerini bir yapboz parçası gibi tamamlamıştı.
Geri çekildi. Adamın boynuna küçük bir öpücük daha kondurdu tam doğrulmadan. Kokusunu yıllardır almıyordu, kendisini ilk defa yaşıyormuş gibi hissediyordu. Hep düz bir çizgi şeklinde olan dudakları şimdi kıvrılmıştı.
Birkaç dakikanın ardından tuttuğu elin parmaklarının hareketlenmesiyle başını kaldırdı. Oğlanın kahverengi gözleri şaşkınlık ve öfkeyle yüzüne bakıyordu. Ama o gözlerin ardında gördüğü özlem zavallı kalbi için bile yeterdi.
Ah ne zavallı bir adamdı. Âşık olduğu adam için kendi halkına, ailesine sırt çevirmişti.
"Seni yeniden göreceğimi söylemiştim."
2021 Sevgililer Günü için yazılmış fantastik bir kurgu olacak ve 3 bölümde bitecek 💜
Nasıldı ? Kurgu hakkında ne düşünüyorsunuz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prens Elmayı Yedi | BxB
Fantasy"Bir gün ölürsen eğer başında dikilir, bedeninden akan kanı yudumlarım." Fısıltısı ormanda bir yemin gibi dalgalandı. Elias, göğsünde oluşan acıyla gülümsedi. Bu kadar mı nefret ediyordu ondan? Bu kadar mı iğrenç bir varlıktı gözünde? "Neden bu kad...