*ODA*

156 6 9
                                    

"Hayır ben elma suyu sevmiyorum" dedim ciddi bir tavırla.
"Ben seviyorsam sevmek zorundasın"  Hadi ama Batuhan bu kadar ısarcı olmak zorunda mıydın? Sakince kafa salladım. İstediklerini yapmak zorundaydım. Garsona siparişleri verdikten sonra yine konuşmamıştık. Nerdeyse her gün buluşurduk ama konuştuğumuz 50 kelimeyi geçmiyordu. Adam ustalık becerisini kullanarak elma sularımızı getirdi. Batuhanın bardağını masaya bıraktıktan sonra diğer bardağı eline almasıyla üstüme dökmesi bir oldu.
 

Heyecandan kalbim duracaktı. Ah, hadi ama hepsi rüya mıydı? Komidinin üstünde duran telefonumu elime aldım, saat 10:58'di. Tumblrdan gelen bildirimlere bakmadan whatsapp'ı açtım, gelen günaydın mesajlarına cevap verdikten sonra, yeniden uyumaya hazırlanıyordum ki.. Annem.  
"Kalk hadi bebeğim kahvaltı hazır seni bekliyoruz" dedi. Bi sabahta öperek uyandır ya. Mırıldanarak annemin odadan çıkasını bekledim. Annem gittikten sonra yataktan kalktım. Gözüm komidinin üzerindeki beyaz kağıda takıldı. Ne olduğu aklıma gelince gülümsedim, sanırım aptaldım. Telefonumu elime aldım numarayı çevirdim 'mesaj yaz' kısmına geldiğimde annem tekrar bağırdı. Onları daha fazla bekletmek istemediğimden telefonu fırlatıp aşşağıya indim. Abimi öpüp sandalyeye oturdum, babam onu öpmediğim için kızmıştı, belliydi. Ama bende kızgındım. Hızlıca yemeğimi yedim aslında bugün büyük gündü pekte büyük sayılmazdı ama beni mutlu eden bir gündü.  Gitar kursuna gidecektim.. Gerçekten beni mutlu eden tek şeydi. Odama gidip hazırlanmaya başladım, Hava sıcaktı temmuz ayındaydık ne bekliyordum ki. Abimin kızacağını bile bile kot şortumu ve bol tişörtümü üstüme geçirdim eyeliner çekmeyi beceremesemde bir şeyler yapmaya çalıştım. Aslında gerekte yoktu ela gözlerim 'sek' yetiyordu. Fazla oyalanmadan gitarımı telefonumu ve biraz para alıp odadan çıktım. Merdivenlerden inerken abimle karşılaştık, karışısında öylece durdum. Biraz baktıktan sonra seyrek bir gülüşle "dikkat et bücürük" dedi. Offlayarak aşşağıya  indim, annemi  öptükten sonra evden ayrıldım. Yine iğrenç bir gün beni bekliyordu. Yolda yürürken gördüğüm rüyayı düşündüm, fazla gerçekçiydi, Yaşamayı istediğim hayat gibi, gerçekci, ama gerçekle alakası olmayan. Boş boş etrafa bakarken gözüme tanıdık bir yüz takıldı, bir kaç adım daha attığımda bunu o dün gece gördüğüm çocuk olduğunu anladım. Biraz daha dikkatli baktığımda ciddi bir yüz hattı olduğu bariz ortadaydı. Solgun suratı gözüme renk katmıştı. Ansızın gülümsedim. Bana doğru bakmaya başladı, kafamı çevirdim, utanmıştım. 

Hızlı adımlarla yürümeye devam ettim. Zaten kursa gelmiştim hızla içeri girdim Ufuk abiyi görünce çok sevindim. O bana en yakın olandı. Neredeyse bütün hayatımı bilirdi, nerede ne yaptığımı, neye nasıl tepki vereceğimi, çoğu şeyi ondan öğrenmiştim. Ona sarıldıktan sonra özel odamıza geçtim. Burası ikimiz için vardı, sadece burada gitarın tellerini kendi benliğimde hissedebiliyordum.  İçeri girince tahtada bir imza olduğunu fark ettim Y harfiyle başlanmıştı silmeye çalıştım ama silinmiyordu. Biraz inceledim, Ufak abi içeri girdiğinde imzanın kime ait olduğunu sordum ilk önce öylece baktı bana, hiç cevap vermedi sonra tekar sordum gözlerinde anlamsız bir duygu vardı. "Otur" dedi, "otur Miray". Dediğini yapıp oturdum. "Sözümü kesme ve beni dinle" dedi. Başımı salladım, derin bir nefes aldım, bu konuşmanın sonu gözyaşıydı. 

"Bak Miray, sen benim biriciğimsin. Abinle çok yakın arkadaşız, aldığımız nefes bile birdir. Senide Özüm gibi severim, bugüne kadar aramızda hiç yalan, küskünlük olmadı. Fakat sana söylemek istediğim bir şey var" dedi. Çoktan gözlerim dolmuştu, nedenini bilmiyordum. Öylece bakıyordum. 
"Ne anlatmak istiyorsun Ufuk abi" dedim cılız sesimle. "Miraycım, sana söylemediğim biri var, elbet öğrenecektin biliyordum, farkındaydım ve bugüne denk geldi. Böyle bil istemedim bu odaya ne kadar değer verdiğini biliyorum her metre karesine. Her eşyasına. İkimiz için özel bir oda, hatta gitarın için bile. Ama bu odayı biriyle daha kullanıyoruz ve gerçekten tanısan çok seversin benim çok yakın arkda..."  " Sus" dedim. " Seni dinlemek istemiyorum, Senden nefret ediyorum". Çoktan ağlamaya başlamıştı. Sanki bilmiyordu bu odaya ne kadar değer verdiğimi, bu odaya kendi öz abim bile girmemişken. Tekar konuşmaya çalıştığında onu durdurdum. Tek kelime etsin istemiyordum. Gitarımı alıp öylece çıktım oradan. Bir daha geri dönmemek üzere. 

Saat 21:12yi gösteriyordu. Yaklaşık 3 saattir bir bankta öylece oturuyordum, bu ihaneti sindirmem kolay olmaycak gibiydi. Denize bakıyordum, siyah ve mavi güzel renk karışmıyıdı, denize vuran ay ışığı daha güzel yapıyordu denizi. Telefonumun çalması ve yanıma oturan bir beden hissetmem bir olmuştu. Yanıma oturanı takmadan cebimden telefonu çıkardım. Ufuk abim arıyordu, sessize alıp geri cebime koydum. Yanımdakinin telefonu çalınca kafamı direk ona çevirdim. Bu o çocuktu, rüyalarıma giren, sert yüz hatlarıyla beni korkutan ve hala  ismini bilmediğim çocuk. Oda benim yaptığımı yapıp telefonu tekrar cebine koydu. Hala ona bakıyordum, ona baktığımı biliyordu ve hoşuna gidiyordu sanki. Birden bana dönüp konuşmaya başladı.   "Kokun" dedi.  " Kokun küçük kız, aynı o oda gibi kokuyor".

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 12, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HER ŞEYİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin