Duyduğum çığlığın ayaya ait olduğunu apaçıktı. Bütün ormanda yankılanan bu çığlık kuşalrın uçuşmasına neden olmuştu. Buraya gelmenin büyük bir hata olduğunun kanıtıydı bu çığlık. Korkudan titreyen bacaklarıma hakim olamıyordum. Diğerleri de benden farksız değildi. Herkes ayakta ormanın derinliklerine gözünü dikmişti, aniden çıkabilecek herhangi bir cisme karşı tedbirli olabilmek için . Bu da neydi? Neden çığlık atmıştı? NEYE çığlık atmıştı?
Cennet= ne oldu lan orada?
Burak= ishak ayaya vurdurmuş olmasın?
Dicle= saçma salak konuşma ya.
Asya= ayyy hadi geri dönelim boşverin onları.
Cennet= saçmalama, ya birisi onlara bişi yaptıysa.Ya bir şey olduysa onlara? Sadece 5 kelimeden oluşan bu cümlenin bizde oluşturduğu etki büyüktü. Sessizlik devam ediyordu. Herkesin dili tutulmuştu. 'Onlara zarar veren şey ya bize de geliyorsa?' Dedim içimden. Bu düşünceden kurtulmak için kafamı iki yana hızlıca salladım. 'Kendine gel, bu kadar korkak olma'
Dicle= korkmayın yılan falan görmüştür. Hadi yanlarına gidelim.
Kendimizi kandırmak, iyi hissetmemize yardımcı olurdu umarım.
Cennet= çığlık sanırım soldan geldi.
Ayayı daha fazla yanlız bırakmak istemediğim için sola doğru adımlamaya başladım. Arkamdakiler peşimden geliyordu. Her gelen küçük seste daha da hızlanıyordu adımlarımız. Yolda ilerledikçe ağaçlar daha da sık olmaya başladı. Bir duvar gibiydi.
Dicle= içeri girmemizi istemiyorlar.
Burak= efendim?
Dicle= yok bişi.Fısıltıyla söylediğim şeyi umarım duymamışlardır. Korkmalarını istemiyorum. Onlar korktukça daha da gerilicez. Onlar gerildikçe, delirmeye daha çok yaklaşıcaz.
Peşi sıra halinde ilerlerken aynı zamanda onlara sesleniyorduk. Başka yolumuz yoktu. Bu büyük ormanda onları bulmak çok zor olacaktı. Ne kadar seslensek dahi hiç bir şey çıkmamıştı. Onlara ait ne bir ses ne de bir görüntü. Ama bırakacak değildik.
Ya hep ya hiç.
Elimdeki el feneri karanlığa doğru tutarken gözüme bir şey çarptı. Karanlık ormanda rüzgarla uçuşan bir parça. Bu parça ağacın bir dalına bağlanmıştı. Bunu bir insanın yaptığı belliydi.Dicle= çocuklar şuraya bakın.
Elimle parçayı işaret ettiğimde herkes oraya baktı.
Asya= o ne?
Zeynep= bir mendil parçası işte
Dicle= ama neden bir dala bağlanmış durumda ve baksana özel bir kumaşa benziyor.
Cennet= hemen alayım.Biraz yüksekte olduğu için elimiz yetişemiyordu, cennet ağacın yanına çekilip bir ayağını ağaca dayadı. Elleriyle ağacın küçük oyuklarından yardım olarak parçaya doğru atik bir şekilde uzanıp aldı. Sırtı bize dönük olduğu için yanına gelip elindeki parçaya baktım.
Çok pahalı bir kumaştan yapılmaydı. Kare şeklinde içi kırmızı,bordo arası bir tondaydı. Köşelerinde altın rangi püsküller vardı. Mendilin ortasında aynı altın renginden yapılma bir işaret bulunuyordu.Dicle= bu mendil nereden çıktı acaba.
Asya= amaan ne fark eder biz hızlı olalım hadi.
Burak= ortadaki işaret tanıdık geliyor.
Cennet= daha önce gördün mü?
Burak= evet ama hatırlamıyorum.Hepimiz kumaşa bakarken cennet elinde oluşan izi fark etti. Elinde morluklar oluşmaya başlamıştı.
Burak= cennet eline ne oldu?
Cennet= bilmiyorum ağaca tırmanırken oldu sanırım.
Zeyzey= acıyor mu?
Cennet= hayır bebeğim acımıyor.Cennetten kumaşı almaya çalıştığımda hızlıca elini çekip mendili cebine sokuşturdu. Ona ters bir bakış attıktan sonra önüme döndüm.
Hala aya ve ishağı bulamamıştık. Acaba şu an ne yapıyorlar. Hava çok soğuk, bu ormana girdikten sonra yaz ayında olmamıza rağmen hava ani bir değişimde bulunmuştu.
Umarım an azından bir su kaynağı bulmuşlardır. Çünkü susuzluktan gebermek üzereydim. Ve diğerlerinin benden farksız olduğunu düşünmüyorum.