Temizliği bitirdiğimizde yorgunluktan bayılmadığımız için kendimizi öldüllendirmek amacıyla ve aç olduğumuz için dışarı çıktık. Kendisi belki hiç kas ağrısı çekmiyordu ama aramızdan birisi yürürken bile bacakları titriyordu. Resmen kendi çapımda deprem geçiriyordum ve şu an ciddi ciddi karnımızı doyurmak yüzlerce adım atacaktık.İç çekmekten başka bir şey yapamadım ve yürümeye devam ettim. Soğuk en azından daha dinç hissettiriyordu. İçim neşeyle doldu ama yanımda okulun başkanı vardı. Sahi okulun başkanıyla yurttan çıkış saatlerinin çoktan geçtiği bir saatte markete gidiyorduk. Ne macera ama, Eren'in tekrar yemekhaneyi inleteceği türden bir macera olduğu kesin.
"Şimdiden yoruldun mu?" bi anda neşem midemde patladı kesik bi nefes alıp döndüm. Hiç yorulmamış hissediyordum. Garip bir etki yaratmıştı bu saatte dışarıda olmak. Kafamı iki yana salladım. İlk kez bu saatte dışarı çıkıyordum ve gülümsemeden duramıyordum.
İkinci kez lafa girdiğinde aslında konuşma başlatmak istediğini farkettim.
"Seni bu kadar mutlu eden ne?" o da gülümsüyordu. Gülümseme gerçekten bulaşıcıydı demek. İlk kez yaşananlar listesine bugün daha kaç şey girecekti?
"Az önce yorgunluktan ölüyordum ama şimdi çok dinç hissediyorum. yarışalım mı?"
Bu sefer düşük bir kahkaha bile attı. Okul başkanıyla arkadaş olmuştum, yani sanırım."3-" dedi ve koşmaya başladı. Kandırılmış mıydım yoksa hazırlıksız mı yakalanmıştım, inanamadım. Ben de koşmaya başladım. Markete gidene kadar karnım patladı dememe rağmen hiç durmadı ve kazandı. Kaldırıma oturmuş akciğerlerimle savaşırken keşke bu teklifi hiç yapmasaydım diye düşündüm. Uzun uzun yürüyebilir ve sohbet edebilirdik ya da en azından sanki boğuluyormuşum gibi nefes almazdım.
Nefeslerim düzene girmedi, soğuk hava göğsümü delip geçti. Kalktığımda Levi çoktan markete girmişti. Üzerine düşünmeden yanına gittim. Paket sandviçlere bakıyordu.
"Vegan mı istersin ya da mayonez sever misin, yoksa sandviç sevmez misin?"
Birbirini hiç tanımayan arkadaşlar. Bana şimdi Armin'in en sevdiği rengi sorsalar bilemezdim ama o an Levi'ınkini bilmek istedim. Aynı odada kalıyorduk, en azından resmi olarak 24 saatimizi doldurmuştuk ve ben yanında kaldığım kişiyle yabancıydım. Bana kendi bilgilerini sunum yapmasını beklemiyordum ama o an garip bir merakla doldum.
"Her şeyi severim. Her şeyi."
"Ben de karasızları hiç sevmem." kararsız değildim ama sorularına yanıt alamamak onu germişti anlaşılan. Elindeki sandviçlerden birisini ben de tuttum, anında beni ve seçimimi baş başa bıraktı. Kendine de aynısından alıp reyondan uzaklaştı. Beni hiç bekleyecek miydi yoksa sürekli ayak mı uyduracaktım?
Sonunda inat etmeyi bırakıp çok yorulduğumu kabullendim. Gözüme kestirdiğim iki gofreti aldım ve yanına gittim. Bu sefer dergileri inceliyordu, ben de saç tıraşını inceledim. Sonunda bir şey seçip kasaya bıraktı ve bana baktı. Sürekli arkasında kaldığım için arada bir durup bakmalarına alışmam gerekiyordu anlaşılan.
İkimizde kendi aldıklarımızı ödedikten sonra çıktık. Sadece uyumak için dayanılmaz bi istekle doldum ama yolun ortasında uyuyamayacağıma göre biraz daha yürümem gerekiyordu.
"Levi, ben çok yoruldum." ilk ısırığını aldıktan sonra bana baktı.
"Yurda daha sokaklar ve çıkamız gereken ayrıca merdivenler var ve malesef seni kafamda taşıyamam."
"Banka oturmayı kastediyordum, sakinleş."
"Ah." dedi. sadece 'anladım' anlamında ah. Karşımıza çıkan ilk banka oturduk. Hava gerçekten soğuktu. Bunu soğuk ciğerlerimi delip geçerken farketmiştim ama şimdi daha da hissettiriyordu kendini. Levi sıfır kol ve eşofman üstüyle yanımda otururken üşüyüp üşümediğini merak ettim. Sanki üşüyorum dese ceketimi çıkarıp verebilecekmişim gibi.
Ceketimin önünü kapatıp sandviçimi yemeye başladım. Yavaş bir yiyiciydim, sanırım levi de öyleydi ki pek stres altında hissetmedim. Bittiğinde kalktı, bacaklarını esnetiyordu.
"Tekrar mı koşmayı planlıyorsun?" cevap vermek için hiç beklemedi bile.
"Hayır. Hem çok yorgun değil miydin sen?"
Kalktım. Önümdeki saçları geriye atıp yanına gittim. Yürümeye başladık. Tekrar yarış teklif edip sohbet etme fırsatımızı birkaç dakikada harcamayacaktım. Konuşmaya nerden girdiğimizi hatırlamıyorum ama yol boyunca konuştuk. Hakkında gerçekten çok şaşırtıcı şeyler öğrendim.
Öncelikle asitli içecekleri sevmiyormuş, benim sodasız öğünüm geçmezdi evimdeyken. Odaya
ilk girdiğimde beni bir aşığı sanmış neredeyse beni bavulumla birlikte kapının dışına atacakmış. Çığlık atacağımı sandığı için kolumdan tutup içeri çekmiş. Çiçekleri çok severmiş ama hayatında kalıcı bir şey istemiyormuş, evcil hayvan da dahilmiş buna. Laf arasında annesine benzediğime dair bir şey duyduğuma da eminim ama ben duymazdan, o söylemezden geldi.O da benim Eren'den hoşlanmama gerçekten şaşırdı. Şakalarını sevmediğini bu söylediğimden sonra öğrendim. 'Şakaları hiç sevmem Mikasa, komik olmayanları ayrı bir sevmem.' Bu kadar öğrendiğim şey yeterli gelmedi. Daha çok soru sormak istedim, daha çok konuşmak istedim ama okul sınırlarına girdiğimiz anda sustuk. Odaya da aynı sessizlikte girdikten sonra o bi yana ben bir yana ayrıldım. Benden önce duşa girip 6 dakika gibi rekor sürede çıktı. Ondan sonra ben girdim, sıcak su neredeyse beni uyutacaktı.
Hala ıslakken duşta giyinmekten nefret ederdim ama içeride kurumayı bekleyemeyeceğim bi durumdaydım. Aynı odada şu an annem olsa bile rahatsız olurdum ve şu an odada okul başkanı Levi vardı. Saçlarımı havluya sarıp çıktığımda başkan Levi çoktan uyuyordu. Saçlarımı kurutmak için kurutma makinesi kullanmadığım için kendimle el çakıştım. Levi'ın yerdeki battaniyesini alıp toz kaldırmamaya çalışarak silktim ve üzerine örttüm. Eminim bunu uyanıkken yapsaydım şu an bu battaniyeye sarılıp odadan atılmıştım.
Gülümsemeden edemedim. İlk kez Armin ve Eren dışında birinin ne hissedeceğini umursuyordum ve tanışalı 48 saat bile olmuyordu.
🌞
ÖZÜR DİLERİM BU KADAR BEKLETTİĞİM İÇİN CNVHFJD SÖZ VERMEK GİBİ OLMASIN YENİ BÖLÜM ATABİLİRİM TEKRAR PEACE OUT