Merhaba bu hikayeyi iki kişi yazıyoruz, kardeşim olmayan kardeşimle:) umarım beğenirsiniz
-Masal&Güneş
Multimedia da Yaprak var
***
"Kalkın sizi uyuşuklar"
Beni gözüme vuran güneş ışığının uyandırması gerekirken cadaloz bir ses uyandırmıştı. Her zamanki gibi.
Yorganı kafama çektim ama yüzüme yapışan tokatla yerimden sıçradım.
Elime havluyu aldım ve banyoya doğru yürümeye başladım, kadın gidince geri yatağıma girdim.
Kadın. Yetimhanede kimse gerçek adını bilmiyordu, buraya geldiğimden beri-geleli baya oldu-ona kadın diyordum. Adını öğrenmeye pek de hevesli değildim. Kıvırcık kızıl ve hafif dökülmüş olan saçlarına beyaz teni harika giderken kahverengi gözleri bütün işi bozuyordu Gençken çok güzel olduğuna eminim ama şuanda aynı şeyi söylemiyeceğim.
***
"Yaprak, Çabuk dersten çık!"
Alışmadığım şey değildi aslında ama yinede müdüre beni görürse gerçekten kötü olurdu, zaten 2 ders gelmediğim kayıtlara geçip çoktan müdürenin eline
ulaşmıştır.
Eskimiş ve bazı yerleri delinmiş olan sınıf kapısının yanındaki duvara yaslandım, oldukça soğuktu bi titreme geldi ve irkildim. Arkamı döndüm ve..
"Sen niye buradasın?"
"Şeyy"
"Çabuk odama!"
İşte yine başlıyoruz, boynumu bükmüş giderken müdüre önüne döndü ve ben onun taklidini yapmaya başladım.
'Valla bir gün bu kahrolası yerden kurtulacam ve o ahmak müdirenin suratına yapıştıracam'
***
Yarım saatlik 'kendi hayatım' hakkındaki 'onun' nutuklarını dinledikten sonra doğruca yemekhaneye gittim-yemekhane dediysem her gün çorba, ekmek yediğimiz yıkık dökük krem renkli etrafı çevirili yer, çok ciddiye almayın-
Yine kirlenmiş krem renkli duvarlarda elimi gezdirmeye başladım.
Eskiden bu koridorlardaki duvarlarda elimi gezdirirken hep bir gün buradan çıkıp kendi evimin duvarlarında elimi gezdireceğimi hayal ederdim. Hayal işte.
Gözünü kapatıp gördüğün dünyayla;gözünü açtığın andaki dünya çok farklı.
***
"Doğru düzgün koysana şu çorbayı!"
"Sende hareket ettirme o zaman tabağını"
Çorbasını döktüğüm çocuk yarım kepçe almıştı ve herkese sadece bi kepçe veriliyordu.
Elime süpürgeyi alıp çorbanın döküldüğü yere gittim, temizlemeye başladığım anda birisi-kim olduğunu bilmiyorum-eline aldığı peçeteyle bana yardım etmeye başladı. Hoş birine benziyordu ön tarafı uzun ve hafif dalgalı kahverengi saçları, ela gözleri ve beyaz teni vardı.
Boyu uzuna benziyordu-baya-ama cılız birşeydi.
"Burayı tek idare edemezsin çekil kenara ben çorbaları koyarım"
Koca kazanın önündeki dar pencereden çekildim ve çocuğun çorbaları koymasını izledim.
"Hey, adın ne?"
"Emir. Ya senin?"
"Yaprak"
Emir, Emir, güzel bi isim bence. Vücuduyla uyuyor. İnce duruşu ismi ile sertliğini belli ediyor. Birkaç saat sonra yemekhanedeki işimizi bitirmiştik ve uyku vakti de gelmişti -hayatın sorunlarını unutabildiğim tek an- ikimizde kendi yatakhanelerimize çekildik. Bende her zamanki gibi sessizliği değerlendirmek için pencerenin önüne geçtim. Cam kenarında gök yüzüne anlamsızca bakıp bulutların arasından bana göz kırpan ailemi hayal ederken aniden bir havlamayla irkildim sanki o da çok yanlızdı ve bana ihtiyaç duyuyordu. O anki hevesle ne giydiğimi ve nerde olduğumu umursamadan aşağı indim. Köpek daha çok küçüktü ve annesi tarafından terk edildiği belliydi. Bende ona bana güvenebileceğini hissettirdim ve ona sevgimi gösterdim. Bir süre sonra köpek koşmaya başladı ve yırtılmış bir tel örgünün altından geçti bende tek arkadaşımı kaybetmemek için peşinden gittim. Etrafıma baktığımda dışardaydım kaç yılfır kaçmak için debelendiğim yetimhaneden kaçmıştım bu nasıl olurdu? Bende yanıma tek arkadaşımı aldım ve ayaklarımın beni götürdüğü yere doğru kendimi serbest bıraktım.Şans ile tahminen bir kaç saat yürüdükten sonra bir apartmanın önünde durduk. Evet köpeğe Şans adını vermiştim çünkü beni şans eseri oradan çıkarmış ve beni yeni bir hayata başlatmıştı.