erguvan hikayesi RENK VE SES (gözümü kapayınca)

9 0 0
                                    

Erguvanlar açmış... erguvanlar açmış mı?... Olsun erguvanlar açmış.... Eski derenin yamacında   bi ev vardı, çok eski değil.. aslında biraz daha yukarıda daha eski bi şey vardı, bi.... Köşk.. denebilir mi bilinmez, ahşap evdi.... Kirişlerin payandaları arası kerpiçle örülmüş, muhtemelen Ermeni bi usta yapmıştır, ya da Ermeni ustalar, ....Laz marangozlar da vardır aralarında, kış sezonu memlekette iş çok, yazın tekneler açılır artık, elinde işi uzamışlar kalır, fırtınada kim kalacak diye bekleyenler kalır, parası yetelik olanlar kalır, boşa çıkan ustaların çoğusu gelir İstanbul'a konak yaparlar.... Evin arka bahçesi mağara gibi yamaca gömülür, yamacı kesip düzeltmişler, adam boyu kalın, taştan bi istinat, üstüne heyelan açısını yine kesmişler, taş istinat yanlara dönüyor, arkası iki yanı U yapıyor, ne yapmışlar bilir misin, erguvanları taş istinatın arkasına döşemişler basmış gitmiş yukarı arada belki çok sonradan gelmiştir, İzmir sarmaşığı da var.. İki buçuk kat konak varken bile, hatta ... karşıdan bakınca sağ yanına düşen ıhlamur ağacı enlenip etlenip üstelik konağın iki buçuk katını aştığı halde ... yayılmış, yamaca yaslanmış Erguvan...... heeeppsini aşıp yamacı yukarıyııııı  tuuuutmuştu... alttan uzaktan bile! nerden bakarsan yamaca yaslanmış Erguvan hallice konağın üstüne, arka bahçeyi hepten örtmüş, üstüne düşmüş gibi, hatta ön bahçede ıhlamurun da üstüne düşmüş gibi, şöylece ıhlamur pek yüksek, yanınca sıralanmış, arasında güllere yer açmış meyve ağaçları ve evin rüzgarlığının önünde yerleşmiş asma çardağı dahil bir yuva açmış, hayat boşluğu yapmış gibi, daha uzaktan bakınca ise tam tersine konağın üstünden yamaç yukarı sarmış değil de yamacın tepe düzünden aşağı sarıp konağın üstünden, ıhlamurun da üstünden aşıp tepelenip oradan yamacın deresi üstüne sarkmış biraz gayret etse de derenin suyuna belini verebilecekmiş gibi saldırdığını sanabilirdiniz ! Altta derenin küçücük halicinden yanınca kıvrılıp, sonra bir yerde dereyi kendi eğiminde bırakıp erguvanın karşı yakasından tepeye tırmanan eski patika, sonranın kesek taşlı şosi 'si, şimdilerin! gevşek asvalt yolu ..boyunca yürüyerek, eskiden çok eskiden, sonraları eşek katır sırtında, bazen yine de eşeğin katırın yanınca yürüyerek..... derken bugün dumanlı motorla yukarı tırmanırken.. o kadar enli yüksek olmamasına rağmen şimdi önündeki ahşap konaktan geriye sadece taş temelleri ve arasında aşağı tek kat soğukluk bodrumuna inen yine taş merdiveni kalmış olduğu halde az yüksek kalın taş istinadın dibinden kimbilir aşağıda derenin altına kadar kökünü sarmış Erguvan. karşı yakanın tamamını esir almış. obanın üstüne çökmüş. bulut gibi....... Haaaakim.. ama hafiiiff... veeee naiiiiif... üstündeki güneşi, havayı rüzgarı, yağmuru kar, doluyu, hem seçerek hem süzerek, sadece yaşatmak için, sadece 'çok şükür' denilsin diye bütüüüün yamaca, toprağa, toprağın üstündeki her bitkiye, hayvana, hatta gök ile yerin arasında gidip gelen kelebeğe,kuşa,kendisi,lütfedermiiiiiş            gibi...... öyle huzurla. bakarsın.... Üstelik ilginçtir, çiçek açmadıysa bile ve kışın yaprakları dökülmüş olsa da....işte heeeeep buraların sahibi. bu yamacın sahibi., hatta altından köklerini salıp geçirdiği derenin sahibi. karşılıklı iki yamaç tepenin sahibi. örttüğü toprağın sahibi. iki yamacın üstündeki göğün sahibi. derenin uzaktan gelip geçip döküldüğü denizin boğazın sahib., derenin sahibi değil o gelip geçiyor, ama belki derenin gölgesi.... Sahip değil de sanki her şeyin bir bekçisi....... Orda hep duruyor.....BEKÇİ......

İŞTE BU............................ERGUVAN.........

Dere eski dere, artık akmıyor, yağmur yağdıkça sel gelir ama, altta düze indi mi orası pek su tutmasada hep nemlidir, hep çürük çürük kokar, orada kimsenin adını bilmediği bir sürü saz, diken, ot, diyemeyecek daha geniş yapraklı çeşit bitkiler, çiçekler ama çayır çiçekleri değil,ki, pek güzel bir koku yok, öyle arada kalmış... belki üç beş fare, sıçan, belki bir iki kirpi, lağımdan bıkmış bazı yılan kaçkını, eski zamandan üç beş yumurta kaçırabilmiş uçan ya da sürünen bazı böcek, yaprakların taşların arasına yuva örmüş illa ki bazı örümcek... işte çok küçük bir flora... şehirli diyemeyeceğimiz, azıcık kopabilmiş bir flora ve fauna.... Yine de var... eski birkaç konak yıkılıp izini yitirdikten ve onların bütün bahçesi bostanı ekilmeyi terkettikten sonra... epeyce sonra, birkaç memleket kaçkını işte şu nemli çürük düzlüğün çevresine birkaç gecekondu yapmışlar, ama Allah'ın işi, belki de işte sıradışı bir gayretiyle tepeden aşağı en inatçı ayrık otu gibi yerleşip tepeyi tutan, kimbilir Allah'ın bilmediğimiz bir sevgili kulu olmuş şu erguvanın hatrına... bu konducular pek sefil, uyanıklıktan pek yoksun, öyle içine kapanmış daha memleketin ezikliğini üstünden atamamış o birkaç konduyu - çok güzel sevimli fakat şehrin gelişme iştahına ihanet ederek öylece tek katlı bırakmışlar... her birinin kesinlikle çatısı yok, düz toprak dam gibi, sanki burçak tarlaları var, oraklayacaklar, getirip bu çatılara serip kurutacaklar, döven mi dövülecek ?.. yok ... bunlar tarlacı değil bahçeci... küçücük bahçeleri var.. eski bostanların daha geniş düzlerine yayılmayı akıl edememişler ama önü sağı solu arkası azıcık biber hıyar domates, sırık fasülye, belki kabak, belki kırağı çalacak koca patlıcan, ekmeye uygun küçücük toprak. İhtiyar nene, yaşını almış gelin, okumaya meraklı ama evlensin diye beklenen bazı genç kız, bi de bir iki kız tavlamaya yamacın iki ardına kaçmaya hep meyilli az delikanlı erkek çocuk..... ....yaaa.. nasıl oldu da onca dağı tepeyi yağmalayan kumarbaz çeteler bu arayı uzak gördüler?... var bir hikmeti...?  üstelik ...sel sularının boşaldığı küçücük haliç etrafı da tamamen bakir... sahilden gıdım gıdım uzana uzana Karadeniz'i arayan yol yamacın arka bir yerinden kıvrılıp sahili terketmiş .. döne dolana öteki yamacın bile çooook arkalarından... çok şükür biiiiir türlü boğazın yamacını bulamadan .. orman içinde dolanıp duruyor... gidecek hedefini bile kaybetmiş oralarda... aman çok şükür.... Erguvan.... Sen olmasaydın çoktan.. belki daha Ermeni ustaların konaklar diktiği çağda, denizden midyeli kapkara çürük kil katıklı kum çıkarmayı, Avrupa'dan parça parça gelen dağınık kazanlarda pişirilmiş çimentoyla karıştırıp beton karmayı öğrenmiş uyanık amelelerin kondu apartıman diktiğini görürdük...buralarda..... güneye doğru indikçe ve biraz daha kuzeyde üstü üstüne çok yamaç var... dereleri lağım kanalıyla birleştirilmiş... konağının temeli üstüne apartuman dikilmiş...... Erguvan Olmasaydı !

RENK VE SES )gözümü kapayınca)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin