Sabah yine erkenden uyanmış, gözlerim yarı kapalı bir halde kendime kahvaltı hazırlıyordum. Osamu kahvaltı yapmadan çıkmıştı. Son zamanlarda durumu hoşuma gitmiyordu. Evden erken çıkıp geç geliyordu. Normalde, okulda farklı bölümlerde de olsak sık sık buluşurduk. Ama artık bunu da yapmıyor, kendini benden ve diğer her şeyden uzaklaştırıyordu. Sorununun ne olduğunu tahmin edebiliyordum. Tanıdığım Osamu başka bir şeyi böylesine içine atıp umursayacak bir insan değildi. Bu yüzden ona zaman vermek istiyordum: kendine gelebilmesi için.
Son günlerde pek iştahım yoktu. Hazırladığım hafif kahvaltıyı bitirdikten sonra acele etmemeye özen göstererek masayı temizledim. Ceketimi ve içinde kıyafetlerimin olduğu çantamı alıp evden çıktım.Hala yorgun hissediyordum. Sabahları okul ve geceleri iş beni bezdiriyordu. Sahne sanatları fakültesindeydim bu yüzden bedenim dans provalarından dolayı gereğinden fazla yoruluyordu. Bir de Osamu yüzünden iki haftadır okula toplu taşımayla gitmek zorunda kalıyordum çünkü araba ile okula beni beklemeden gidiyordu.
Otobüse bindiğimde telefonumdan rastgele bir müzik açtım. Birkaç şarkı değiştikten sonra dün gece bardaki adamın söylediği şarkının sesini duyunca gülümsedim. Bu, onun sesini ilk duyduğumda- hayır, onu ilk gördüğüm anda hissettiğim duyguyla aynıydı. Bu tatlı karmaşa bana hiç de yabancı gelmiyordu. Neyse ki yol çok uzun değildi ve düşünürken uyuyakalmadan okula vardım.
Salona girdiğimde henüz çok az kişinin geldiğini fark ettim. Erken gelen yedi kişinin arasından ise sadece biri çalışmaya başlamıştı. En büyük rakibim diyebilirdim sanırım? Aynı zamanda en yakın arkadaşım. Beni görünce pozisyonunu bozup neşeyle sırıttı ve bana doğru koştu.
‘’Bugün müzikal için seçmeler var. Nasıl hissediyorsun? Ben aşırı heyecanlıyım!’’
‘’Sana da günaydın Hinata…’’
Yüzündeki heyecan solmadan omzuma yumruk attı.
‘’Üzerinde ölü toprağı mı var senin ne bu hal? Kendine gel yoksa ben kiminle yarışacağım?’’
Gülümsememe engel olamadım. Bu benim neşemi yerine getirmeye yeterdi.
‘’Benden başka birine rakip gözüyle bakmaya başladığın vakit seni yendiğimin resmidir. O yüzden daha sıkı çalışsan iyi edersin, Sho.’’
‘’Sen önce kıyafetlerini giy şapşal. Seçmeler başlayana kadar sadece bir buçuk saatimiz var. Aylak aylak oturmayı düşünüyorsan orası ayrı tabii.’’
Göz kırpıp benden uzaklaşırken yüzümü buruşturup onun taklidini yaptım. Arkası dönükken sanki ne yaptığımı görmüş gibi bana bakmadan eliyle hareket çekmesine göz devirip kabinlere ilerledim.
Ülke çapında bir müzikal düzenlenecekti ve bu bizim gibi öğrenciler için tanınma konusunda çok iyi bir fırsattı. Onlarca öğrenci arasından seçilecek olan otuz kişiden biri olabilir miydim? Bence olabilirdim. Çok çalıştığımı biliyordum ve emeğimin karşılığını almak zorundaydım.
Salona geri dönüp ısınmaya ve esnemeye başladım.Shoyo çalışırken diğerlerinin oturup telefonlarıyla ilgilenmelerini anlayamıyordum. Ne için burada olduklarını bile biliyorlar mıydı ki?
Shoyo ile uzun bir süre ezberimizde olan hareketleri tekrar ettik. Salon artık sakin ve sessiz değildi. Tanıdığım veya tanımadığım birçok yüz buradaydı. Her biri ısınmış; seçmelerin yapılacağı salona doğru geçmeye başlamışlardı.‘’Biz de gidelim hadi…’’
Yanımdaki, yerinde duramayan ve sürekli hareket eden Shoyo’ya bakıp gözlerimi devirdim. Onun kadar heyecanlı değildim sanırım. İçimde tuhaf bir rahatlık vardı. Sonunda ders hocası yanında birkaç kişiyle birlikte salona girdiğinde gördüğüm kişiyle yanaklarımın ısınmaya başladığını hissettim. Heyecanlı değilim mi demiştim ben? Dilimi ısırmak istiyordum. Şaşkınlıkla sonuna kadar açtığım gözlerimi sahnenin köşesine geçip viyolonseli eline alan kişiden ayıramıyordum. Gözlerini bana çevirdiğinde hareketsiz kaldım. Düşünmeden edemedim: Burada ne işi vardı?
Adımlarımı ona doğru yönlendirmiştim ki kolumdan tutulunca durdum. Shoyo gözlerini benim bakakaldığım yerden çekip bana döndü.‘’Seçmeler başlayacak şimdi, nereye gidiyorsun?’’
Bakışlarımı zor da olsa ondan ayırıp Shoyo’nun beni çekiştirmesine izin verdim.
Hoca herkesin geri çekilmesini istedikten sonra kısa bir konuşma yaptı ve ardından yanındaki jüri olduğunu düşündüğüm diğer hocalarla birlikte sahnenin karşısındaki yerlerini aldı.
Katılımcıların isimleri sırayla okunmaya devam ederken yüzümde saçma bir gülüşle etrafımda küçük daireler çiziyordum.‘’Az önce çok rahattın. Ne oldu birdenbire, vakit yaklaştıkça heyecan mı bastırdı?’’
İsmimin telaffuz edildiğini duyduğumda bir anlık yerime çakılı kalsam da Shoyo’nun sırtımdan itmesiyle harekete geçip sahneye çıktım. Salonda pek kimse yoktu. Zaten beni heyecanlandıran şey de bu değildi. Yüzümü sola çevirip köşede birkaç kişiyle birlikte enstrümanların başında otururken alnına düşen hafif kıvırcık saçlarına baktım. Kalbimin ortada hiçbir şey yokken neden bir anda böylesine hızlandığını anlamıyordum. Yüzüme sıcak bir gülümseme yerleştirdim. Onun maskenin altından gülümsediğini sanmıyordum. Bakışları hala gözlerimdeyken arşeyi yavaşça tellere doğru hareket ettirdiğini fark edince derin bir nefes aldım ve kulağıma ulaşan müziğe ayak uydurmaya başladım. İçimdeki heyecan azalsa da hala tam anlamıyla bitmemişti. Ancak şu an umurumda olan tek şey, o adamın karşısında onun müziğiyle dans ediyor olmanın verdiği hazdı. Epey uzun zamandır dans ederken ilk defa böyle huzurlu hissediyordum. Onun için dans ediyor gibiydim. Sanki onun notaları etrafımı hava gibi sarmıştı ve ben sadece dans ederek nefes alabiliyordum. Bu duyguyu sevmiştim. İçimdeki masum heyecanla adımlarım sahneyi dolaşırken tek istediğim onunla nefes almaya devam edebilmekti.