2.BÖLÜM

46 9 6
                                    


Kısa bir süre içerisinde hissetiğim yoğun sıcaklığın ve hemen ardından akın eden soğuk bir dalga ile tamamen karman çorman olurken ne düşünmem veya hissetmem gerektiğini kestiremiyordum. Zaten bana her ne kadar uzun bir süre gibi gelmiş olsa da dört saniye kadar anca sürmüştü.

Sonunda tamamen kendime gelince gözlerimi yavaşça araladım. Ne göreceğim hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Etraf tıpkı korku filmlerindeki gibi kasvetliydi. Yarı karanlık olan havayla birlikte dört yanım hafif bir sisle çevriliydi. Ağzım açık bir şekilde korkuyla bir sağa, bir sola dönerken görebildiğim tek şey üç yanımda bulunan ve yaklaşık on beş metre boylarındaki çalılardı. Kafam karışmaya başlamışken elimde hissettiğim sertlik ile bakışlarım elime kaydı. Küçük bir kâğıdı sıkıyordum. Hızlı soluyuşlarım arasında kâğıdı bir çırpıda açtım ve merakla yazanları okudum.

"Eğer bu labirentten kurtulmak istiyorsan harekete geçmelisin ve labirentin ortasına ulaşmalısın. Unutma, tek çıkış yolu labirentin ortasındaki şans parası. Bol şans."

Kâğıdı elimde buruştururken gidebileceğim tek yöne baktım. Bu şaka falan mıydı? Kısa süreliğine düşünmeyi bırakıp yürümeye başladım. Daha önce hiç labirentte dolaşmamış olmama rağmen bildiklerime dayanarak ilerliyordum. Karşıma çıkan ilk dönüşten sağa dönerek adımlarımı hızlandırdığımda göğsüm hızla yükselip alçalıyordu.

İki dönüş daha yaptıktan sonra adımlarımı bir anda durdurdum. Karşımda çadırın içinde gördüğümüz paranın aynısından süzülüyordu. Tereddütle yaklaşıp elimi havaya kaldırdım ve derin bir bir nefes alarak paraya dokundum. Olacakları korkuyla beklerken kısa süre içerisinde ayaklarımın ucuna katlanmış bir kâğıt parçası düştü. Hızlı hareketlerle kâğıdı elime alıp açtım.

"İlk şansın; hayvanları sevdiğini biliyorum Jason. Peki ya ufak bir gorili?"

"Bu da ne demek oluyor böyle?" Ağzımdan çıkan soru ile kâğıdın üzerindeki yazıları tekrar okuyordum ki tam arkamdan gelen yüksek ses ile gözlerim sonuna kadar açıldı. Ağzımda biriken salyaları korkuyla yutkunup yavaşça arkamı döndüm. Devasa boyutu ile karşımda duruyor ve öfkeli bakışlarla bana bakıyordu. Sanırım, şimdi kaçma zamanı!

Saniyeler içerisinde arkamı dönüp koşmaya başladığımda gorilin peşimden koştuğunu anlamam uzun sürmemişti. Ara ara çıkardığı seslere korkup daha da hızlansam da ondan uzun süre kaçamayacağımı biliyordum. Karşıma çıkan ilk dönüşte tereddüt etmeden ve düşünmeden sola döndüğümde tüm labirentte tiz bir çığlık sesi yankılandı. Bu Mary idi.

Burada dönen şeylerin bir şakadan ibaret olmadığı gerçeği sert bir tokat gibi çarparken gözümden akan yaşa engel olamadım. Korkuyordum, hem de hiç olmadığı kadar çok korkuyordum. Hızla önce sağa sonra da sola dönünce şans parasını fark etmem uzun sürmedi. Eğer yanlış anlamadıysam paraya dokunduğumda ortaya çıkanlar tamamen şansıma bağlıydı ve şu an o paraya dokunmam gerekiyordu. Nefes nefese kalmış olmama rağmen koşmaya devam ettim ve kısa süre sonra işaret parmağım paraya değdi.

Önüme düşen kâğıdı aceleyle alıp yazanları okumaya koyuldum.

"İkinci şansın; umarım kılıç kullanmayı biliyorsundur."

Dev goril son dönüşten de döndüğü esnada gökten yanı başıma bir kılıç düştü. Daha önce hiç kılıç kullanmamış olmama rağmen tek çarem kılıcı alıp savaşmaktı. Gorile hızlı bir bakış attıktan sonra yerdeki kılıcı aldım ve bana neredeyse yaklaşmış olan gorile doğrulttum. Goril kükreyerek zıpladığında aynı zamanda kılıcım da havaya doğrultulmuş bir şekilde duruyordu. Saniyeler içerisinde kılıcın üzerine düşen goril, kılıcı bırakmamla önüme düştü. Verdiği kesik soluklardan ölüyor olduğunu anlamıştım ve tek yaptığım şey şaşkınlıkla onu izlemekti. Üzerime kanı bulaşmıştı. Dev goril son nefesini de verdikten sonra kendime geldim. Devam etmeliydim.

ŞansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin