0.2

91 14 28
                                    

Nakamoto Yuta

Sabah erkenden kalkıp şirkete gittim. Kahvaltı yapmamıştım bu yüzden girişte kendime sert bir kahve alıp toplantı odasının katına çıkmak için asansöre bindim.

Kata çıktığımda elimdeki kahve yarıya gelmişti bile. Hemen bitmesini istemediğim için gerisini sonraya saklamaya karar verip film camlı kapıdan içeri daldım.

Toplantı masasının ucunda menajerim yanındaki sandalyede ise tanımadığım bir adam oturuyordu. Benim girdiğimi görünce ikisi de bana döndü. Menajerim heyecanla ayağa kalkarken yanındaki adamla gözgöze gelmiştim. Bakışları baygındı.

"Yuta! Hoş geldin. İşte, sana bahsettiğim tur menajerin Kim Doyoung."

Kim Doyoung? Yabancı mı?

Şaşırdığımı belli etmemek için mimiklerimi kontrol altına aldım. Bu sırada Doyoung da ayağa kalkıp hafifçe eğildikten sonra elini sıkmam için uzatmıştı. Tereddüt etmeden uzattığı eli tuttum ve hafifçe sıktım.

Menajerim omuzlarımdan tutup beni az önce kalktığı koltuğa doğru sürüklemişti. Masanın en başındaki yerimi almış ve menajerimi izlemeye başlamıştım. Daha toplantı saati içerisine girmemiştik ama muhtemelen zaman kaybını önlemek için temel şeyleri anlatmaya başlamıştı. Önceliği yeni menajerimi tanıtmaktı. Önümdeki projeksiyondan Doyoung'un bilgilerinin yazılı olduğu sayfayı duvara yansıttı.

"Kim Dongyoung. Fakat kendisine Doyoung denilmesini tercih ediyor, böylesi telaffuz bakımından daha kolay olduğu için. 1 Şubat 1996, Güney Kore doğumlu. Benim aksime yaşlarınız oldukça yakın, iyi anlaşacağınızı düşündüğüm başka bir nokta daha..."

Evet, yaşlarınızın yakın olması bir bakımdan iyiydi fakat menajerim daha önce ondan bahsederken kendisinden daha tecrübeli ve bilgili olduğunu söylemişti.

Kafamdaki düşünceleri kenara bıraktım. Önyargılı davranıyorum ve bu bana göre bir hareket değildi. Dinlemeye devam ettim.

"... Asya dillerinin çoğuna hakim İngilizce de biliyor bu yüzden sana tur sırasında benden daha çok yardımcı olacaktır. Asıl önemli nokta da bu zaten, değil mi?"

Soru sorduğundan ya da onay aldığından değil de olayın önemini vurgulamak için kurmuştu o son cümleyi. Gözleri aklımı başıma almamı emrediyordu.

Göz ucuyla Doyoung'a baktığımda oturduğu deri, dönen koltukta hafif yayılmış, kasıntı bir pozisyondan kaçınmıştı. Mavi, çizgili gömleğinin kollarını dirseğine kadar katlamış, kolundaki pahalı saati ve takım olduğunu tahmin ettiğim ince bilekliği göze çarpıyordu. Düz siyah saçları, kaşı ve gözünün arasında bir yerde bitiyordu. Üzerinde hiçbir işlem yapılmadığını belli edercesine kafasını çevirdikçe dalgalanıyordu.

"Doyoung'a senin hakkında neredeyse her bilgiyi verdim Yuta, oradaki dosyada yazıyor." Doyoung'un önünde duran büyük dosyayı işaret ederek konuştuğunda dikkatimi tekrar menajerime çevirdim.

Dosyaya anlık bakış attığımda hafiften gülmüştüm. Sanki önemli bir iş adamıymışım gibi bilgilerimin yazdığı koca bir dosya vardı. Halbuki dümdüz bir insandım.

"Birbirinizi tanımak için bolca vaktiniz olacak bunlardan prosedür gereği bahsediyorum." İkimiz de kıkırdamıştık.

Menajerim elindeki kumandayla diğer sayfaya geçtiğinde tekrar dikkatimi topladım.

"Turun Japonya'dan başlayacak, bu sefer gitmediğin bir kaç şehir daha eklendi. Toplamda kırk konser alanı hazırlandı, ayrıca başkentler ve bazı şehirlerde de imza etkinliğin olacak. Tur üç buçuk ay sürecek ve gittiğin her şehirde gezmen için sana hak tanıdık. Rahat hissetmen için."

Sweater Weather | doyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin