yirmi iki aralık

555 78 20
                                    

beşinci sınıfta tanışmıştık. okulumdan yine akran zorbalığına katlanamadığımdan ayrılmıştım ve bu son şansımdı.

sessiz sakin bir insanım, hala o zamanlardaki gibiyim. kendime aşağılanmayı yediremezdim, bir cesaretle ardıma dönüp ben de onları kovaladığımda sanki karşımda 10 kişi değillermiş gibi gülerek kaçmışlardı. çocukça ama kötü bir oyun oynuyorlardı, ben oyun oynamayı seven bir çocuk değildim.

aralarından biri yavaşlayıp çaktırmadan yanıma geldiğinde sanki birisi duyacakmış gibi kulağıma fısıldamaya başlamıştı.

"seni seviyorum ama çok korkaksın. korkak olma, hep böyle olursan arkadaşımız olabilirsin." gidecekken dönüp "bunu kimseye söyleme." diye uyarmıştı da.

bu hikayeyi anlattığımda tanıdık bir his yakaladın değil mi?

seninle hiç tanışmasaydım böyle acı içinde olmazdım diyorum, sonra seni hiç tanımadığım o hayattan nefret ediyorum.

benden kaçarsın diye sana yüzümü bile dönemiyordum. hep arkamdaydın, doğrusu ensemdeydin. o çocuk gibi; bana yapmadığını bırakmaz ama severdin. ya da ben sevginin o türlüsüne tanık olduğumdan öyle sandım. haksız da sayılmazdım. senin yüzünden geçirdiğim krizlerde yanıma gelir, benimle ağlardın. giderken fısıldardın yine o çocuk gibi, "bunu kimseye söyleme."

dört sene sonra, ortaokuldan mezun olduğumuzda ilk defa bir yaz yanıma geldin. okulda bile varlığıma zorla katlandığını düşünüyordum ama şimdi biliyorum. liseye gidecektik, ayrılacaktık, bu yüzdendi değil mi?

bana playstation oynamayı teklif ettin. o kadar heyecanlandım ki... arkadaş olduk sandım. çalıştığım tamirhaneden ustaya yakalanmadan birkaç bozukluk çaldık ve kaçmaya başladık. ilk defa arkamda değildin, yan yana koşuyorduk ve ben gülümsüyordum. birkaç kez daha beraber oynasak da sen annenle memlekete gittin ve bir daha gelmedin.

okullar açıldığında ilk defa geldiğim okulun bahçesinde seni görmüştüm. içimde bastıramadığım bir heyecan oluşmuştu ama o da göz göze gelmemiz ve senin donuk bakışlarınla solmuştu. ben ilk defa bir yaz senin yokluğunu hissetmiş ve bu hisle çok değişmiştim. eskisi gibi bir kovalamaca yoktu aramızda, arkadaş olamazdık ama düşman da değildik.

değiştin. aynı sen olsaydın çoktan bir şekilde beni rezil etmiştin, çoktan bir sürü arkadaş edinip alaycı gülüşünle yüzünü süslemiştin. ama bir kez dahi gülümsediğini görmedim. aynı okuldaydık ya, çok geçmeden memleket yolunda kaza yaptığınızı ve anneni kaybettiğini öğrendim.

bunun yanı sıra, gözlerindeki bakışın değiştiğini görebiliyordum. birbirimizden köşe bucak saklanıyorduk sanki. sende ve kendimde fark ettiğim değişimler yüzünden uzaktık birbirimizden. hala ensemdeydin ama bu sefer peşimden koşarkenki nefes seslerini duymuyordum. onun yerine kafamı ne zaman çevirsem gözlerinle karşılaşıyordum.

sen peşimden koşmayı bıraksan da başkaları vardı. senin çocuksu nefretinden çok daha büyük bir nefret duyuyorlardı bana. kaç kere sıkıştırılmış, kulağıma dolan hakaretler eşliğinde yumrularına maruz kalmışsam da hepsinden bir şekilde sen kurtarmıştın beni. bana ne kadar naifliğim yüzünden 'top' diyorlardıysa, sana da sertliğin yüzünden konduramıyorlardı.

orta okuldaki gibi benimle ağlamıyordun bu sefer, yine de ne zaman ruhunun çekilmiş olduğunu düşünsem gözlerinin içinde o farklı bakışı yakalıyordum.

biz birbirimizi tanıyorduk. her şeyin kalpte yaşandığını ve aşkın nefrete ne kadar yakın olduğunu biliyorduk. bunu birbirimizden öğrenmiştik.

abyss, minsung ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin