Ne diyeceğimi düşünüp stresle odayı adımlarken kapı çaldı. Luca'nın kapının arasından çıkan kafasını görmemle yürümeyi bıraktım.
''Sarışın, ne konuşacaksın benimle?''
O geceden sonra kalbimdeki ağrılıkla gelir gelmez ilk işimin oyuna bir son vermek olduğuna karar vermiştim. Gelmeden önce Luca'ya sabah gösteriden önce benimle buluşmasını söyleyen bir mesaj atmıştım. Kemirmeye başladığım tırnaklarımı bırakarak derin bir nefes aldım.
''Ben artık yapamam.''
Kafası karışmış bir şekilde bana baktı. Bir şeyleri açıklamak konusunda gerçekten kötüydüm.
''Sevgililik oyununu artık devam ettiremem. Medyaya nasıl ayrıldığımızı istediğin gibi söyleyebilirsin. Adımı lekelememek şartıyla suçu bana da atabilirsin ama artık bunu kaldıramam, Luca.''
Tepkisinin araya girmemesi için arka arakaya sıralamıştım cümlelerimi.
''Hey, sakin. Zaten her şeyin bir sonu olması gerekiyordu, sarışın. İkimizin arasındaki aşkın bittiğini ve ayrıldığımızı ama hala arkadaş olduğumuzu söyleyeceğim, tamam mı?''
Beklediğim tepkinin bununla alakası yoktu. Belki de Luca düşündüğüm kadar da kötü kalpli değildi. Sonunda her şeyin bitmesiyle rahatladım. Dediklerini başımı sallayarak onayladım.
Kapıdan çıkmadan önce dönerek bana baktı.
''Çok iyi bir oyuncusun, sarışın. Güzel yerlere geleceksin.''
Sözleri karşısında gülümsedim. Medyanın yansıttığı gibi altın çocuk olmayabilirdi ama oyunculuğu hakkında yazılanlar yalan değildi. Ondan böyle bir iltifat duymak sevindiriciydi.
''Sen de demek isterdim ama sen zaten o yerdesin ve bunu biliyorsun.''
Küçük bir kahkaha atıp göz kırptıktan sonra kapıyı kapattı.
Provadan sonra Renas'a ne zaman buralara geleceğini sormak için elime telefonu aldım. Mesajı attıktan sonra gelen bildirimi açtım. Menajerimden gelmişti.
'Bu haltı nasıl temizleyeceğin hakkında bir fikrin vardır umarım' mesajıyla bir fotoğraf atmıştı. Fotoğrafı açmamla tüm dünyam başıma yıkıldı. Geçen akşam Renas'la piknik yaparken uzaktan çekilmiş bir fotoğrafın magazin sayfasından alınmış ekran fotoğrafıydı. Fotoğrafta yanlış anlaşılacak kadar yakındık.
Altında 'Tiyatronun altın oğlu Luca'nın gözdesi oyuncu Melina tatil arasında kameralarımıza yakalandı. Bu yakın anlardan sonra çiftimizi ne bekliyor?' yazılıydı.
Ellerim titremeye, gözüm dolmaya başlamıştı. Paniğin tüm vücudumu sardığını hissettim. İlk defa tamamıyla rahat ve kendim olmak istemiştim ama saklanma yerimde bile her şeyi mahvetmeyi başarmışlardı. Ortalıkta kendimi kaybetmemek için lavaboya doğru koştururken birine çarptım.
''Ayrılığımızın seni etkileyeceğini biliyordum ama bu kadar kendini paralamana gerek yok, sarışın.''
Luca'nın tanıdık şakacı sesini duyduğumda dayanamayarak ağlamaya başladım. Kolumdan tutup bir odaya sürüklemesine izin verdim.
''Hey, ne oldu?'' şakacı ses tonunun yerini endişe almıştı.
Bir yandan göz yaşlarımı silerken bir yandan da mesajı açmaya çalıştım. Luca'ya mesajı gösterirken hıçkırıklarıma engel olamıyordum.
Beni göğsüne çekerken ses çıkarmadım. Mesajı okuduktan sonra bir şey dememiş ağlamam kesilinceye kadar omzumu okşayarak beni sakinleştirmeye çalışmıştı. Ağzından çıkan ilk cümleye bu yıkılışa rağmen kahkaha atmadan duramadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Story
Short Story*they are the hunters we are the foxes and we run* Melina, kimsenin küçümseyici bakışlarına aldırmadan yılmamış ve sonunda hayaline ulaşmış tiyatro oyuncu olmuştu. Hayat sahnede olmak ve röportaj verme koşturmacasında geçerken her şey bir gün gelen...