Aradan iki hafta geçmişti ve Quidditch antremanları başlıyordu. James Quidditch kaptanıydı ve bu yıl Quidditch Kupası'nı almaya kararlıydı. Geçen sen kupa büyük bir farkla onların olmuştu ve o zaman Slytherin'lerin yüzündeki ifadeye bayılmıştı.
Her yılki gibi ilk başta seçmeler yapılacaktı. Ordelia'ya göre yılın en sıkıcı zamanı. Bu sene seçmelere Sirius ve Marlene kovalayıcı pozisyonu için katılmıştı. Ordelia önceki senelerden takımda olduğu ve mükemmel oynadığı için tekrar seçmelere girmesine gerek yoktu ama James onu da yanına gelmesi için zorla ikna etmişti. O bir Potter, napalım? İkisi de arkadaşlarının (ve kardeşlerinin) gelmesini istediklerinden öbür kişilere çok da şans tanımadılar. Ama güzel oynuyorlardı, ve onlar seçildi. Sirius'un kanında vardı zaten.
İlk maç Gryffindor - Slytherin maçıydı ancak daha iki ay vardı. Maçlar Kasım ayında başlardı. James seçmeleri bitirir bitirmez ilk gün sabahın 7'sinde -bu durumdan hiç memnun değildilerdi- takımı sahaya topladı ve herkes zombi gibi oynuyordu. Tek ayık olan James idi. Antrenmandan sonra James bütün takımı azarlayıp gitmelerini söyledi. ''Bir dahakine sabahın 7'sinde bizi antrenmana çağırma o zaman Potter!'' diye çıkıştı Sirius. ''Sen sus Black.'' Marlene ve Ordelia önden yürürken onlara kıkırdıyordu.
***
Zorlu ve bol antrenmanlı iki ayın ardından sonunda maç günü gelmişti. Tüm takım gururla büyük salona girdi. Kazanacaklarına o kadar emindiler ki. James onları çok iyi çalıştırmıştı. Vanity'nin de Slytherin'i az çalıştırdığı söylenemezdi. Anlaşılan rekabetli bir maç olacaktı.
Kahvaltı saatinden sonra insanlar standlarda yerlerini almaya başladı. Bazı veliler de gelmişti. Buna Walburga ve Orion da dahil. Büyük ihtimal Regulus için gelmişlerdir diye düşündü Ordelia ve pek umurunda olmadı. Sirius'a söylemekle bile uğraşmadı.
Maçın başlamasına dakikalar kala James son dakika motivasyon konuşmasını yapıp taktikleri tekrardan hatırlattı. Saat geldiğinde tüm takım süpürgeleriyle sahaya çıktı, rakip takımlar birbirlerine öldürecekmişçesine bakıyordu. Sonunda düdük çaldı ve maç başladı.
Maçın sunucusu Remus'tu. Maç çok çekişmeli ilerliyordu ve hala snitchi gören olmamıştı. Remus bir anda bağırdı. ''Ve Gryffindordan Black takımına 10 puan daha kazandırıyor!'' McGonagall ona bakınca ekledi. ''Sirius olan Black!'' Ve maç devam etti.
Snitchi ilk James görmüştü. James'i de Regulus takip etti. İkisi de çok iyi arayıcılardı o yüzden maçlarda kimin snitchi kapacağını tahmin etmek zor olurdu. (James normalde kovalayıcı biliyorum ama burda arayıcı sayın :) Genellikle James alırdı ama. ''Potter ve Black snitch için yarışıyorlar. Bakalım kim takımına 150 puan kazandırıp binasını yılın ilk şampiyonu yapacak!'' Ardından da kısık sesle ekledi. ''Yürü be Potter.'' McGonagall'ın yine ona ters ters bakmasıyla yüzü kızardı. Zira o en masumlarıydı.
''Acaba snitchi Black mi kapıyor?, derken Potter Altın Snitch'i yakalayıp takımını zafere sürükledi! Maçı Gryffindor - 270 Slytherin - 110 puanla Gryffindor kazanıyor. Yürü be Potter!'' Takımın zaferiyle Gryffindor, Hufflepuff ve Ravenclaw standlarından alkışlar yükseldi. James, snitchi havaya kaldırarak süpürgesiyle Slytherinlilerin önünden geçti. Bir Gryffindorlu ve de Potter olmak bunu gerektirirdi.
Sahadan ayrılırken alkışlar biraz bile olsa kesilmemişti. Yılın ilk maçı genelde Gryffindorun olurdu ve okul bu gürültüye alışıktı. Hatta James'in birinci sınıflara imza bile verdiği oluyordu.
Okula doğru ilerlerlerken Ordelia Regulus'u gördü. Pek neşeli gözüktüğüğü söylenemezdi. Maçı kaybeden kim neşeli gözükürdü ki. Sirius'un koluna dirsek attı.''Hey acıdı!'' ''Gelsene gidelim bir şunun yanına.'' Regulus onları gördüğünde daha da hızlandı, onunla beraber bizimkiler de. Okul başladığından beri onunla konuşmayı denemişlerdi ama pek başarılı oldukları söylenemezdi. Regulus'un illa bir bahanesi oluyor, kaçıyordu.
''Pışşt, Reggie.'' Arkasına bakmadan yürümeye devam etti. Ufak bir duraksadı bizimkiler. ''Ne istiyorsun bizden ya! Seninle konuşmaya çalışıyoruz ama sen inatla reddediyorsun yeter artık?!'' Regulus hiç düşünmeden ufak bir sırıtış attı. ''Hahah benle konuşmaya çalışıyorsunuz ha?! Keşke bir de evi terk etmeden önce konuşsaydınız da 2 ay boyunca işkence çekmeseydim değil mi? Asla umurunuzda olmadım. Siz gittikten sonraki her gün benim için işkenceydi. Bana ne yaptılar, yaptırttılar haberiniz var mı? Şimdi de gelip yüzsüz gibi 'Bizle hiç konuşmuyorsun Reggie.' diyorsunuz. Siz bana hiç mektup yazdınız mı, beni hiç merak ettiniz mi ki ben sizle konuşayım. Ben de en az sizin kadar Black olmaktan nefret ediyorum ve teşekkürler, sayenizde bütün okul bunları duydu!'' diye haykırdı ağlayarak, gerçekten olanları herkes duymuştu. En azından anneleri Slytherin maçı kaybeder kaybetmez okuldan ayrılmıştı. ''Reg biz bilm-'' Sözünü yarıda kesti Regulus. ''Demedim mi ben asla umurunuzda olmadım diye!'' Sonra da çekip gitti.
Sirius, Ordelia'yı oldukları yerden takımın oraya çekiştirirken ''Boşver onu, ergen daha. Birkaç aya toparlanır.'' diyerek keyfini yerine getirmeye çalıştı. Ordelia'nın tek yaptığı ise dolu gözlerle onun gittiği yöne bakmaktı. Tüm günü mahvolmuştu- süper. Ama moral bozmak yoktu, yılın ilk zaferini daha kutlamamışlardı.
Takımın yanına geri geldiklerinde Marlene Ordelia'yı alıp önden yatakhaneye çıktılar. Onları akşam bir parti bekliyordu ve morallerini oldukça yüksek tutmalıydılar. Onların arkasından da Lily geldi. Marlene ve Ordelia duştayken Lily ve birkaç kişi ortak salonu süslemeye başlamıştı. Duş Ordelia'ya iyi gelse de hala Regulus aklından çıkmıyordu. Ama tüm gününü onu düşünerek de geçiremezdi, değil mi?
(Bu Quidditch şeysini çok uzattım biliyorum ehem)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The 5th Marauder (Türkçe)
Fanfiction''Onu seviyor musun?'' ''Ne? Hayır, saçmalama!'' Sirius'un ikizi Ordelia'nın da olduğu bir Çapulcular hikayesi...