2-Kosmoz

101 10 10
                                    

Sonsuz bir evrenin oynadığı bir oyundu bu bana. Kara bir oyun...
Sanki evrendeki bu düzen, gezegenlerdeki bu işleyiş bana düşman kesilmişti. Her biri kılıcını kuşanmış bana doğru süratle geliyordu. Ve ben o kadar çok bilinmezliğin içindeki toz bulutunun içindeki milyarlarca insandan sadece biriydim. Aklımca kendimi savunmak için bir elimde ok diğer elimde yay o kara bilinmezliğe doğru okları fırlatmaya başlamıştım. Biliyordum onların canı yanmaz, onların kanı olmaz, onlar bitap düşmezdi. Ama ya ok onlardan birine denk gelirse? İşte o zaman her şey değişecekti. Sürekli hedeflere ok atmayı sürdürdüm. Ve inanılmaz bir şekilde birine denk geldi. Her şeyi içine hapseden, içinde ne olduğu bilinmeyen, çok büyük bir çekim kuvveti olan, kimsenin yanına bile yaklaşamadığı kara deliğe...

Tanrım!! Karşımdaki insan o kişi olamazdı, olmamalıydı. Bu kadar büyük bir şehirde bu kişiye denk gelmek gerçekten tam bana göre hareketti, zaten benden başkası böyle bir olay yaşamazdı. Hemen şaşkınlığımı belli etmemeye çalışmaya çalıştım ama sadece çalıştım. Çoktan gözlerim kocaman olmuş, ağzım aralanmış, ellerim benden komut almadan ağzımı kapatmıştı. Farkında olmadan bir on saniye o kişinin suratına bakmaya devam ettim. Bunu anladığımda ağzımı kapatan ellerimi ağzımdan çekip, boğazımı temizlemek istermişim gibi bir ses çıkartıp olduğum yerden bir adım atıp ardından kapıyı kapattım. Karşımdaki kişi benim geldiğimi kapıyı kapattığım anda fark etmişti. Ben içeri girdiğimde kaşlarını çatmış, pür dikkat telefondaki kişiyi dinliyordu. Beni fark ettiği anda ufak çaplı bir şaşkınlık yaşayıp telefondaki görüşmeye son verdi. Koltuğa oturmam için eliyle koltuğu işaret etti ve ben de koltuğa oturmak için yol aldım. Koltuğa oturduğumda etrafı incelemek için yeni vaktim olmuş gibi hissettim ve kısaca gözümü odanın içinde gezdirdim. Siyahın, grinin ve beyazın ele geçirdiği bir odaydı.

"Sen?"diye seslendi bana. Gözlerimi onun gözlerinin içine şaşkınlığımı belli etmemeye çalışırcasına diktim. Sanki bir girdabın içindeymişim, kimse çığlıklarımı duymuyormuş gibi hissettim.
"Merhaba Ares Bey. Ben Malvina..."
"Pürüzsüz yani..."diye fısıldadı duymamı istemiyormuş gibi. Duyduğumu belli etmemeye çalışarak cümleme devam ettim.
"Bundan sonra sizin hastanede çalışacağım."daha sözümü bitirmeden Ares Bey cümlemi keskin bir kılıçla kesti;
"Yani benimle birlikte doktorluk yapacaksın. Bundan sonra beraber hastalara bakacağız."dedi ve durdu.
"Yani şey... Evet Ares Bey "diyebildim sadece. Tanrım yine aynısı olmuştu, kaza yapacağım zaman da aynı duyguyu hissetmiştim.
" Çıkabilirsin Doktor Malvina. Aşağıda Zemheri Bey'i bul ve benim yanımda işe başladığını söyle o sana gereken şeyleri söyleyecektir."
"Bu kadar mı? Yani bir şey sormayacak mısınız?"
"İşinde iyi olduğunu biliyorum. Sen etrafa aval aval bakarken dosyanı incelemek zor olmadı."
Yanaklarımın domatesten farkı olmadığına yemin edebilirim. İzin isteyip odadan çıktım ve hemen çantamdan astım spreyimi çıkarıp derin bir nefes aldım.

Yürüyen merdivenlerden aşağıya inip, indiğimde oradaki doktorlardan birine Zemheri'nin kim olduğunu sordum. İşaret parmağını yürüyen merdivenlere yöneltti ve bende kafamı o tarafa doğru çevirdim. Siyah takım elbisesi giymiş, yüzünde mimik yokmuş gibi hareket eden, esmer,1.85 civarı boyu olan ve 5 metre öteden alınabilecek bir kokusu vardı. Ama bu kokunun ne olduğunu şu an tanımlayamıyorum. Yanımdaki kişiye teşekkür edip yürüyen merdivenlerden inen kişiye doğru yol aldım. Ona doğru ilerlerken tüylerim diken diken olmuştu. O kadar çok gerilmiştim ki kalbimin nasıl bu kadar hızlı attığına şaşırmamak lazım.

Karşımdaki insanla aramızda bir adım mesafe vardı. Boyu benim boyuma göre çok uzun olduğu için kafamı ona bakmak için yukarı kaldırdım. Aslında çok kısa sayılmazdım 1.63 boyum vardı ama nedense bu son birkaç gündür kendimi küçük bir patates gibi hissediyordum.

ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin