•2•

493 55 29
                                    

Medyaya kalbimi bırakıyorum 🥺

3 Yıl Önce...

Eyerin sert kayışını parmaklarıyla daha sıkı kavradı. Ormanın sessizliğinde atıyla ilerlerken gözleri izliyor ve kulakları her şeyi duymak için dinliyordu.

Toprak yolda ilerleyen atının ayak sesleri dışında, yaprakların sesi yankılanıyordu.  Sırtındaki oku ve yayı, kınındaki kılıcıyla dövüşe her zaman hazırdı.

Genç prens, atının eyerini sertçe çekti. At aldığı komutla durduğunda gözleri ormanın içinde gizlenmiş adama kaydı. Ormanın rengini gözlerinde taşıyan adam bir avcı gibi sessizlik ve dikkatle onu izliyordu.

"Sizi görebiliyorum, Prens Axel." Kalbi göğsünde attığı her atışta nefesini kesiyor, kemiklerini titretiyordu. Bu adamı çok iyi tanıyordu. En çok onu nefreti ve öfkesiyle tanırdı.

Genç adam yeşil çalıların arasından çıktı. Üzerinde her zaman olduğu gibi siyah ipek gömleği, sert kumaştan yapılmış pantolonu vardı. Kılıcı belinde taktığı kemerde sallanıyordu.

"Benim ormanımda ne yapıyorsun?" Axel'in asi saçları rüzgârda dalgalanıyordu. Esmer teni ağaçların arasından sızan güneşin altında elmas gibiydi.

"Orman yıllar önce bağımsızlaştı, kimseye ait değil artık."

"Atalarım bu orman için çok kan akıttı, prens Elias."

Attan indi. Uzun bedeni yılların verdiği eğitimlerle kaslanmış ve gelişmişti. "Sadece sizin atalarınız değil, benim atalarımın kanları bu ormanın ağaçlarının can suyuydu."

Axel, onun düzgün görüntüsüne baktı. Kızıl saçları yüzünün iki yanında sallanıyor, kahverengi gözleri zekayla parlıyordu. Geniş omuzları kendisinin aksine lacivertin koyu tonlarına sahip bir ceketle sarmalanmıştı.

O ne kadar asi görünüyorsa, Prens Elias 'ta o kadar düzenli ve temiz görünüyordu. İkisi o kadar zıttı ki karşı karşıya geldiklerinde birbirine olan uyumsuzlukları fark ediliyordu.

Axel, usulca yaklaştı adama. Ormanın sessizliği adımlarındaydı. O bu ormanlarda büyümüş, savaşmıştı. Hiçbir zaman sınırlanamayan bir özgürlüğe sahipti.

Elias, saraylarda yumuşacık yataklarda uyurken o ağaç dallarında gökyüzünde görünen yıldızları izlerdi. Ama ikisi de aynı gökyüzünde görünen yıldızın anlattıklarını dinlerdi.

"Prens Elias, savaşı kaybedeceksiniz."  İkisinin de birbiriyle yarışacak derece olan iri bedenleri karşı karşıya durdu. Gençlerdi ama bir o kadar azimli, güçlü ve zekiydiler.

Ne kadar uyumsuz olduklarını düşünseler de onlar aslında bir araya geldiklerinde en iyi uyumu sağlayanlardı.

"Hayal gücünüz çok geniş, ben var olduğum sürece topraklarımda kan akmayacak." Gözlerinde çakan kıvılcımları gören Axel'in dudakları kıvrıldı. Beyaz teninde cehennemi taşıyan kızıllığa sahiptiler.

"Desenize sizi öldürmem gerekecek." Adamın gözlerinin içine baktı. "Bundan zevk alacağıma emin olabilirsin."

"Beni çok hafife alıyorsun." Adama karşı kayıtsız durmak zordu. Onun yeşil gözlerine bakarken ormanı yakmak, bedenini ele geçirmek istiyordu.

"Şeytan tarafından lanetlenen bir ruh, ne kadar güçlü olabilir ki?" Yeşil gözleri adamın yüzünde dolandı. Yıllardır süren bu kavga asla bitmeyecek gibiydi. Onlar birbirinden nefret eden, ölümleri için an kollayan halktılar. İki tarafta yüzyıllardır bitmeyen bir nefret ateşinde yanıyordu. Ölümler, salgınlar, afetler hiçbir şey bu nefreti götürmemişti.

"Cehennemi sırtımda taşıyorum, Axel. Sence de yangınımdan korkman gerekmez mi?" Gözlerinin rengi koyulaştığında sol elini havaya kaldırdı. Eli yumruk olduğunda Axel'in bedenindeki her bir kasın hakimiyeti kendi parmaklarındaydı. "Tanrıya sırt çeviren bir adamım ben, Kara Ordunun Prensi." Kızıl saçları rüzgarla savruldu. Göz bebekleri tüm gözünü kaplarken Axel, hayranlık duymadan edemedi. "Kendi halkımı korumak için hiç düşünmeden kanını akıtırım." Gökyüzünde çakan şimşeğin sesi ormanın en derinliklerinde duyuldu.

Axel, esen sert rüzgarla havalanan kızıl saçlara, siyaha boyanmış çevresindeki damarların belirginleştiği gözlere baktı. Bu adamın kusursuz bir gücü vardı şüphesiz.

"Prens Elias." Alayla sırıttı. Kasları yanıyordu, kemikleri kırılacakmış gibi hissettiriyordu ama hala kendi bedeninin bir parçasına hakimdi. "Daha dikkatli olmalısın."  Adamın yumruğu ne kadar sıkılıyorsa kendi bedenin hakimiyetini de o kadar kaybediyordu.

Elias, göğsünün altındaki keskin hançerin soğuk ucunu hissettiğinde gülümsedi. Etli dudakları iki yana çekilirken, göz bebeklerini saran karaltı usulca çekildi. Eski göz rengine kavuşurken göğsündeki hançere indirdi gözlerini.

Adamı kendi hâkimiyeti altına almak isterken onu daha da yakınına çekmiş ve böylece ona öldürmesi için bir fırsat yaratmıştı.

"Gerçekten hiçbir fırsatı kaçırmıyorsun."

"Bir gün ölürsen eğer başında dikilir, bedeninden akan kanı yudumlarım." Fısıltısı ormanda bir yemin gibi dalgalandı.

Elias, göğsünde oluşan acıyla gülümsedi. Bu kadar mı nefret ediyordu ondan? Bu kadar mı iğrenç bir varlıktı gözünde?

"Neden bu kadar ölmemi istiyorsun?" Gözlerini ormanın rengini taşıyan gözlere dikti. Asi tutamlar rüzgarla dalgalanırken sert yüz çehresi gölgelenmişti.

"Sen lanetli bir ruhsun, Elias. Ölüm senin için bir hediye bir kurtuluş olur. Eğer bir gün ölmek istersen çekinmeden bana söyleyebilirsin." Eski hançeri kaldırdı beline yerleştirmeden önce. "Göğsüne saplamaktan asla çekinmem."

"Bunun sorumlusu ben değilim." Parmaklarını kaldırdı. Az önce kullandığı güç yüzünden uçları siyahlaşmıştı.

Axel, onun parmaklarına baktı. Yıllar önce bir savaşta bu parmakların ve gözlerinin daha kötü durumda olduğunu da görmüştü. Kendi halkı için ölmeye hazır bir adamdı.

Adamın kahverengi gözlerine baktı. Onlar düşmanlardı. Onların sürekli birbirinden nefret etmesi gerekiyordu ama ondan nefret etmek demek Prens Axel'in kendi varlığından nefret etmesi demekti.

"Gitseniz iyi olur, birileri geliyor."

Elias, atlıların ayak seslerini duyabiliyordu. "Beni öldürmeyecek misin?"

"Belki başka bir zamanda başka şekilde. Sen parmaklarından akan laneti kullanmadığında." Gülümsedi Elias. Yanında duran atına döndü.

"Umarım bir gün kılıçlarımızın çekilmediği, kanın akmadığı bir zamanda karşılaşırız."

"Emin olun Prens Elias, o zamanda da sizi öldürmek durumunda olacağım, bazılarımızın kaderi değişmeyecek."

Atının üzerinde tüm güzelliğiyle durduğunda orman gözlü adama döndü. "Unutma ben şeytanın doğurduğu, tanrının unuttuğu bir ruhum. Emin ol kader defterini yakmak o kadar zor olmaz."

Başıyla selam verip ormanın derinlerine doğru sürdü atını. O gözden kaybolurken arkasından özlemle bakan adamı fark etmedi.

"Benim kaderimde seni yok etmek var, Elias."



Bebeklerim benim. 🖤

Prens Elmayı Yedi | BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin