Hemen üstlerini giydiler ve aşağı yardıma indiler. Yılın ilk partilerinin özel bir havası olurdu. Özellikle şarkıları ve oyunları, mükemmel. (Halay çekmeyecekler bu arada ''D mi C mi?'' falan.) Birkaç saate süslemeler de bitti ve yemek hazırlıkları başladı. Yemek görevi her zamanki gibi Ordelia ve Remus'un başına yıkılmıştı. -normalde Peter'daydı ama Peter mükemmel ötesi ikna yeteneği ile bunu her zaman Remus'la Ordelia'ya kitliyordu- Görünmezlik pelerini ve Çapulcu Haritası'nı alarak mutfağın olduğu kata indiler. Bir kere pelerinsiz Mcgonagall'a yakalanmışlardı ve koca bir günlerini mutfağı temizleyerek geçirmişlerdi. Tam bir kabustu.
Ev cinleriyle iyi anlaşmalarının yararlarına pek dokunduğu söylenemezdi. Evet, yemekleri aşırmaları çok daha kolay oluyordu ama onları 'temizlik' gibi cezalardan kurtaramıyorlardı. Yine çoğu zaman aldıkları şeyleri aldılar. Kapkek, turta, pizza falan. Onlara basit bir uçurma büyüsü yaptılar ve hep birlikte -yiyecekler de dahil- pelerinin altına girdiler.
Tam her şey yolundaydı ve mükemmel ilerliyordu ki önlerine çok sevdikleri -gerçekten de seviyorlardı- McGonagall'ları çıktı. Harikulade zeki beyinleri sessizlik büyüsünü yapmayı unutmuştu ve büyük ihtimal durmadan söylendikleri için seslerini duyup gelmişti.
(Kadında da ne kulak varsa artık :D)
''Dedim ben sana durmadan söylenip söylenip durma diye.''
''Sen de ayağıma basıp basıp durmasaydın o zaman!''
''Off tamam kapa çeneni de başımızı belaya sokmadan sıyrılalım şundan.'' Daha ilk dönem bitmeden yeterince ceza almışlardı. Acı bir geçek daha.
''Sen konuştukça daha da dibimize geliyor farkında mısın?''
Ve evet, onlara iyice yaklaşmıştı. Bu o kadar da alışılmadık bir şey değildi. Şatonun en olmadık yerlerinde garip fısıltılar duymak. Son anda yan koridordan üçüncü sınıf bir Hufflepuff kızı çıkmıştı. ''Günün kurtaranı.''
''Profesör ben de tam size dönem ödevi için gelecektim.''
''Tabiki de Bayan Smith buyurun.''
O kıza ne kadar da çok şey borçlulardı. Hemen hızlıca -sessizlik büyüsünü de yaparak- ortak salona geri döndüler. ''Vay be hoş geldiniz! Biz de tam sizin cenazenizi planlamaya başlamıştık.'' Remus aradan girdi. ''İstersen bir daha Minnie'yle burun burunayken sana seslenelim de sen uğraş James!''
''İyi, atlatmışsınız bari.''
''Sen kapa çeneni hiç konuşma.''
''Aman iyi bir şey söyleyelim dedik onda da suçlu olduk.''
''Evet öylesin Peter o yüzden çıt bile çıkarma!''
Ordelia da söylenince Peter omuz silkti ve kenarda köşede abur cuburlarını yemeye devam etti. Yardım ettiği falan yoktu hani. Peter o.
**
Gryffindor partilerinin tek ve en önemli kuralı: 5. sınıfın altındakiler partiye katılamıyordu. Malum içki vardı ve içkinin yaş sınırı büyücüler için 16 idi. Herhangi bir içkiye 16 yaşından küçükler dokunamıyordu, Sihir Bakanlığı sağ olsun. Yani 5. sınıflar da içemiyordu ama McGonagall sınırı 5 koymuştu. O kadar da katı değildi canım. (love you minnie <3)
Partinin başlayalı daha 2 saat olmuştu ve bizim Çapulcular çoktan kafayı bulup geleneksel oyunları olan 'Doğruluk mu Cesaretlik mi?' oyununu oynamaya başlamıştı bile.
''Sirius sıra sende, doğruluk mu cesaretlik mi?''
''Cesaretlik tabiki.'' Kafası baya iyiydi.
''Remus'u öp, 15 saniye boyunca.'' Ordelia bilerek çok içmemişti, malum öğrenmek istediği birkaç bir şey vardı. Sirius, Remus'u mu seviyordu?
''Hemen.'' Çok büyük bir heyecanla söylemişti Sirius bunu. Remus'un suratının da kıpkırmızı kesildiğini fark etti. Domatese dönmüştü resmen çocuk. Gözleri parlıyordu. Bu durumdan hiç de şikayetçi değildi anlaşılan.
Gerçekten de 15 saniye boyunca -15'ten daha fazla bile olabilir, o kadar da ayık değildi- öptü onu. Remus da karşılık verdi tabiki. O sırada da bizim minik Çapulcular deli gibi alkışlıyordu. Bu ikisi arasında gerçekten bir şeyler dönüyordu. Dördüncü sınıftan beri farkındaydı bunun.
Saat biri geçmişti. İnsan sayısı yavaşça azalıyordu. Herkes dağılmaya başlamıştı. Sadece bizimkiler ve birkaç yedinci sınıf kalmıştı. ''Ben ayakta uyuyorum hadi size iyi geceler.'' Peter'ın söylemiyle James de atıldı. ''Dur beni de bekle be.'' İkisi birlikte yukarı çıktılar. Ardından Remus ve öbürleri de çıktı. Sadece o ve Sirius kalmıştı.
''Siri sana bir şey soracağım.''
''Hıhım?''
''Sen Rem- ya da boşver. İyi geceler sana.''
**
Kafası allak bullaktı. Ne düşünmesi gerekiyordu? Hiçbir fikri yoktu. Ne düşünmeliydi? Neyse ne. Bu düşüncelerden uzaklaşıp 2 gün sonraki dolunaya odaklanmalıydı. Remus'un en büyük kabusu. Bu iki gün boyunca onun neşesini oldukça yüksek tutmalıydılar. Her ne kadar mümkün olmasa da. Pazar günü Hogmeade'ten ona gidip birkaç bar çikolata almıştı. Hafta içi gitmeye çok zamanı olmuyordu şu lanet ödevlerden dolayı.
***
Ve o gün sonunda geldi. Görünmezlik Pelerini'nin altında Bağıran Baraka'ya doğru ilerliyorlardı. Zorlu bir gece olacağa benziyordu. Remus'un neşesi pek de yerinde değildi. Dolunayda asla yerinde olmazdı zaten. Oraya vardıklarında hiçkimse tek kelime dahi etmiyordu ve Sirius sadece Remus'a bakıyordu. Sadece bakıyordu endişeli gözlerle. Gözünden endişe ve korku fışkırıyordu resmen. Onu daha önce hiç böyle görmemişti. İlk ve tekti.
Sonrasında başladı dönüşüm. Tüm oda onun çığlıkları ile çınlıyordu. Ne kadar acı çektiğini çok rahat anlayabiliyordunuz. Bizimkiler hemen ardından animagus hallerini aldılar. Tamamen dönüştüğü gibi hemen dışarı fırladı Remus. Uzun, koşuşturmalı ve yorucu bir geceydi. En kötüsü ise, James yaralanmıştı.
Dolunay biter bitmez ikisini de hemen hastane kanadına taşıdılar. Madam Pomfrey onların geldiğini görür görmez ayaklandı ve hemen yanlarına koştu. Remus'un çok önemli bir yaralanması yoktu, ciddi olan James'inkiydi.
(Kusura bakmayın uzun süredir bölüm gelmiyordu. Motivasyonumu kaybetmiştim azıcık.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The 5th Marauder (Türkçe)
Fanfiction''Onu seviyor musun?'' ''Ne? Hayır, saçmalama!'' Sirius'un ikizi Ordelia'nın da olduğu bir Çapulcular hikayesi...