"Hâlâ şemsiye kullanmıyorsun."
Kyungsoo bu yabancı adamın ne dediğini anlamamıştı. Şemsiye kullanmıyordu, doğru söylemişti. Ama tam hatırlamıyordu. Eskiden de mi şemsiye kullanmazdı?
"Pardon, ne dediğinizi anlamadım."
Kyungsoo kafasını kaldırıp yabancıya baktığında içinde çok tarifsiz bir şeyler kıpırdandı. Sanki bu yabancı adama kalkıp sarılması gerekiyormuş gibi hissediyordu. Yabancı adamın da kafası karışmış gibiydi. Fakat birden Kyungsoo'ya gülümsemeye başladı. Kyungsoo, adam gülümsedikçe ona karşı kendini daha yakın hissediyordu. Adını koyamadığı bir şey vardı. Bu gülümsemeyi ilk kez görmesine rağmen bütün ayrıntılarını biliyor gibiydi.
"Kendi kendime konuşuyordum. Buraya oturabilir miyim? Rahatsız etmem umarım."
"Hayır, hayır. Tabi oturabilirsiniz."
Kyungsoo cebinden kalemini çıkartıp kitabının arkasına bir şeyler çizmeye başladı. Arada bir kaçak kaçak yabancı adama bakıyordu. İçinde garip bir his vardı. Ama ne olduğunu henüz çözememişti. Yabancı adam sürekli Kyungsoo'ya bakıyordu. Artık buna dayanamayacak hale gelmişti.
"Afedersiniz, sizinle daha önce bir yerde tanışmış mıydık?"
Yabancı adam ancak bu sorudan sonra Kyungsoo'nun yüzüne bakmaktan vazgeçmişti.
"Hayır. Hiç sanmıyorum."
Kyungsoo cevabını aldıktan sonra çizdiği şeye devam etti. Bu arada yabancı adam spor çantası gibi olan çantasından birçok çikolata ve muzlu süt çıkartıp Kyungsoo'ya uzattı. O kadar fazlalardı ki bazıları elinden kayıp yağmur birikintilerine düştü. Kyungsoo şüpheli bir şekilde adamın suratına bakıyordu.
"Şey ben antrenmandan dönüyorum da, enerji versin diye almıştım bunları. Biraz fazla kaçırmışım sanırım. Sizinle paylaşabilirim. Eğer isterseniz tabi."
Kyungsoo çikolatalara baktı. Hepsi de en sevdiği ya da midesinin en çok kaldırabildiği çikolatalardı. Bu adamla damak tadının nasıl bu kadar aynı olabildiğini düşünüyordu.
"Çok teşekkür ederim ama aç değilim. Size afiyet olsun."
Adam suratında beliren hayal kırıklığını gizleyemeden hepsini geri çantasına tıktı. Kyungsoo, adamın neden bu kadar üzüldüğünü anlamamıştı.
Aradan neredeyse 1 saat geçmişti. Kyungsoo çizdiği şeyi bitirmiş, kitabına geri dönmüştü. Yabancı adam ise ellerini birbirine kenetlemiş, başını öne eğmiş bir şekilde uyuyakalmıştı. Onu uyandırıp uyandırmaması konusunda kararsız kalan Kyungsoo, hazır adam uyumuşken buradan uzaklaşması gerektiğini düşündü. Tam kalkıp gidecekken kalemi yere düştü. Kalemin sesiyle uyanan adam Kyungsoo'yu kolundan tuttu. Kyungsoo artık iyice korkmaya başlamıştı.
"Durun, nereye gidiyorsunuz? Çizdiğiniz şeye bakmak istiyorum. Onu göstermeden gitmeyin."
Kyungsoo ne yapacağını bilemeden hemen kitabın son sayfalarında bir yeri açtı. Gözleri kocaman açılmıştı ve her an çığlık atabilirdi. Bu adam ondan uzun ve görünşe bakılırsa onu tek bir hamlede öldürebilecek gibiydi. Adamın onu bırakması için dua ediyordu.
"Harika. Dışarıdan böyle gözüktüğümü bilmiyordum. Ama bu gerçekten harika. Çok yeteneklisiniz. Sizi korkuttuysam özür dilerim."
"H-hayır. Size iyi günler. Benim gitmem gerek."
Kyungsoo yarı koşar yarı yürür gibi oradan uzaklaşmaya başladı. Biraz mesafeyi açınca arkasına baktı. Yabancı adam çardakta başını ellerinin arasına almış bir şekilde oturuyordu. Onu bu kadar üzen şeyin ne olduğunu bir türlü anlayamamıştı.