Gözlerimi araladığımda her yer zifiri karanlıktı. Etrafa şöyle bir bakındım ama o kadar karanlıktı ki kör olmuş olabileceğimden şüphelendim. Işığı açık bırakıp yattığıma emindim. Acaba ampul falan mı patladı?
Hemen yatağımın yanındaki cep tabletime zor da olsa uzandım ve ekran parlaklığından yararlanarak odaya göz gezdirdim. Saat on dokuz yirmi yedi. Eğer yeni açılan katta yemekhane yoksa eminim herkes bu saatte aşağı kattadır. Uğraşırsam sesimi duyurabilirim. Ama dur bir dakika. Ya Monokuma anahtarımı yaptırdıysa-
Ayağa kalktım ve ışıktan yararlanarak masamda duran kazağımı üstüme geçirdim. Elektrikler gittiyse etrafın soğuması normal diye düşünüyorum.
Derin bir nefes aldım ve bağırdım. "Monokuma! Anahtarımı alabilirsem çok güzel olacak!" her hangi bir ses gelmeyince kafama sertçe vurdum. Salak falanım herhalde elektrikler gittiyse kameralar çalışmıyor demektir. Peki ya anahtar?
Etrafıma bakınmaya başladım. Belki bir ihtimal odama bırakmıştır.. Gözlerim karanlıkta parlayan minik şeye takıldığında ise sevinçle tabletimin ışığını oraya doğrulttum. Evet bu şey anahtarımdı. Of of şu an bu el kadar şeyin kıymetini daha iyi anlıyorum.
Anahtarımla aşk yaşamayı kesip kapının oraya tökezleyerek gittim. Tökezledim çünkü ayağım halıya takılmıştı ve kapıya toslamıştım. Kafamı acıyla tuttum ve düştüğüm yerden kartı okuttum.
"Dıt" sesi gelince heyecanla elimle ağzımı kapattım ve yıllardır özlemini duyduğum koridora baktım. Ama gördüğüm şey tabi ki de zifiri karanlıktı. Acaba çıksa mıydım? Gerçi ben yerde mutluydum ama...
"Böö!" karanlığın içinden görüş alanıma giren mor kürelerle birlikte güçlü bir çığlık kopardım ve kaçamayacağımı bildiğimden ayakkabımla o şeyin kafasına sertçe indirdim. Ardından nefes nefese odama koştum ve kapıyı bile kapatmayı unutarak çekmecemdeki çakıyı çıkardım. Tüm gücümle etrafa sallıyordum, kendimi gelebilecek en ufak şeye hazırlamam lazım.
"Aww yn chan canım çok yandı~" gözlerim şaşkınlıkla büyüdü ve çakıyı katlayarak avcuma sıkıştırdım. Tanrım sadece oydu. Ahaha bu gün de ölmedim.
"Hem ayrıca nefsi müdafaa bile olsa birini öldürürsen ceza alacaksın." Kokichi başını tutarak odaya girdiğinde bende kendimi sinirle yatağıma attım. Yatağıma attım demiştim ama yatağım sandığım zemine sert bir şekilde çakıldım ve sarsıntının etkisiyle masaya dayalı tablo kafama düşmüştü. Tamam şimdi daha da sinirliydim...
"LANET OLSUN NİYE KARANLIĞIN ORTASINDA İNSANI KORKUTUYORSUN Kİ!?"
"Sadece koridorda kendi halimde yürüyordum. Sonra bir anda elektrikler kesildi. Ne yapacağımı bilememiştim seni görünce de yanına geldim. Gerçi görmem imkansızdı sesini duydum" düştüğüm yerden tabletimin ışığını ona doğrulttum ve korkmuş yüzüne baktım. Kesin duygu sömürmeye çalışıyor.
"Elektrikler yeni mi gitti?"
"Evet bir on dakika oluyor."
"Diğerleri nerede?"
"Herkes yemeklerini yiyip üst kata çıkmıştı. Ben de Misaki ile Sushi'yi arıyordum." gözlerim heyecanla parladı.
"Yemekte sushi mi vardı?"
"Neh-nehehe tabi ki makarna vardı. Kedinin adı Sushi. Siyah, yosunu temsil ediyor; Beyaz, princi temsil ediyor."
"Peki Misaki nerede?"
"Uhm o kuzey kesimine bakıyordu." çocuğu sorgudan çıkarıp elimle yatağı aramaya başladım. Böyle giderse odadaki tüm eşyaları tek tek indirecektim. İki seçeneğimiz vardı. Ya elektrikler gelene kadar burada duracaktık ya da Misaki'yi bulmaya gidecektik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Game
FanfictionBen Yn. Gözlerimi hiç tanımadığım insanlarla beraber bir okulun içinde açtım.