4.BÖLÜM

8 3 3
                                    

Gitti...
Arkasına bakmadan, bir şey demeden. Kırgındım ona. Nefretim de vardı. Beni öylece bırakmıştı. Çaresizlik ön plandaydı. Ne yapsam da değişen bir şey olmayacaktı. O farkında değildi olanlardan. Belki de umursamıyordu. İnanın ne düşündüğü veya ne olacağı umurumda değildi. Yeter ki o gelsin geri. Bana. Sevdiğine.
Hala onu seviyorum. 2 ay geçti. Kimseyle konuşmuyorum. Kimseyi almadım hayatıma, alamadım. Belki döner diye. Hiç dönmeyeceği, dönemeyeceği bir yola girmişti. Ama ben yine de sonsuza kadar bekleyeceğim. O gelene kadar. Ya da ben gidene kadar. Kavuşana dek hep seni seveceğim sevgilim...

19 Aralık 2021

Gözümü açtığımda yine artık yeni evim olan hastanedeydim. Şaşırılacak bir durum değildi artık alışmıştım zaten. Hareket etmek istiyordum ama sanki bir şey beni engelliyordu. Ellerimi, kollarımı, ayaklarımı hiç hissetmiyordum. Ne yaşamıştım acaba buralara kadar gelmiştim. Ondan sonra kendimi toparlayamadım. Belki toparlanmak istemedim kendimi acıtmayı istedim. Bilmiyorum. Canım ne kadar yansa da onun bu zulümden kurtulmuş olması beni bir nebze de olsa rahatlatıyordu. Onu düşünmek, yanımda hissetmek bütün acılarımı unutturuyordu. O geceyi hala unutamıyorum. Gözündeki öfkeyi, siniri tek ben biliyorum. Ve bu çok kötü bir şey. Artık ''Bal'' ın daha çok anlamı vardı benim için. Nerede olduğunu ben de bilmiyordum o da söylemiyordu. Her ne kadar uzakta olsa da artık benimleydi. O benim aşkımdı, balımdı, canımdı, kanımdı, yavrumdu. Sürekli ağlardı içerken. İçtiği zamanda bir omuz isterdi, o da benim omzumdu. Benimle birlikte olduğunda, konuştuğunda ona huzur verdiğimi söylerdi hep. Bende hep mutluydum onunla. İçimi kaplayan huzur, nefesimi kesse bile öyle öleyim yeter ki derdim. Aklıma hiç böyle bir veda gelmezdi. Ne olursa olsun hep birlikte kalacağımızı düşünürdüm. Ama olmadı, yalnız kaldım. Mecbur bırakıldım belki de. Kimse beni düşünmezdi şimdi de aynısı oldu. Sözünü kimse tutmazdı, o da tutmadı. Küçüklükten alışkındım buna. Sevgisiz büyümeye, çaresiz bırakılmaya, hor görülmeye, ağlamaya, üzülmeye... Her şeyi küçüklüğümden beri biliyorum. İnsanları, çocukları, duyguları, ihtiyaçları, zorunlulukları. Hepsini tek tek tattım. Elinde bir şey kalmadığı zaman, yanında, etrafında kimse kalmadığında, dışlandığın zaman büyümeyi öğreniyorsun. Çocukluğunu yaşamadığın zaman büyüyorsun. Olgunlaşıyorsun...

Yalnız kaldığında düşünüyorsun. Tanrım neler yaşadım ben diye. Cevap gelmediği zaman içinde burukluk oluyor. Sen ne olursa olsun yürümeye devam ediyorsun. Engeller çıkıyor önüne. Dertlerin artıyor zaman zaman. Bir gün geliyor ferahlıyorsun her şey bitti diyorsun. Ertesi günü geliyor. Her şey daha da berbatlaşıyor. Yılıyorsun artık, bıkıyorsun. Hayatına bir sürü insan giriyor. Çıkar için birlikte olanlar, gönül eğlendirenler, ikiyüzlüler, ve dahası. Bu gereksiz konulardan kendi hayatına bakamıyorsun. Zamanı gelince bakmak istiyorsun, bir bakıyorsun hayatın mahvolmuş. Çöplükten ibaret bir hayat. Gelen vurmuş giden vurmuş. O kötü zamanlarında yanında olan insanları tek tek kaybetmişsin. Herkesin dertlerine ortak olmuşsun ama kendi derdini kimseye anlatamamışsın. Her seferinde aynı cümleleri aynı sabırları çekmişsin ama değişen sonuçlar olmamış. Duaların artık hayat gibi anlamsızlaşmış. Gece yatağına geçip uyumak istediğinde, güzel bir hayal kurmak istediğinde her seferinde hayatına anlam katacak birini düşünürken kendi aynı sonuçlarda bulmaktan sıkılıyorsun artık. Belki de doğru kişi sen değilsindir? 



Uyandığım bir günlerden birindeydim. İlk defa kendimi o leş kokulu odalarda bulmamıştım. Kalktım hemen ayılmak için artık bayatlamış olan suyumu komodinden alıp ağır yudumlarla içmeye başladım. Yine günün kısa bir planını çıkardım kafamda. Cidden kısaydı. Sadece ders çalışıp yatmak istiyordum. Sınav seneme 2 sene olmasına rağmen iyi bir donanımla girmek istiyordum sınava. Elimden gelenin daha fazlasını yapmam gerekiyordu. Çünkü mimarlık istiyordum. Çizimimi geliştirmem lazımdı. Çok iyi bir çizimim de olsa ilerde daha iyisini belki daha da iyisini yapmam lazımdı. Kendimi kanıtlamayı her zaman ön planda tutmuşumdur. 

Buzdolabını açtım. Tabi ki yarım saatimi ne eksik olup olmadığını anlamakla geçirdim. Paramın olup olmaması da önemliydi. Fakat bugün ayın yirmisiydi. Ve ben annemle babamın maaşını beş gün önce almıştım. Beş günde kira, su faturası, elektrik faturası, doğalgaz derken ekmek alacak param bile neredeyse yoktu. Elimde olanların değerini bilmem gerektiği her zaman öğütlenmiştir bana. Bende bu öğütü devreye sokmak istedim. Ekmeğim bayattı, bende tosta bastım. Süsledim biraz ekmeğimi. Peynir ve zeytinle. Yanına sıcacık çayımı alıp oturdum masama. Laptopumun kapağını açıp hemen arama motoruna sevdiğim bir filmi açtım. Keyifli oluyordu her sabah kahvaltımı yerken, çayımı yudumlarken sevdiğim bir şeyi izlemek. Hem mutluluk veriyor hem de zaman geçiriyordum.


Yaklaşık iki buçuk üç saat sonra telefonum çalmaya başladı. Yeni bir film bulmuştum ve en heyecanlı sahnesiydi. Açmak istemedim hem filmi merak ediyordum hem de artık susması için telefonu açma isteği de vardı bir yönden içimde. Filmden fedakarlık yaptım ve telefonu açtım. Arayan en çok görüştüğüm, en çok sevdiğim kuzenim Duru'ydu. Onun ismini görünce hemen açtım zaten telefonu. Daha fazla bekletmek istemedim. 

- Kuzenn! 

Her aradığında veya her buluşmamızda klasik lafıdır Duru'nun. Sevgi dolu, eğlenceli, komik bir insandır. Zaten akrabalarımdan tek onla görüşüyordum. Sevilmeyince hiç bir ortamda bulunmak istemiyordum çünkü.

-Canım, ne yapıyorsun?

- İyi ya ne yapayım. Merak ettim seni. Son durumları duydum. Çok üzüldüm güzelim. Bende yerine ağladım. Tekrardan...

- Yok o kelimeyi duymak istemiyorum. Herkes kurdu yeterince aynı cümleleri. Beynim içinde dönüp duruyor zaten. Ama sağol yine de. İyi ki varsın canım.

-Biliyorum kuzen, haklısın. Tamam sustum. E, bugün planın falan var mı?

- Yok valla boş boş film izliyorum sürekli kafam dağılsın diye de değişmiyor tabii ki de.

- O zaman buluşuyoruz ve eğleniyoruz. Okey mi?

- Ama..

-Aması maması yok. Beni dinliyorsun ve hemen Karşıyaka'ya geliyorsun.

- İlla uğraşacaksın benimle yani.

- Ne yapayım işte, sana yardımcı olmaya çalışıyorum. Zaman geçirelim, içelim, eğlenelim diye uğraşıyorum. He gelmek istemiyorsan o ayrı zorlayamam.

- Yok ya ne alakası var geliyorum hemen.

-Bu arada para çektin mi annenlerden, daha doğrusu kaldı mı paran?

- Aslında kalmadı Duru. Başka zaman mı planlasak bu buluşmayı?

- Yok. Buluşacağız dedik geri dönmek yok. Benim var kartımda. Daha yeni yattı maaşım, sorun yok yani.

Son buluşmalarımızda hep o benim ihtiyaçlarımı karşılıyordu. Muhtaçtım ona. Ama yeri geldiğinde karşılık olarak bende veriyordum bir miktar para. Ona göre para bir hiçti. Lafı sözü olmazdı paranın onunlayken. Küçüklüğünden beri aynıydı. Benim halimi görüyordu. Yalnızlığımı, muhtaçlığımı, bir kuruşa bile hasret kaldığımı... 





Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 05, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Son KezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin