GY - Giriş

289 20 14
                                    

Tarih: 22.05.14 Perşembe

Sevgili gereksiz yere yazdığım günlük;

Bugün kaçıncı yazışım sana bilmiyorum. Ama sonunda bu işkence bitiyor. Ben iki hafta içinde bu lanet yeri terk edip gideceğim.

Buraya gelmeden önce söz verdiğim bi grubum vardı. Bu tımarhaneden çıkıp gittiğim gün, işlerimi hallettikten sonra onların yanına ulaşacağım. Neredeyse bir senedir bana mesaj atan dostlarım da vardı atmayanlarıda. Sadece birkaç kişi biliyordu benim bu iğrenç yerde olduğumu. Her perşembe kızlar, pazartesi günleri de erkek arkadaşlarım gelirlerdi. İstisnasız her gün de Buğra. Geldiğinde hep bir buket papatya ile gelirdi. Papatyalar hep en sevdiğim çiçek, Buğra Atahan da hep en sevdiğim kişi olmuştur bu güne dek. En sevdiğim ve hep seveceğim kişi..

Şuan bu lanet deftere zorunda olduğum için yazıyorum. Benim deli doktorum (!) Samet Öztürk sayesinde. Terapiler filmlerdeki gibi olmuyor. Kesinlikle olmuyor! Her söylediğime "Hı hı."  diyerek not alan bir doktora razı iken neden hep tersi çıkar ki? 

Lanet olası süreçten biraz bahsedeyim. Bu süreçte her gün ana yemek gibi günde üç öğün yazıyorum. Silgi kullanmadan ve karalama yapmadan, bembeyaz yaprakları olan bir deftere yazıyorum. Son iki gün içinde bir iki kez yazmadım. Doktorum ile konuştuk ve yazmak istediğim zaman yazacabileceğimi söylediği zaman sevindim diyemem. Ama üzerimden bir yük kalktığını söyleyebilirim.

Neredeyse bir yıldır, -zorunlu da olsa- yazmaya alışmıştım. İçerimde tuttuğum göz yaşlarımı, kalemin mürekkebi ile bembeyaz sayfaya akıtarak, dışarıya atıyordum. Buraya gelmeden önce yaşadıklarımı unutmaya başlamıştım bile. Kendime nasıl zarar verdiğimi. Unutmuştum işte. Sezen Aksu'nun '' Unuttun Mu Beni''si dramatik bir tonla aklıma geldiğinde gülmemeye çalışarak dişlerimi dudağıma geçirdim. Kimseyi güzel (!) kahkahalarımla rahatsız etmek istemezdim şu saatte. 

Can'ı, Berk'i, Serkan'ı, Selin'i ve Pelin'i düşündüm. Buraya gelmeyi sırf onlar istediği için kabul etmiştim. Her hafta gelseler bile tekrar tekrar özlüyordum dostlarımı. Bensiz eksik olan grubu düşündüm sonra. Ben olmayınca eksik olan Buğra'yı. Bana hep ''bücür'' diye seslenen Serkan'ı, Selin'le Pelin'in tartışmalarını,  Berk'in ''Mavi Kuşum'' dediğimde çıkan gamzelerini, Can'ın iğrenç, berbat olan esprilerini düşündüm. Ama bazılarında gözlerimden yaşlar gelene kadar güldüğüm oluyordu. Bütün iğrenç anlarımın olduğu Can'ın telefonunu kaplayan fotoğraflarımı hatırlayıp, gülümsedim.

Onlar benim Gökyüzümdeki Yıldızlarımdı. Göremesem de yanımdalardı.
Beni yanımda olmasalar bile mutlu edecek dostlara sahiptim. En önemlisi de bu değil mi zaten? Onlar olmadığı zaman bile hatıralar sayesinde gülümseyip, kahkaha atabiliyordum. Gözlerimde barınan su'cuklar bağımsızlıklarını ilan etmeden dişlerimi göstererek sessizce kıkırdadım. Ve gözlerimi yavaşça kapatmaya hazırlandım. 

***

Saatin gece yarısını çoktan geçtiğini gören Asya, tükenmez kalemini defterinin arasına koyup, kapağını kapattı. Çalışma masasından kalkıp ağır adımlarla yatağına doğru ilerledi. Taş zeminde yürürken ayağı soğuğa karşı ısısını korumaya çalışıyordu. Etraf sessizdi, karanlık gecelerde her zaman olduğu gibi. 

Çekmecesinin içinden, siyah beyaz bir fotoğrafı çıkarttığı zaman yatağına girdi Asya. Üzerini örtmedi, çünkü üşümeyi seviyordu. Soğuğu seviyordu. Sırf soğuğu sevdiği için yazın dışarıya çıkmaz, eski evlerindeki klimanın karşısında otururdu yaz boyunca. Çay koydurururdu, kahve koydururdu ama soğumadan içmezdi.Sıcak çikolatayı bile soğuk içerdi O. Annesinden kalmış güzel alışkanlıklarındandı bunlar. 

Bir de iki yastıksız uyuyamazdı Asya, birine kollarını sarar diğerini de bacaklarının arasına koyardı. Daha sürüsüyle alışkanlığı vardı Asya'nın. Bütün bir gününü alırdı mesela anlatması. Çok konuşurdu çünkü. Ama babası hakkında soru sorulduğunda, yüzü düşer, susardı. 10 yaşındayken tatilde tanıştığı Buğra'dan başkasına anlatmamıştı babasını. Anlatamamıştı ya zaten. Başkasının önünde ağlamamak için kendini sıkması da en kötü huylarındandı bir de. Herkese ne kadar güçlü olduğunu gösterdiğini sanardı, saf Asya. Sadece gardını Buğra'nın yanında indirebiliyordu. 7 yıllık bir geçmişleri olduğu nedeniyle, abisi gibi görürdü Buğra'yı.

Kilitli olan kapının deliğine anahtarın girmesi ile odaya ışık doldu. Görevli bayanın sessizce odaya girmesi ile Asya'ya bakıp kıkırdaması bir oldu. Başucundaki koyu lacivert pofuduk balığına sarılmış, bir eliyle kağıt parçası ve bi fotoğraf tutarken uyuyakalmıştı. Başının altına koyması gereken ama koymadığı yastıklardan biri yere düşmüştü. Kadın sessiz olmaya çalışarak, yastığı aldı ve yatağın bir ucuna koydu. Başının altına koysa, kafasında bulacağı için kenara koymayı tercih etmişti. Görevli bayanın, gözlerinden anlaşılmayan bir duygu geçti ve Asya'nın alnının ortasına seslibir öpücük kondurdu. Üzerini örtmeden arkasını döndü. Masanın üzerindeki dolaptaki deniz kokusunu bir iki kez art arda fıslattı odaya. Derin nefesler alıp vererek, yerine koydu. Arkasını bir kez daha dönerek, demir kapıyı çekti. Demirin betona sürtme sesine aldanmadan çıktı odadan.

*****

Merhaba, ilk hikaye deneyimimde başarısız sonuç aldıktan sonra baya kafa patlatarak kurguladığım bir hikayeye ilk adımımı atmış bulunuyorum. Okuduktan sonra mesaj bırakıp bana nerede hata yaptığımı vs. şeyler söylemekten sakın çekinmeyin. Teşekkür ederim :))

Gökyüzündeki YıldızlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin