ölürüm hasretinle

103 18 7
                                    


"Bana neden yalan söyledin Jennie?"

Roseanne kafamın etini yemeyi bırakırsa benim de yemeye başlayacağım rameni karıştırmayı bırakıp sesli bir nefes verdim. Herkesin her şeyi bilmesi gerekmiyordu işte,söylemek istemiyordum.

"Roseanne abartıyorsun,gördüğümü söylesem ne değişecekti? Gidip büyü falan mı yapacaktın beni hatırlaması için?"

"Hayır,ama hala o adamlarla olmamasını öğrenmek beni mutlu ederdi,Jisoo'yu hiç görmesem de onun adına mutlu olup üzülebiliyorum. Senin aksine benim duygularım var,süzme salak."

Ona yan bir bakış atıp ramenimi hızlıca yemeye başladım. Dünyadaki son saniyelerimmişcesine yeyip bitirdiğim rameni çöpe fırlattığımda ağzıma bulaşan sosu tişörtümün koluna sildim. Çoğu insanın nefret etse de yapmaya devam ettiği birkaç davranıştan birisi olduğunu düşünüyordum şahsen. Olduğu yerde beni izleyen arkadaşıma bakmadan yerimden kalkıp aynanın karşısına geçtim. Sarıya boyattığım saçlarımdan sıkılıp tekrar siyaha boyamak gibi bir hata yapmıştım ve saçlarımın yarısı zarar görmüştü. Ben de kulak hizamda kestirmiştim Jisoo'nun dokunmaya kıyamadığı ve her zaman bana öğretmeye çalışırken nefesi tükenince susup yapmaya devam ettiği papatya taçlarının yer edindiği saçlarımı.

Aynada biraz kendimi inceledikten sonra Roseanne'ye döndüm. "Seni Japon mahallesine atayım mı? Bir şeyler içelim bahanesiyle al kızı getir eve."

"Ben Nako'ya asla güvenemiyorum Jennie,Chaeyoung'u o bardan almam lazım. Temelli hem de,ama ne yazık ki beni sadece bir ablası olarak görüyor."

"Abartma,iki yaş var aranızda. Altında inlerken de unnie diyecek hali yok ya,geniş düşün biraz."

Laflarım üzerine utanan Roseanne'ye bakıp gülümsedim. Ben arsız bir kıza döndüysem O da tam tersi ana kuzusuna dönmüştü.

İkimizin de ailesi yoktu,benim ailem benim eşcinsel olduğumu öğrenince elime bavulumu tutuşturup sokaklarda yaşamaya mahkum etmişti beni. Çok değil 13 yaşındaydım ve Jisoo ile yeni tanışmıştık. Beni evine alan ise onların üst komşusu Bayan Suzy idi. Eşi öldükten sonra bir başına kalmıştı ve hem yardımcı hem arkadaş olabileceği birilerini arıyordu. Jisoo ise kadının kapısında resmen yatıp kalkarak beni o eve sokmayı başarmıştı. Seni kurtaran ve bir hayata başlamanı sağlayan birini nasıl o gün orada boş bir sebepten bırakıp gittin diye sorgulayabilirsiniz. O zaman gururuma yedirememiştim çünkü Bayan Suzy benim eşcinsel olduğumu öğrenince ceza olarak verdiği parayı yarıya çekmiş ve üzerime tonlarca iş yığmıştı. Jisoo ailesinin öğrenmesi durumunda evden ayrılıp benimle gelecekti,basitti.

"Haydi JenJen! Çıkalım."

Roseanne'ye kafamı sallayıp anahtarımı cebime attım ve kapıyı çarpıp evden çıktım. Roseanne bikini tarzı örgü elbisesinin içine bir atlet ve kısa etek giymiş ve onları transparan yapmıştı. Her gün biraz daha rengi akan pembe saçlarını dün gece yatmadan örmüştüm,bu yüzden iki yanından salınıyorlardı. Ben ise siyah bir kısa kollu ile dışarıdan bakan birinin fahişe olduğumu düşünebileceği kısalıkta bir şort giymiştim. Bunu giymem veya giyenler fahişe miydi? Hayır. Ama insanların gözünde öyle miydik? Evet.

Roseanne'yi Japon mahallesine bırakıp ben de her gün yaptığım gibi Jisoo'yu izlemeye gelmiştim. Ama bugün artık o kadar da uzak durmak istemediğimi fark etmiştim. Normalde kafe gibi görünen ama içeride kızları seks işçisi gibi çalıştıran bir bar olduğunu pek az kişi biliyordu. Arabayı park ettikten sonra yavaş ama kendimden emin adımlarla kafeye girdim.

"Merhaba,tuvaletinizi kullanabilir miyim?"

Önüme ilk çıkan garsona sorumu iletmiş ve tuvaletlerin yerini öğrenmiştim. Kadınlar tuvaletine girdiğimde içeride benden başka biri daha vardı çünkü kabinden sesler geliyordu. Jisoo'yu ne zaman görecektim acaba? Bir merhaba demesi bile beni çok mutlu ederdi,onca yaşanmışlıktan sonra bir merhabaya muhtaç kalmak üzüyordu. Buraya kadar gelmişken elime yüzüme bakmam sorun olmazdı bence. Tam da o sırada kabinlerden çıkan ve başında şapkası olan bir kız duraksamamı sağladı. Şapkasını çıkardı ve aynanın önünde durdu.

Jisoo,benim dokunmaya kıyamadığım sevgilimin saçları yer yer dökülmüştü ve saç derisi görünüyordu. Göz altları mordu,parmakları yara içindeydi. Benim bacaklarımı sızlatacak kadar güzel olan yüzü,burnu,dudağı...

Yer yer minik morluklarla dolu suratı ve bir avuç anca kalan saçlarına bakarken kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Bakışlarını bana çevirdi,daha sonra güzel dudaklarından birkaç kelime döküldü.

"Bir şeye mi bakmıştınız?"

Kafamı hayır anlamında sallayıp aceleyle oradan çıktım.

Ben,Kim Jennie,Jisoo'yu bu hayata mâhkum etmiştim ve mezarını daha yaşarken kazmıştım.

öldürmeyen bu yaralar manidar.


Okulum açıldı,çoğunuzun sınavı vardır şu sıralar. Herkes kendinden emin şekilde hazırlansın,yapabiliriz. Benim dr iki sunumum ve beni bekleyen ödevlerim var malesef ama fırsat buldukça kitaplara bölüm atacağım. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Kendinize iyi bakın.

-baeforgi.

sweet little baby in a world full of painHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin