Gülümsedi.
Gülümsemesi silindi.
Derin bir nefes aldı.
İçinden geçenleri, aniden gelen ilham perisini, sıcaklık hissini birilerine anlatmak istiyordu. Sürekli olanları, gördüğü bir çift gözü ve burnuna sinmiş kokusunu düşünüyordu. Neden böyle hissetiğini tahmin edebiliyordu ama asla bir isim vermek istemiyordu.
Fırçasını bardağın içine bıraktı. Ardından oturduğu yerden kalkıp yan masada oturan Lili'ye yanaştı. Gülümsedi. Çizimine bakarak konuştu:"Cidden sanat için doğmuşsun."
Lili, ensesinde bağlı olan saçından yüzüne düşen bir tutama odaklandı. Ardından elinin tersiyle kulaklarının arkasına ittirdi. "Roseanne, kötü hissetmemem için söylüyorsan gerek yok. En iyisi sensin bunu biliyoruz."dedi, ardından yüzündeki kocaman gülümseme ile ayağa kalktı. Kendi çizimine baktı. Roseanne'nin çizimine baktı. "Ah... Roseanne. Portre çizmemiz gerekiyordu. En azından manken ile alakalı bir şey çizmeliydin."
Roseanne bir an kalbi durmuş gibi hisseti. Hızlıca arkasını dönüp çizimine baktı. Kol saati çizmişti. Alt dudağını hafifçe dişledikten sonra Lili'ye döndü. "Ne zaman bunu çizdim bilmiyorum."
Lili çizime yaklaştı. Eğildi. Parmaklarının ucu ile tuvale dokundu. Dağıtmayacak şekilde çizgilerin üzerinden geçti. Derin bir iç çekti. Işıldayan gözleri ile Roseanne'ye döndü. Ardından yanaklarını iki avucunun arasına alıp konuşmaya başladı. "Roseanne, yine mükemmel çizmişsin ama bu sefer ben seni geçtim sanırım. Sonuçta bu portre sayılmaz."dedi.
Roseanne gülümsemeye çalıştı. Ama yanaklarını Lili sıktığı için gülümseyemedi. Kıkırdadı.
İçindeki buzullar küresel ısınmanın etkisiyle eriyordu. Kalbindeki su seviyesi yükseliyor. Kalbinin derinlerinde basınç artıyordu. Yüreğinde büyük bir ağırlaşma hissediyordu. Bu yüzden sık sık derin nefesler aldı.
Lili ile birlikte eve doğru yürürken birkaç gün önce olanı anlatmayı düşündü. Ardından sustu. Bir şey söyleyecekken vazgeçtiğini o kadar belli etmişti ki Lili'nin dikkatini üzerine çekti. Lili Roseanne'ye baktı. "Roseanne, sen anlatana kadar bekleyeceğim. Ama lütfen içinde yaşadığın duyguya hakim ol. Okulda derslere odaklanmıyorsun bile. Portre bile çizemedin bugün."
Roseanne durdu, Lili kendisine bir şey diyeceğini düşündüğü için gülümsedi. Tam karşısına geçti. Roseanne bir süre Lili'ye baktı ardından güldü:"Evine gitmen için burada ayrılmamız gerekiyor." gözlerini hafifçe kıstı tamamen Lili'ye baksa bile görüntü net değil bulanıktı.
Lili kaşlarını çatıp mızmız bir bebek gibi söylendi:"Peki. Bugün benden kaçıyorsun... Görüşürüz o hâlde."
Roseanne öpücük yolluyor gibi yaptı. Ardından arkasını döndü ve evine doğru yürümeye devam etti. Gördüğü her şeyi, hissettiği bütün duyguları sanatına katmak istemişti şimdiye kadar. Ama şu an o kadar yorgun o kadar bitkin hissediyordu ki, sanki bir düşünceyi aklında tutmaya çalışsa o adamı unutmak zorunda kalacak gibi hissediyordu. Yutkundu.
Çoktan evine gelmiş yatağın içine girmişti bile. Kendi kendine kıkırdadı. Tavana baktı. Tavan ne kadar boş ne kadar ıssızdı. Tavanı doldurmak, zaman geçirmek istiyordu. Karanlık düşünceleri arasında kendi kendine konuşuyor, tartışıyor ve en sonunda kendisiyle uzlaşıyordu. Aklının her bir ucunda yeni çiçekler açıyordu. Gülümsedi. Ardından merdivenin basamaklarından indi.
Ama ne zaman çıkmıştı ki?
Aklı karışık, ruhu yorgun bir şekilde tavana çizdiğine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i love u • rosékook
FanfictionRoseanne, Jungkook ile tanıştığı zamanda sevgi ile yapılmış kardan kız gibi hissetmişti. Doğruydu. Roseanne kardan kız ve Jungkook ateşin kendisiydi. İkisi de kavuşmak istiyordu. Jungkook kar, Roseanne ateş olmak için yok olmayı seçti. "Jungkook...