1. Bölüm

82 6 4
                                    

"Mavi."

"Hayır, yapma."

Kyungsoo karanlığa gözlerini açtığında kulaklarında sürekli bu sesler çınlıyordu. Kafasını ellerinin arasına alıp sıkıştırdı. Gitmediler. Kulaklarını kapattı. Yine gitmediler. Doğrulup boş odanın içinde herhangi bir noktaya odaklandı. Bir türlü gitmiyorlardı. Başını yastığının altına sokup ağlamaya başladı. Sesler hala gitmemişti.

Kyungsoo vazgeçti. Sabahı bekledi. Sesler hiç durmadı. Kyungsoo ise hiç umursamadı. Rutin başlamıştı. Günü ve bu monotonluğu değiştirecek bir olay yine gerçekleşmemişti. Bugün de sıradandı, tıpkı dün gibi.

Yarını düşünemiyordu. Çünkü yarın, düşünülemeyecek kadar geç ve uzak bir zamandı.

Her sabah 6:00'da çalan zili bekliyordu. Belki o zaman yeni uyanan birileri ile biraz sohbet edip, bugün hafızasının yerinde olup olmadığını erkenden öğrenebilirdi. Böylece hemşirelere yakalanmaz ve zararlı ilaçlardan içmek zorunda kalmazdı.

Kendi kendine hafızasını yoklamaktan korkuyordu. Ne zaman bunu denese, aklına daha önceleri unuttuğu ve aslında hatırlamak istemediği şeyler gelirdi. Yine bazı sesler duyardı. Bu sefer duyduğu sesler, onu uyuyana kadar kendi beyninin içinde esir ederdi.

Kyungsoo'nun uyku konusunda büyük sıkıntıları vardı. O uyuyana kadar herkes uyur ve yeniden güne uyanırdı. Kyungsoo ise her gece duvarları karanlığın rengine boyanan boş ve sessiz odada öylece oturur, dezanfektan kokusu onu rahatsız edinceye kadar nefes alıp verirdi. Bazen ağlardı, bazen görmeden resim çizer, sabahın ilk ışıklarında camın yanına giderek çizdiği şeyin nasıl olduğuna bakardı. Çok nadir geceler, terk edilmiş hastane binasının bodrum katındaki tozlu ve kapısı bile kırılmak üzere olan eski müzik odasına iner, ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir türlü akort olmayan piyanoyu çalardı. Arada sırada, depodan gizlice aldığı fenerle kitap okurdu. Erkenden, daha kimse uyanmadan, feneri yerine geri koyardı. Her gece, kimseye yakalanmadan ne zaman ezberlediğini unuttuğu koridorlarda gezer, daha sonra arka bahçeye çıkardı. Rüzgarı son kez hissedip, gecenin karanlığında, depodan çaldığı fener gibi ışık veren yıldızları görmek isterdi. Bazen üşürdü, ama elleri hep sıcak olurdu. O zaman ise ellerini son kez kalbinin üstünde gezdirip yaşadığını hissederdi. Ellerinden nabzına geçen sıcaklığın, örümcek ağı gibi kısa ve her an kopmaya hazır olan hayatını biraz olsun uzatabilmesini dilerdi.

Bir şekilde sabah olurdu. Her zamanki gibi. Yeni bir sabah başladığında her şey değişirdi. Herkes için. Ama Kyungsoo için değişmeyecek bir sürü şey vardı. Bunlardan birisi öncelikle kendisiydi.

Bir diğeri ise gerçekti.

Sabah zili çaldıktan 30 dakika sonra hemşireler gelip hastaları kontrol ederdi. İlk başlarda Kyungsoo'yu kontrol etmek için sarışın, kısa boylu, sevecen bir hemşire gelirdi. Fakat, günler geçtikçe durumu daha da kötüleştiğinden artık onu kontrol etmeye doktoru gelmeye başlamıştı. Kyungsoo önceleri bunu düşünmemeye çalışmıştı ama kendi de durumun farkındaydı. Bu aralar, günde 3 kere kontrol ediliyordu. Gözlemlediği kadarıyla kendisinden başka günde bu kadar kontrole giren yoktu. Artık düşüncelerini saklayamayacak bir hal almıştı. O yüzden, ya ağlardı ya da camdan dışarı bakar, uykusunun gelmemesi için dua ederdi.

Bu sabah da aynı şey olacaktı. Zilin çalmasına 7 dakika vardı. Bu sürede biraz kitap okuyabileceğini düşünüp camın kenarına oturdu.

'5 saniyede 1 milimetre açan kiraz çiçekleri. Hepsi senin için açıyor. Bu bahçeyi senden sonra hep şeytanlar ele geçirdi. Yine de onlara baş kaldıran bir kaç çiçek var. Onlar şu an soluk, kökleri susuz, yaprakları dökülmüş bir halde. Fakat benim için bu bahçedeki en güzel çiçekler onlar. Diğerleri gibi şeytanın gücüne aldanıp en güzel yapraklarını sonbaharda dökmeyeceklerine inanmadılar çünkü.

Cyanophobic AmbivalenceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin