Dün başımdan garip bir hadise geçti. Hastanede çalışalı bir sene olmak üzereydi. Bu stresli ortamda daha fazla vaktimi ziyan etmeyip istifa dilekçemi vermek için koridorda yürürken dün sokakta rastladığım kişiye denk geldim. Içimde bir kıpırtı oluştu. Nitekim korktuğum başıma geldi. Esmer, uzun boylu, deri ceketli adam yanıma sokularak:
''Ortopedi polikliniği kaçıncı katta acaba?''
Karşımda biraz ciddiyetsiz tavırla yüzüme bakıyordu.
''2. Katta'' dedim.. Teşekkür bile etmeden döndü gitmeye yöneldi. Sonra içimden gelen bir sesle düşünmeden laf attım.
''Hasta kim?''
Şaşırmış gibi yöneldi ve;
''Annem.'' dedi sadece.
''Geçmiş olsun.'' diyebildim biraz sessizce. Içimde müthiş bir his vardı ve 2 kez karşılaştığım bu kişiyi bu gözleri tanımak istiyordum. Kafamı çevirerek biraz utançla hızlıca yürümeye başladım. Kafamı toparlayıp istifa dilekçemi vermeye gittim. Son zamanda idaredeki yöneticilerle yaşadığım sıkıntılardan dolayı dilekçeyi hiç düşünmeden kabul edicekleri ve burdan kurtulacağım muhtemeldi.
Ve öylede oldu. Eşyalarımı toparladım nöbet arkadaşlarımla vedalaştım. Içimde bir burukluk oluştu haliyle. Ne olursa olsun insanları iyileştirmekti benim görevim. Bu düşüncelerle ilerlerken saat geç olduğu için taksi çağırmayı otobüsle gitmemeyi tercih ettim. Çağırdığım taksiyi beklerken yine onunla karşılaştım. Hastanenin önünde sigarasını yakmış düşünceli bir şekilde dışarıyı izliyordu. Uzaktan izliyordum. Sabaha kadar izleyebilirdim. Beni ona çeken bilmediğim bir şey vardı. Şeytan tüyü!
Beni farkettiğini farkettim. Yanıma doğru yaklaştı ve sigara paketini uzattı. Bağımlısı değildim arada bir içerdim o yüzden geri çevirmedim.
Sigaramı yakmak icin çakmağı ağzıma doğrulttu. Yanan çakmağın ışığıyla aydınlandı yüzümüz. Göz göze geldik ve içimde bir şeyler tekrardan kıpraştı.