Minho'dan
Arabaya bindiğimizde ikimiz de sessizdik, hyung sürücü koltuğunda otururken o kadar gergindi ki nefes bile aldığından emin olamadım.
Kafamı koltuğa yaslayıp hyungu izledim. Dün gece yoğunlamasına çok fazla düşünmeme rağmen kafamda oturmayan bir sürü şey vardı. Bugün hepsini çözmeyi planlıyordum.
"Bana bakmayı kesecek misin Minho?"
"Nefes alacak mısın sen de artık? O kadar gerginsin ki dokunsam darmaduman olacaksın."
Nefesini verip arabanın camını indirdi. Yüzüne vuran rüzgarla kirpilerini kırpıştırıp tekrar yola odaklandı. Saçları uçuşuyordu şimdi.
Önüme dönüp gittiğimiz yolu izledim, şehir merkezinin dışına çıkmıştık bile. Nereye gidiyorduk bilmiyordum ama hyung bizim için en iyisini seçecekti, bugüne kadar sırtımı hep ona yaslamıştım ne de olsa, şu anda da olduğu gibi yani.
"Geldik."
Arabadan inip Chan hyunga baktım, önüme geçip büyük adımlarla çamların yanına ilerledi. Bir ağacın dibine oturana kadar onu takip ettim ve ben de önüneki taşa oturdum.
Kendimizi hazır hissedene kadar çıt çıkarmadan gölü, ördekleri, gökyüzünü izledik.
"Hyung-"
"Minho-"
İkimiz aynı anda konuşunca tebessüm ettim. Bana karşılık verdiğinde "Konuş lütfen." Deyip ona müsade ettim.
"Konuşsak mı artık diyecektim zaten. Anlatman gereken şeyi merak ediyorum."
Ciğerime hava doldurup konuşmaya hazırlandım. En son ne zaman bu kadar gerilmiştim doğrusu?
"Ben, dün senin itirafından sonra çok düşündüm. Gerçekten çok fazla düşündüm ama kafamdaki bazı şeyleri oturtmak o kadar zordu ki beceremedim."
Anladığını belli eder gibi kafa salladı.
"Eğer bana güvenip anlatırsan beraber çözebiliriz Minho."
"Hyung, nerden başlasam bilmiyorum, kafanı karıştıracak kadar çorba da yapabilirim anlatırken bu yüzden kusura bakma."
Gözlerine baktım direkt olarak. Bana güvenebilirsin diye bağırıyordu adeta.
Sana kendimden daha çok güvendiğimi ne kendime ne sana itiraf edebilirim ama...
"Sana olan hayranlığımı biliyorsun hyung, öpücükten sonra bu hayranlığın sıradan olup olmadığını çok kez sorguladım, eğer beni sevseydin..."
Nefes alıp verdim derince. Ellerimi saçlarımdan geçirip tekrar devam ettim konuşmaya.
"Eğer beni sevseydin dünyanın en değerli şeyiymişim gibi hissettirirdin diye bile düşündüm."
Chan hyungun suratına bakamıyordum ama konuşamamasından, ellerini sürekli hareket ettirmesinden anlamıştım çok fazla şaşırdığını.
Evet hyung, ben de inanamıyorum kendime.
"Sarhoş olma yalanından sonra ciddi bir şekilde seninle konuşmama kararı almıştım ama sabah kasığındaki morluğu görünce, içimde bir şeylerin ezildiğini hissettim hyung, eğer sadece hayranın olsaydım senin canın acıdığında benim gözlerim dolmazdı, değil mi?"
Hyung bir şeyler söyle yalvarırım...
"Sabah seni öptüm çünkü emin olmak istedim, gerçekten ne hissettiğimi anlamam gerekiyordu."