1; kan ve kırmızı rujlar.

524 98 15
                                    

İnsanlar, tam bir canavar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İnsanlar, tam bir canavar.

En başından beri biliyordum. Gözlerimin önünde parlayan dünyanın, bir nefesle yıkılacak bir rüya olduğunu. Uzaklaştım, kaçındım, gözlerimi kolayca yumdum. Korktum, kendim olduğum için insanların beni sevmeyeceğinden korktum.

Ve korku tüm hayatımı yemeye başladı.

Bazen bir köşeye atardı beni. Bir tek o zamanlar diken üstünde hissetmezdim. Lakin daha sonra iyi hissettiğim tüm sürecin acısını çıkarır gibi, bir korku girdabı alırdı içine beni, hoş yüzme de bilmezdim zaten.

Boğuldum.

Ciğerlerim korkuyla doldu, burnum yanmaya başladı. Ancak, deneseydim yapardım. Nefes almayı deneseydim, ölmezdim. Ama önümde tek bir seçenek vardı, ve ben gözü kapalı güvenmek istedim o seçeneğe.

En azından şimdi korkmuyordum. Hem burnumda acımıyordu.

Denizin ufak bir esintiyle bir kaç yıldır, özen göstererek kullandığım beyaz spor ayakkabılarımın üstünden geçerek, yeniden evlerine dönmek için yola koyulmuşlardı.

Derin bir iç çekerek ellerimi bacaklarımın üstünde birleştirerek, benim için bir kaç ay öncesine kadar hiç bir şey ifade etmeyen, lakin şimdi tek çıkış yolum olan gökyüzüyle denizin buluştuğu yere bakmaya devam ettim.

"Merhaba,"

Ne gözlerimi denizden çektim, ne de dişlemekten yara olmuş dudaklarımı araladım. Hep yaptığım gibi; sustum.

Yanıma oturan kişinin Lalisa olduğunu bildiğim için miydi bu rahatlık pek bilmezdim ancak, sanki bitkisel hayattaymış gibi davranmak hoşuma gidiyordu.

Kimseyi duymamak, konuşmamak, kısaca yaptığı tek cevabın zorunlu olarak gözlerini kırpmak olan bu düzeni sahiden seviyordum.

"Nasılsın?"

Benim aksimdi Lalisa. Ben sessizdim, o sürekli konuşurdu gibi bir çok örnek sunmak istesemde, kelime hazinem hakikaten dardı. Bundan dolayı içimde ki sesi dinleyerek bir de kendi kendime rezil olmamak adına, tüm sözcükleri unutmaya çalışıyordum. Böylece, herkes beni dilsiz sanırdı, iki kelimeyi bir araya getirmeyen bir adam olarak değil.

"Sana bir fıkra anlatmak istiyorum."

"İstemiyorum." Kısık ama net sesimle fısıldadım. Buradan bile bozulduğunu hissediyorken, kafamı usulca ona çevirip yüzünü inceledim.

Kaküllerini çok severdi, onlardan çok kırmızı rujunu severdi. Daha sonra da beni.

"Ama bu sefer yeni bir fıkra öğrendim." Israrlarına karşı bayık bakışlarla cevap vermeden yüzüne bakmaya devam ettim. "Fıkralarını istemiyorum." Bu saçmalığı sürekli dinlemek istemiyordum, onu görmek istemiyordum, nefes almak istemiyordum, çorba içmek, o yağlı etleri yemek istemiyordum.

Ben ne istiyordum?

"Pekâlâ," diye kelimelerini kuma döktü. Sağ elini beyaz gömleğinin küçük cebine atarak, belirli bir markası olmayan kırmızı rengin en güzel tonu olan ruju çıkarıp bana uzattı.

"Ruju ister misin?"

Belki.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
 lipstick Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin