1.2

891 104 70
                                    

Hyunjin evine gidip yiyecek yegane şeyleri alarak Seungmin'in açık bıraktığı kapısından içeriye girdi. Gözleri evin içinde Seungmin'i arıyordu. Lavaboda öğürme sesleri geliyordu. Kendini böyle aç bırakırsa kusardı tabii... Hyunjin evinden getirdiklerini mutfağa bırakarak seslerin geldiği yöne gidip lavaboya buldu. Kapıyı tıklattı ve içeri girdi. Seungmin klozetin köşesine kıvrılmış şekilde yatıyordu. Açlıktan bayılmış olmalıydı, Hyunjin onu kucaklayıp kaldırdı oradan ve salona getirdi. Soğuktu bedeni Hyunjin ortalıkta bulduğu ilk battaniyeyi üzerine örttü.

Evi gerçekten çok dağınıktı Seungmin'in. Mutfağı hiç kullanılmamış gibiydi neredeyse. Ne yiyordu ki evinde? Aç mı yaşıyordu hep? Neden o kadar insan arasında kendisine aşık olmuştu ki? Neden o kadar insan arasında ona böyle bağlanmıştı? Ne diye yapmıştı bunu?

Hyunjin düşünceleri arasında evinden getirdiği hazır makarnaları yenebilir hale getirdi ve Seungmin'i uyandırmak için yeltendi.

Çok geçmeden sarsılmayla uyanan Seungmin, bir süre nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Salondaydı, karşısında Hyunjin vardı.

"Uyandığına göre yemek yiyebilirsin al."

diyerek ona uzattı Hyunjin hazır makarnayı. Seungmin ona uzatılan makarnayı aldı. Midesi almayabilirdi. Yine kusabilirdi uzun süre hiç bir şey yemediği için. Ama bu aç olduğu ve ona sunulan şeyi yiyeceği gerçeğini değiştirmiyordu.

Hyunjin de onunla birlikte yemek yedi. Seungmin midesinin bulanmasından korkuyordu ama şükür ki öyle bir şey olmamış ve günler sonra sonunda bir şeyler yiyebilmişti.

"Hyunjin..."

"Hm."

"Bir pişmanlığı daha kaldıramayacağını söyledin, ha bir de sürekli senin yüzünden birinin öldüğünü söylüyorsun. Kim o?"

"Ben bundan bahsetmek istemiyorum Seungmin."

"Peki"

"Benim yüzümden ölme"

"Sen de kendini öldürme o zaman"

"Ben yaşamayı hak etmiyorum, şerefsizin tekiyim ben. O bana hiç bir şey yaomamışken sırf kıskançlığım yüzünden öldü o. Benim aptallığım, benim suçum. Onu o şekilde öldürmüşler benim yaşamaya hakkım var mı?"

"Pişman olman yetmez mi? O senin ölmeni istediğini söyledi mi? Ne diye bunu yapıyorsun?"

"O fazla masumdu, ben öldürdüm onu"

"Yinede sana ölmen gerektiğini söylemediğini göre yaşamaya hakkın var."

"Yok, sen ne dersen de yok"

"Bu yüzden kendini öldürecek misin?"

"Hm, evet öyle yapacağım"

"Sen ölürsen öleceğim"

"Yaşamanı söyledim, önünde bir hayatın-"

"Yok... Bir hayatım yok. Sadece merkezine seni koyduğum bir yaşam şeklim var ve sen gidersen yaşayacağım bir hayat kalmıyor. Benim bir hayatım yok. Ben sadece,  sen yaşa istiyorum"

Ağlayarak söylemişti son dediklerini Seungmin. Hyunjin onun aptal olduğunu düşündü. Kendi hayatını başkası üzerine kuran bir aptal. Öyleydi belki de, onunki sevmek değildi, aşk değildi. Kendini birine bağlı hissetmek istiyordu yada sadece en başında aşıktı. Şu anda tek yaptığı takıntılı şekilde yaşamasını söylemekti. Buna aşk denir miydi?

"Benden yaşamamı istiyorsun, bunu yapamam. Yemek yediğini gördüğüme göre evime gidiyorum. Okulu ve yemeğini aksatma, gece de uyu. Dikkat et."

dedi ve kalktı Hyunjin.
Çıktı kapıdan.
Seungmini yine ağlarken bırakmıştı.
Yine...

__________
18.02.21

Evet bu bölümde de dediğim gibi Seungmin'den bahsedeceğim.

Seungmin ailesinin 4. çocuğu ve ondan hemen bir yıl sonra doğan bir kardeşi daha olduğu için hiç bir zaman fazla ilgi ve sevgi görememiş biri. İlk ve ortaokulda zorbalığa uğradığı için liseye başladığında ailesinin izniyle farklı bir şehirde kendisi yaşayacağı minik bir eve yerleşmişti. Okulunun ilk günü yere düşmüştü, ne rezillik ama. Güler yüzlü biri onu yerden kaldırıp dikkatli olmasını söylemişti, sonra yaraladığı dizini görünce onu revire götürüp yarasına pansuman yapmıştı. Bunu yaptığını hatırlamıyordu bile büyük ihtimalle. Ama Seungmin ailesinden böyle bir ilgi görmediği için ona gösterilen bu ufacık ilgi onu o kişiye, Hwang Hyunjin'e aşık etmişti. İlk başta sadece aşıktı, onu seyrediyor, acaba hislerini açıklasa ne olur diye düşünüyordu. İki senesi böyle geçmişti ki, o güler yüzlü çocuk 3. senesinde gülümsemiyor, sadece sırasına başını koyuyordu. Seungmin'in yanındaki ufak eve taşınmıştı. Seungmin bir süre yanlış olduğunu düşünüp bakmamaya çalışsa da, en sonunda dayanamayıp onu penceresinden izlemeye başlamıştı. O günden sonra değişmişti o da. Hyunjin bileklerini kesiyordu çünkü. Kendine zarar veriyordu. Bunu görmek ona iyi gelmemişti. İntihar etmeye çalışan bu çocuk onun yarasına pansuman yapan çocuk muydu gerçekten? Seungmin onun ölmesini istemediğini düşündü. Rutin halinde her gece onu izlemeye başladı. Bileklerini az keserse iyi, geç de olsa uyuyabiliyordu. Çok keserse, sabaha kadar uyku tutmuyordu onu. Kesmediği günler ise, Seungmin'in hayatındaki en huzurlu geceleri oluyordu. Seungmin Hyunjin'in kendine ne yaptığına kafasını o kadar çok takmıştı ki, kendisi ile ilgilenmiyordu. Hasta mı olmuştu? sorun değildi bir şekilde geçerdi, yemek yemeyi mi unutmuştu? sorun değildi aç da oturabilirdi, günden güne zayıflıyor muydu? evet ama bu da sorun değildi. Ama Hyunjin yorgunsa bu sorundu, o üzgünse sorundu, onun sorunları olması sorundu. Kendisiyle alakalı hiç bir şeyi dert etmemeye başlamıştı Seungmin. Hyunjin'i hayatının merkezine yerleştirmişti, kendisini yavaş yavaş sildiğinin farkında bile değildi. Zayıflıyordu, güçsüz düşüyordu. Ağlıyordu, kendini öldürüyordu ama farkına varmıyordu. Sadece Hyunjin'in hayatta olmasını istiyordu. O öldüğü zaman, yada öyle bir şey olursa ne yapacağını bilmiyor, kendini ona bağımlı tutarak yaşamaya devam ediyor. Bundan pişman değil. Onu sevdiğini söylüyor ama bu artık sevgi değil. Ama Seungmin bunun farkına varamaz artık, çünkü çoktan kendi hayatında hiç bir değeri olmaması gereken Hyunjin'i merkeze yerleştirip, kendisini tamamen çıkarmış durumda.

Evet bu kadardı, bayağı da yazmışım ben... Sonunu da yazdım kitabın, yazmaya başladığımda istediğim gibi olmadı ama fena değil bence. Gününüz güzel geçsin...

✓ cry for me ⌗ hyunjin × seungminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin