10 Yaş

103 57 280
                                    

İçim hala çocuktu benim. Önümde duran kekin üzerindeki tek bir mumu üflerken yüzümde bir tebessüm bile yoktu. Ama içim tavşanlar gibi oradan oraya zıplıyordu sanki. Mutluydum. Çünkü on yaşıma girmiş, biraz daha büyümüştüm bugün. Babamın pasta alacak parası olmadığı için annemin kekin üzerine mum dikmesi de önemli değildi. Gözlerindeki sevgiyi hissedebiliyordum ya bu bana yeterdi.

"İyi ki doğdun Ekin... İyi ki doğdun Ekin..." Annem ve babamın neşeli şarkılarının sonunda bana aldıkları hediyeleri hiç gülümsemeden açtım. Annem mor üzerinde kelebeği olan bir toka, babam ise yine üzerinde kelebekler olan küçük bir sandık almıştı. Çok mutluydum. Öyle mutluydum ki eğer yapabilseydim  ağzım kulaklarıma varana kadar gülümserdim. Ve yine eğer yapabilseydim onlara kocaman sarılıp;

"Sizi çok seviyorum!" Diye bağırırdım. Ama yapamıyordum. Altı yaşımdayken o ablayla karşılaştığımdan beri hiç gülemiyordum. Kimseye kocaman sarılamıyor, kimseyi güldüremiyordum. Sanki kalbimin üzerinde kocaman bir taş vardı ve ben gülümsemeye çalıştığımda kalbimi ezmeye başlıyordu.

"Ekin, kızım. Bir kerecik gülümse hadi. Baban için yap. Hadi kızım."

Babamın şefkat dolu sesini duyduğumda gülümsedim. Kocaman gülümsedim. Ellerimi yüzümde gezdirdiğimde aslında hiç gülmediğimi fark ettim. Yapamıyordum işte. Hüngür hüngür ağlamak istiyordum. Ama onu da yapamıyordum.

Babama baktığımda anneme baktığını ve hafifçe tebessüm ettiğini gördüm.

"Olsun hanım." Dedi üzgün bir sesle.

"Yeniden gülecek o. Ben inanıyorum."

Annem ve babamın gözlerinde hüzün vardı şimdi. Üzülüyorlardı. Çocuklar böyle şeyleri hissederdi. Ben de hissediyordum. Ve onları üzen bendim. Galiba artık iyi bir kız değildim.

Keklerimizi yediğimiz esnada kapının çaldığını duyup açmaya gittim. Halime teyze gelmişti. Ayşe'nin annesi. Yanında Ayşe'de vardı. Halime teyze annemlerin yanına giderken biz de Ayşe'yle oyun oynamak için odama geçtik. Yan yana yere oturduğumuzda Ayşe;

"Ekin." Dedi.

"Artık beni sevmiyor musun? Yoksa sınıfta başka arkadaş mı buldun?"

"Bulmadım." Dedim sadece.

"O zaman neden benimle eskisi gibi oynamıyorsun?"

"Bilmiyorum." Gerçekten de bilmiyordum. Neşeli neşeli koşmuyordum artık. Beni gören herkesin mutlu olduğunu düşünürdüm. Çünkü ben mutlu olduğum zaman onlara da geçtiğini hayal ederdim. Şimdi ise kimse beni gördüğünde mutlu olmuyordu. Herkesi üzüyordum. Tıpkı Ayşe'yi üzdüğüm gibi.

Ayağa kalkıp Ayşe'ye;

"Su ister misin?" Diye sordum. Çok susamıştım ve gelirken Ayşe'ye de getirebilirdim.

"Hayır." Dediğinde odamdan çıkıp mutfağa doğru gittim. Salondan geçerken oturma odasında birinin ağladığını duyup dinlemeye başladım. Kapı dinlemenin çok kötü bir şey olduğunu söylemişti annem. Ama annemin ağladığını duyduğumda öylece kalmıştım.

"Ah Halime ah." Dedi annem hıçkırmadan hemen önce.

"Gül gibiydi benim kızım. Pamuk gibi bir kalbi vardı. Artık hiç gülmüyor biliyor musun? Sarılmıyor da bize. Oysa o çok severdi sarılmayı. Dört yıl oldu. Tek bir tebessümünü görmedik. Gitmediğimiz doktor, göstermediğimiz kimse kalmadı. Görünüşte hiç bir hastalığı yokmuş. Ama yine de hiç  gülmüyor, ağlamıyor, hiç bir şeyden korkmuyor. Geçen gün pazardan gelirken köpek saldırdı. Durdu ve sadece baktı köpeğe. Ne çığlık attı ne de kaçtı. Köpek ona bir şey yapmadı o zaman ama çok korktum Halime. O hiç korkmadı. "

Annemin ağlamaklı sesi Halime teyzenin sırtını sıvazlamasıyla sessiz hıçkırıklara dönüştü. O günü hatırlıyordum. Annem bir eliyle pazar arabasını çekerken bir eliyle elimi tutuyordu. Köşenin başından aniden havlayarak üzerimize gelen köpeği görünce annem bağırarak beni arkasına almış, ben ise öylece köpeğe bakmıştım. İçimden bir ses;

"Korkma!" Demişti. "Cesaretini gören hiç  kimse veya hiç bir şey  sana zarar veremez..."

Öyle de olmuştu. Köpek bana bakmış ve arkasını dönüp gitmişti. Gerçi korkabilir miydim onu bile bilmiyorum. Duygularım sanki uçup gitmişti. Adının Lema olduğunu sonradan öğrendiğim o abla duygularımı almıştı sanırım. Henüz nasıl olduğunu bilmesem de bunun iyiliğim için olduğunu söylemişti. Ama bu halimle etrafımdakileri üzmekten başka bir şey yapmıyordum.

Suyumu içmeden odama dönüp yatağıma oturdum. Ayşe'nin bir süre bana baktığını, sonra da elindeki bebekle oynamaya devam ettiğini fark ettim. Yine de dönüp bakmadım ona. Üzgündüm. Hem de çok üzgündüm. İyi biri olmalıydım ben. Herkese yardım etmeli, herkesi gülümsetmeliydim. Ama kendim gülümsemeden bunu nasıl yapacaktım ki?

Yapabilirdim. Kendim mutlu olmadan da birilerini mutlu edebilirdim. Hem annem bana;

"İyilik karşılıksız yapılmalı. Hatta gizli yapılmalı. Böylece iyilik yaptığın kişi mahçup olmaz." Demişti. Benim iyilik yapmam için de beni görmelerine gerek yoktu ki. Süper kahramanlar da gizlice insanlara yardım ederdi. Bende edebilirdim. Böylece bir süper kahraman olabilirdim. Pelerine de ihtiyacım yoktu üstelik. Öyle çok dikkat çekerdim. Gizli yapmalıydım.

Ayağa kalkıp yatağımın yanında duran çantamdan resim defterimi ve kalemimi çıkardım. Yatağın üzerine bırakarak ben de yere oturdum. Şimdi sırada yapacağım iyiliğin nasıl bir şey olduğunu bulmak ve onu çizmek kalmıştı. Çizmeliydim çünkü bir keresinde televizyonda büyük adamların bir şey yapmadan önce çizdiklerini görmüştüm. Ne deniyordu ona...? Taspak...? Pasnak...? Buldum, buldum, taslak. Evet taslaktı. Ben de bir taslak yapmalıydım.

Beş dakika geçmesine rağmen hala ne yapacağımı bulamamıştım. Yine televizyonda izlediklerimi düşündüm. Ben hep çizgi film izlerdim. Oradan bir şey bulamazdım. Annemin dizileri vardı. Oradan da bir şey bulamazdım çünkü annem fark etmese de dizilerde hep aynı şeyler olurdu. Ve bunların pekte faydalı şeyler olduğunu sanmıyordum.

Babam haberleri izlerdi. Buradan bulabilirdim belki. Kaza yapan arabaları düşündüm. Onun için bir şey yapabilir miydim acaba? Ya da sokakta yaşayan hayvanlar için?

O anda haberlerde gördüğüm ve beni çok üzen bir şey aklıma geldi. Bir kadın vardı. Bir de adam. Adam kadını dövüyordu. Kimse onlara bakmıyor, bakanlar ise telefonlarını onlara doğru tutup sanırım video çekiyorlardı. Bu haberi gördüğümde;

"Keşke." Demiştim. "Keşke ben orada olsaydım. O kadına yardım etmeye çalışırdım. Hem belki o adam da karşısında bir çocuk görünce kadına vurmaktan vazgeçerdi."

O kadına yardım edemedim belki ama böyle olan diğer kadınlara yardım edebilirdim. Haberlere çok fazla çıkmasa da böyle çok kadın olduğunu hissediyordum. Onlara yardım etmeliydim.

Ne yapabilirdim, nasıl yapabilirdim derken sayfaya bir bileklik resmi çizmeye başladım. Üzerinde hiç bir deseni olmamalıydı. Düğmeleri de başkası görmesin diye iç tarafında olmalıydı. Ve düğmeye basınca hemen polis gelmeliydi.

Kalemimi kenara bırakıp çizdiğim resme baktım. Tam da hayal ettiğim gibi olmuştu. Taslağım hazırdı. Geriye ise çok çalışıp bu taslağımı yapmak kalıyordu. Dördüncü sınıfa gidiyordum ve şimdiye kadar derslerim iyiydi. Bundan sonra daha iyi olacaktı. Daha çok çalışacak ve sonunda başaracaktım. Her ne kadar öyle görünmesem de iyi olacaktım. İçimdeki iyiliği asla ama asla kaybetmeyecektim.

Merhaba değerli okuyucularım. Bölümün çok çok çok geç geldiğinin farkındayım ve bunu için özür dilerim. Yazmaya başladığımda bazen bir cümlede takılıyorum ve günlerce belki de haftalarca o cümleyi düşünüyorum. Burası oldu mu, devamında hangi kelimeler gelmeli vs. Derken bir bakmışım zaman çok fazla geçmiş oluyor. Son olarak umarım güzel bir bölüm olmuştur. Hoşçakalın 💛💛💛

Anılar Evi - Küçük KurbağaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin