Perdenin kapanmasıyla tuttuğum nefesimi bıraktım. Perdenin ardından coşkulu alkış sesleri duyuluyordu. Çabayla geçen onca yılın tatmin edici sonucunun sesi. Kapanış için oyuncular sahneye doğru koştururken gözlerimi kapatarak anın tadını çıkardım. Perde son kez açılarak seyirciyle dolu koca salonu gözler önüne serdi. Gülümseyerek selam verdikten sonra dışarı çıkan seyircilerle birlikte biz de sahneyi terk ettik. Bir şov daha böylece bitmişti.
Kulise giderek kendimi koltuğa attım. Kafamdaki peruktan kurtularak parmaklarımla başıma masaj yapmaya başladım. Sahnede o ışığın altında olmak, başkalarının sesini birilerine taşıyor olmak inanılmaz bir histi ve kesinlikle bunu yaparken mutluydum. Yine de günün sonunda tüm bu kostümler, bir curcunanın içinde olmak yorucuydu ve bir köşeye çekilip yalnızca kendi başınıza olmak istiyordunuz.
Üzerimi değiştirdikten sonra evde güzel bir duş almanın hayaliyle odadan dışarı çıktım. Kapının önünde Luca duvara yaslanmış bekliyordu. Kapıyı açmamla her zamanki çarpık gülüşüyle sırıtarak yanıma geldi.
''Benim sarışınım nasılmış?''
Kolunu belime sararak beni yanına çekti. Dudaklarını saçımda hissettiğimde tepki vermemek için gözlerimi kapattım.
Luca Cardelli
Her genç kızın hayali, her adı geçtiğinde ardında hayran çığlıkları bırakan ünlü oyuncu. Oyuncu ya da değil onun çapkın gülüşüne kalbi çarpmayan hemcinsimi tanımıyordum. Benim içinse yüzüne bakmak sadece mide bulantısı getiriyordu. Sırıtan yakışıklı yüzüneyse yumruğumu geçirmek istiyordum. Dışarıdan mükemmel çocuk tavırlarında olabilirdi ama ben içinin kokuşmuş olduğunun farkındaydım.
Dudakları boynuma inmeye başladığında geriledim. Yine de devam etmeye çalıştığında göğsünden ittirerek durdum.
'' Çekil üstümden!'' diye tısladım.
O uyuz sırıtışıyla karşımda durmaya devam etti.
''Bugün de asiyiz diyorsun yani.''
Konuşurken alkol kokusu her yere dağılıyordu. Kaşlarımı çattım.
'' Yine mi sarhoşsun sen? Bunun yüzünden başının ne kadar çok derde girdiğini hatırlamıyor musun?''
Arkamdan gelip gelmediğini umursamadan çıkışa doğru yürüdüm. Kapıyı açmadan önce yine dibimde bitmişti. Bu durumdan kurtulamayacağımı biliyordum. Kapıyı açmadan önce kolunu omzuma attı. Kapının açılmasıyla yüzüme hoşnut bir ifade vermeye zorladım kendimi. Flaşların ışığıyla sahne bir kez daha başlamıştı.
Gereksiz insanlarla karşılaşıp sinirlerimi bozmamak için salona her zamankinden biraz daha geç gelmiştim. Bugün son oyun günüydü. Bir hikaye daha böylece seyircilerin aklında veya kalbinde yaşamak üzere anlatılmıştı. Kulise giderken 1 haftalık tatilin verdiği mutlulukla gülümsedim. Annemin yanına en son ne zaman gittiğimi hatırlamıyordum bile. Sonunda kendi kabuğuma çekilebilmek güzel olacaktı.
Tatilin gülümsemesi makyaj aynasını önünde duran Luca'nın varlığıyla yok oldu. Masanın üstündeki gelen çiçekleri inceliyordu ama özellikle birinin üzerinde takılmıştı gözleri.
Camdan güllerden oluşmuş bir buket.
Yanına yaklaşarak buketi incelemeye başladım. Üzerinde not ya da gönderenin kim olduğunu belli eden bir işaret yoktu. Tek farkı camdan yapılmış olmasıydı ki bu başlı başına özel olmasına yetiyordu.
''Hayranların artmış.'' dedi Luca masaya yaslanarak.
''Hı hı''
Hala gözlerimi gelen çiçekten çekmemiştim. Yine de konuşmaya devam etti. Sesinde bu sefer kızgınlık vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Story
Short Story*they are the hunters we are the foxes and we run* Melina, kimsenin küçümseyici bakışlarına aldırmadan yılmamış ve sonunda hayaline ulaşmış tiyatro oyuncu olmuştu. Hayat sahnede olmak ve röportaj verme koşturmacasında geçerken her şey bir gün gelen...