Eve gitmek için son hastamı da taburcu edecektim. Sonrasında ise üstümü değiştirip rahat bir nefes alıp eve gitmek için yola koyulacaktım. Şuan bana en güzel gelen fikir buydu. Çünkü 48 saat nöbet tutmuştum ve zaten eve gitmesem şuracıkta bayılacaktım. Cidden bu doktorluk beni çok yormuştu. Her an hastaları tedavi et, boşluk bulduğun an ders çalış, sürekli kendini geliştir, kaç gün kaç gece uyuma baktığın zaman herkesin yapabileceği bir şey değil.
Üstümü değiştirmek için soyunma odasına doğru yol aldım ve her zamanki gibi düşünmeye başladım. Hayatımın nasıl artık çözülemez bir kördüğüm olduğunu, aileme ne diyeceğimi ve bu kadar karmaşayla nasıl baş edeceğim cümlelerini kafamda kurup binlerce senaryo yazmaya başlamıştım ki aniden omzuma dokunan elle bir çığlık attım ve stetoskopum yere düştü.
Sahi bu çocuğun derdi neydi? Ya benimle bir problemi vardı ya da tam bir ruh hastası. Eğilip yerdeki stetoskopumu alacağım sırada o da benimle aynı anda eğildi ve ani bir hamleyle kafalarımız birbirine çarptı.
Sinirle''Gece senin sorunun ne?''diye tısladım.
İsmine nazaran sarı saçlı, mavi gözlü, 1.85 boylarında biriydi. Kafasını eliyle tutmuş bir şekilde''Az önceye kadar bir sorunum yoktu fakat sanırım şu andan itibaren çok büyük bir sorunum var."dedi.
Hiçbir şey anlamadığımı belli edercesine onun suratına baktım ve birden kahkaha atmaya başladı.
"Kızım kafamı kırdın kafamı! Alt tarafı bir şaka yapalım dedik yeminle olan bana oldu ve bil bakalım beni kim tedavi edecek?"
"Tabi ki seen!"
Allah'ım zaten çok yorgundum bir de Gece'nin bu hallerine katlanamazdım. İsyan edercesine onun gözlerine bakıp
"Gece cidden çok yorgunum ve senin bu değişik hallerine katlanamayacağım kadar beynim dolu."dedim.
"Tamam tamam ağlama hadi evine git de zıbar."
Ayaklarımdaki son dermanı da soyunma odasına doğru ilerlerken harcadım ve beklemeden üstümdekileri çıkarıp önce siyah dizimin bir karış yukarısındaki eteğimi üzerime geçirdim ardından belimin biraz aşağısına gelen beyaz kazağımı giydim, son olarak siyah sportif botumu da ayaklarıma geçirdikten sonra at kuyruğu yaptığım saçlarımı açıp aynaya baktım. Saçımı düzeltip dudaklarım kuruduğu için nemlendirici sürdüm ve çantamı alıp odadan çıktım.Eve geldiğimde annemin gözlerine baktım. Her geçen gün biraz daha umudunu kaybediyordu.
Ona sıkıca sarıldım"Bugün de haber gelmedi annem, üzgünüm."diyebildim."Olsun güzel kızım Allah'tan ümit kesilmez."dedi.
Ben üzülmeyeyim diye de içi buruk bir şekilde o muhteşem gülüşünü yüzüne yerleştirdi.
"Baksana şu haline doktor hanım gözlerinden uyku akıyor hadi odana çık da yıllık uykunu al malum yılda sadece bir kere uyuyorsun."Annem haksız da sayılmazdı aslında iyice vampire dönüşmüştüm bu son birkaç aydır. Annemin yanağına kocaman sulu bir öpücük bıraktıktan sonra hızla odama çıktım ve duş alıp kendimi yatağa fırlattım. O muazzam uykunun kollarına teslim oldum.
"Malvinaaa! Uyansana artık akşam oldu akşam."
Gerçekten bir insan bu şekilde mi uyandırılırdı?(!) Gerçi saat kaç olmuştu ki? Hemen masanın üzerinden telefonumu alıp saate baktım. Aman Allah'ım!! Cidden on altı saat mi uyumuştum? Allah'tan bugün hastanede işim yoktu da rahattım.
Uykunun verdiği mahmurlukla ağır ağır lavobaya gittim ve elimi yüzümü yıkayıp havluyla yüzümü kuruladım. Komodinden tokamı alıp saçımı at kuyruğu toplayıp mutfaktan gelen o muhteşem, iştah açıcı kokuyu takip etmeye başladım. O kadar çok uyumuştum ki karnımdan gelen garip sesleri duymamak imkansızdı.
Mutfağa girdiğim sırada annem " Allah aşkına bu kadar derin uyunur mu?" diye söylenmeye başladı.
"Aman annee sanki bugün iş var."
"Benim uykucu kızım ondan demedim ki ben. Sabah beni senin hastanenden biri aradı. Sana ulaşamamış. Ben de evde olduğunu ve uyuduğunu söyledim."
"Allah Allah neden aradılar ki acaba?"dedim ve kahvaltımı yaptıktan sonra odama çıkıp hastaneyi aradım.
"Merhaba, iyi günler. Sabah beni aramışsınız fakat ulaşamamışsınız sonra da annemi aramışsınız. Nedenini öğrenebilir miyim?"dedim. Cidden merak etmiştim. Bu kadar aradıklarına göre muhtemelen bir sorun vardı.
" İyi günler Malvina Hanım. Kusura bakmayın lütfen tatil gününüzde rahatsız ettim. Fakat Erinyes Hanım sizi hastaneye çağırıyor. Gün içerisinde hastaneye uğramanız gerek. Hoşçakalın." dedi ve telefonu kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
Narrativa generaleÖnümde iki çıkış kapısı vardı... Birinde kor bir ateş... Diğerinde cenneti bile kıskandıracak kadar güzel bir yer... Tercih yapmak zorundaydım. Ya kor ateşte onunla yanacaktım ya da onsuz bir cennette yaşayacaktım. ARAFTAYDIM...