TANITIM

12.5K 1K 707
                                    

Bir romanın ilk ve son cümlesinin ne kadar önemli olduğunu okumuştum bir kitapta. İlk cümleyi ilgi çekici bir şekilde yazmak gerekirdi. Her şeyin başlangıcı o ilk cümledir. Doğduğunda gözünü hangi ülkede açtığın gibidir o ilk cümle. Ona göre şekillenirsiniz.

Aşırı zengin bir ülkede gözlerini açarsan, iyi ki doğmuş derler. Eğer ülkede sıkıntılar varsa, kaderi güzel olsun diye dua ederler.

Elli beş senelik bu yaşamımda ve yaşadığım Türkiye şartlarında her çocuğa, gence böyle dua etmişimdir. Kaderleri güzel olsun.

Yemeğimden bir lokma bile alamadan acil bir çağrı ile arabama binip üç saatlik yolu en kısa sürede bitirmeye çalışarak olay yerine varmıştım.

Yağmur cinayetin üzerini kapatmak istermiş gibi durmadan yağıyordu. Böyle gelişen olaylara geldiğimde yağmur yağıyorsa bunu acılı ailelerin gözyaşları gibi düşünüyordum.

Onca senelik gördüğüm ve denk geldiğim olaylar sonucunda artık daha ifadesiz duruyordum. Hatırlıyordum ilk defa bir cinayet mahalline gittiğimde gördüğüm korkunç görüntüler ile kusmuştum. Bu işe yıllarını veren kişileri güldürmüştü ama benim aklımdan çıkmayan bir ders olmuştu.

"Onat Bey etrafın incelenmesi tamamlandı. Alınan örnekler labaratuvara götürülüyor." genç yaştaki polis memuru şemsiyesi ile yanıma gelip bilgi verdiğinde kafamı salladım.

Sigaramdan bir duman daha çekerken birkaç adım öteye gidip verandanın kapısına yaslandım. Ben adım artıkça bana şemsiye tutan bir diğer polis memuru da benimle beraber geliyordu.

Bakışlarım komşularının yanında yağmura aldırmadan oturmuş olan kadına kaydı. Kırk yaşlarında güzel bir bayandı. Ölen adamın karısı.

"Ah ah dünyaları yıktın başıma..." sona doğru iç yıkan bir ağlamaya dönüştü. Üzeri çamur içinde kalmıştı. Gözlerinde korku ve acı vardı.

"Onat..." sağ tarafımdan gelen keskin sesle kafamı yana çevirip baktım. Emniyet müdürü Korhan Yalçın.

"Buyrun müdürüm." dedim sigaramdan gözlerimi kısarak bir duman çekerken. Sigaramı atmamam gerektiğini, onlardan daha üstün bir mevkide olduğumu yıllar önce anlamıştım.

Sıkıntılı ve stesli duruyordu. Yanıma sokuldu, onun da arkasında şemsiyesini tutan bir genç polis memuru vardı.

"Buraya ait güvenlik kameraları etkisiz hâle getirilmiş. Hiçbir iz yok." dediğinde usulca kafamı salladım. Normaldi.

"Ve bu işin acilen çözülmesi gerekli. Devletin önemli büyükleri kesin emirler verdi. Bu iş sende." eğer bu iş açığa kavuşmazsa onunda sandalyesi sallanırdı. Bir nevi kendisi için istiyordu.

"Elimden geleni yapacağım." diye mırıldandım ve bakışlarımı çektim.

Sanırım uzun bir süre burada kalmak zorundaydım ve şimdiden evden getireceğim kitapları ve kıymetli eşyalarımı düşünüyordum. Özellikle yastığımı.

Yağmur hızını arttırırken gözlerimle etrafı taradım. Polis arabasından yansıyan mavi ve kırmızı ışık etrafı renklendiriyordu. Yağmurun yakıcı sesi ise ağlama seslerini dindiriyordu.

O sırada gözlerim köşede kaskatı bir şekilde durmuş genç adama kaydı. Öğrendiğime göre katledilen Birkan Bey'in tek oğluydu.

Gözlerini ayırmadan babasının öldüğü yere bakıyordu. Duygu tarifini yapamıyordum. Kendini aşırı derecede sıkıyordu. Belki de bir şok yaşıyordu.

Yağmur damlaları saçlarına düşüp ordan da kendine bir yol çizerek yüzüne düşerken dişlerini sıkmış, ağlamamak için kendini zor tutuyordu.

Bir romanın ilk cümlesini onun bu bakışları ile yazmaya başlamıştım.



BİR ROMANIN SON CÜMLESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin