Güneş'in senin saçlarının renginde, altından ışıklar yaydığı o sabahların karanlık geçitlerinde seninle paylaştığımız dakikaların yokluğu içimde derin boşluklar oluşturuyor. Çok derin boşluklar hem de. Bu boşluklar ne zaman elin elime dokunsa, şeker görmüş çocuk gibi heyecanlanan aptal kalbimin hızlı atışlarını duyduğun zaman gülümsediğinde yanaklarında oluşan boşluklar gibi değil. Iztırap dolu boşluklar. İnsana hastalıklı bir lağım faresi gibi, çirkince kıvranıp, eciş bücüş olmak da küçücük bir deliğe girip herkesten uzak ölmeyi beklemek arzusunu veren bir boşluk. Anlatmayacağım türden, içine ölüsünü bekleyen bir mezar boşluğu. O boşluğa girecek olan sanırım benim. Ama maalesef üstüme toprak atacak olanlar da beni terk edeli çok oldu.
Eskisi gibi değilim Gellert. Öten böceklerin üstümüzde oynaştığı tutkulu yaz gecelerinde saçlarını okşayıp kucağına yatırdığın 18 yaşındaki hevesli çocuk değilim. Ateşe benzettiğin kızıl saçlarımın korları yavaş yavaş sönmeye başladı. Artık aralarında kızıl ateşi söndürmeye geldik dercesine birkaç tel gümüşi bir grilik aynaya baktığımda bana pişkin pişkin sırıtıyor. Ellerimdeki kemikler iyice ortaya çıkmaya başladı. Deri içe doğru çöküyor. Sanırım buna yaşlanmak deniyor.
Eskisi gibi senin aptal bulduğun muggle'ların icadı o mekanik diskten bir melodi çaldığında dans etmiyorum. Enerjim yok. Ve en önemlisi dans edecek kimsem yok.
Benimle dans ettiğin yazın üstünden çok geçti Gellert. 40 yıl. Bir insan ömrünün yarısı. Şimdi Avrupa'da hükmün geçiyor. İnsanlar senin ismini ağızlarına alırken çekiniyor, tereddüt ediyorlar. Müritlerinin sayısı, benim burada içine kapandığım, senin deyiminle kaçtığım şatoda eğittiğim evlat sayısından fazla. Kabul ediyorum. Bana üstünlük sağladın. Kabul ediyorum, senden kaçıyorum. Ancak kaçtığım şeyin senin müthiş zalimliğin, insanlara yaptığın korkunç işkence ritüelleri ya da her biri birbirinden çirkin müritlerinin olmadığını ikimiz de biliyoruz Gellert. Kaçtığım şey senin o muhteşem düello yeteneğin değil. Benim asıl kaçtığım şey, bizim asıl kaçtığımız şey... Bence bunu en iyi sen biliyorsun.
Düğün davetiyeni 1 ay önce aldım. Dalga geçercesine koyulmuş masama. İğrenç, insanı kendinden tiksindiren aciziyetimi yüzüme vururmuş gibi masamın üstünde güzel, mor bir parşömen yatıyordu. En sevdiğim renk mor bilirsin. Hemen dikkatimi çekti. Elimin o güzel mor kartonu tuttuğunu hatırlıyorum. Gözlerim yazıların üstünden kayarak geçtiğinde bir anlık refleksle attım yere kağıdı. Sanki ateşdenmiş, elimi yakıyormuş gibi. Özür dilerim. Kağıdı baya kaliteliydi. Pahalı olmalı. Ancak engel olamadım kendime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1939•grindeldore
Fanfiction"Eğer bir ihtimal olsaydı da azıcık olsun sevmiş olsaydın beni, o muhteşem dedikleri beynimin arkasında ihmal edilmiş, unutulmuş yapayalnız yüreğim belki biraz olsun mutlu çarpardı." Albus Dumbledore'un, ayrılıklarından 43 yıl sonra kara büyücü olar...