01.09.2020
[Hoizer - Take Me to the Church]
Bir sürü organizatör ile konuşmuştu Soobin. Hyunguna doğum gününde en güzel şekilde verebilmek istiyordu hediyesini. Hediyesi sevgisiydi. Dosta verilen sevgi değil, sevgiliye verilen sevgiydi. Ailesi ile konuşmuş ve ailesi garip bir şekilde sakin karşılamıştı. O saçma sapan Ken ve Barbie benzetmesini yapmamışlardı. Her şey normaldi. Ya da o öyle sanıyordu. Odasının kapısı büyük bir gürültü ile kırıldı. İçeri iri yarı iki adam girdi. Soobin daha ne olduğunu anlayamadan iki kolunu da tuttular. Ve içeri o girdi. Hayatını zindana çeviren birinci ve en büyük kişi. Babası.
Baba demeye bin şahit isterdi. Doğduğu ilk günden çizilmişti kaderi. O çocukken arkadaşları ona özenirdi. "Zenginsin bir sürü oyuncağın var ne güzel." ama bilmezlerdi gerçekleri. Diğerlerinin babaları çocuklarına prenses hikayeleri anlatırken babası matematik çözdürürdü. Sürekli soru çözdürürdü. Soobin kitap okumak isterdi ama babası engellerdi. Zaten gün ışığı ile bu sayede karşılaşmıştı. O gün kitap okumak için kaçmıştı. Babası kaçmasına sadece küçük cezalar verirdi. Abur cubur varmışcasına yasaklardı. Ama o gün ilk defa dayak yedi Soobin. Neden mi? İbne bir oğlanı koruduğu için. Babası onu da yasaklamıştı. Ama o ilk kez emindi yasağı çiğnemekte. Kitap okurken vicdan azabı çekerdi yasağı çiğnediği için. Ama asla büyüğü ile olurken vicdan azabı çekmezdi. Tam tersine mutlu olurdu. Büyüğünün ailesi o olduğu gibi büyüğü de onun ailesi idi. Sırf onun için canından seve seve vazgeçerdi. Canını verdikten sonra ise tek düşüncesi ve üzüntüsü onu ailesiz bırakmak olurdu.
"Dün söylediklerinden sonra bir doktor ile konuştum. Bana güzel bir yer önerdi. Oraya giden tüm hastalıklılar bu hastalığı yenerek çıkmış. Elimde olsa o Yeonjunie mi neyse onu da gönderirim ama vasisi değilim. Ona bir mesaj attım artık görüşemeyecksin. Gideceksin ve ardından gelip kuzenin Choi Yeewon ile evleneceksin. Anlaşıldı mı?"
"Peki karşı çıkarsam?"
"Bu o 'aşık olduğun' çocuk için iyi olmaz. Onu bulur ve öldürürüm. 'Aşkın' ölürse önümde seni evlendirmek için engel kalmaz."
"Bunu yapamazsın!"
"Bana mı bağırıyorsun sen! Bu cidden hastalık! Eğer tedavisi olmasa ellerimle öldürürdüm seni! Tedavisi olduğu için şükret!"
Bu "güya" baba olan adam bir el hareketi ile "güya" oğlunu hastane denen yere göndermişti.
Bu kadardı işte. Bir el hareketi yetmişti. Soobin bir kez daha nefret etti kendinden gün ışığının dediği kadar güçlü olamadığından dolayı. Bir kez daha nefret etti dünyada homofobik insanlar olduğu ve bunu engelleyemediği için. Bir kez daha nefret etti gün ışığını ikinci kez ailesiz bıraktığı için. Hem de doğum gününde. Asıl ailesini kaybettiği günde.
+×+
01.09.2020 - 01.09.2021
Burası cehennemdi. Hatta belki bu kelime bile eksik kalırdı. Her gün ama her gün dövüyorlardı. Özellikle kafasına vuruyorlardı içindeki şeytan çıksın diye. Yemeklerine azdırıcı atıyor ardından ellerini arkadan bağlıyorlardı. Her seferinde acı çekiyordu. Dayak yediği zamandan daha çok acıyordu canı.
Keşke her şey bunlarla sınırlı kalsaydı dedi içinden küçük olan. Keşke her gün dövüp azdırıcı verseler.
Ne mi dedirtti bunu ona? Çok basit. Şuan dünyanın bir çok yerinde uygulanan ve iyleştiriyor denen tecavüz yöntemi... 6 ay boyunca herhangi bir gelişim kaydetmeyen kişilere uyguluyorlardı bunu. 6 ay boyunca her hafta 3 kere... Toplamda 8 kere... 8 kere zorla dokundular. Çığlıklarını, yakarışlarını dinlemeden. Babasına söyledi durumu. Babası ise "Gereksiz olsa yapmazlardı" demişti. Ölmek istedi küçük olan.
Dayanamıyordu... Dayanamıyordu... Dayanamıyordu...
Her gece ağlıyordu gün ışığının yüzünü düşünerek. Her gece bağıra bağıra ağladı. Uyuyamıyordu. Saatlerce bağıra bağıra ağlıyordu. Kirliydi o. Gün ışığını hak etmiyordu. Hak etmiyordu ama yine de onun güzel yüzünü düşünerek uyuyordu.
Kabus gibi sabahlara sahipken gece onu gördüğü birkaç saniye çok güzeldi onun için.
Önüne koyulan boktan yemeklerin yanında bir gün portakal verdiler. Yemedi Soobin. Zaten yiyemiyordu. Sadece kabuklarını almış ve saklamıştı. Onun koklayarak uyudu.
Nasıl mı çıktı o cehennemden beter yerden? İster Tanrı'nın işi diyin, ister doğa ananın işi. Annesi ve babası en acı şekilde, yanarak öldüler. Kimsesi kalmayınca en yakın arkadaşının abisi vasisi oldu. Çekti kurtardı onu oradan. Ve Soobin soluğu gün ışığının yanında oldu. Kirliydi ve gün ışığı kirlenmekten hoşlanmazdı ama en azından görmek istedi. Bu sefer portakal kabuğundan değilde onun boynundan almak istedi o güzel portakal kokusunu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
promise me - yeonbin
Fanfictionsözümüzü bağladığımız parkta yaşlandı ruhumuz, boş salıncakları izleyerek