0.6

141 16 14
                                    

🧁

Sıramın üstüne bırakılan kahveyle kafamı okuduğum kitaptan kaldırıp bu güzel tırnakların sahibi Minju'ya çevirdim. Fazlasıyla bakımına özenen tam anlamıyla mankenlere taş çıkaran bir arkadaşım olduğu için çok şanslıydım.

Yanıma oturduktan sonra kendi kahvesinden bir yudum aldı. Ne okuduğuma bakmak adına kafasını bana doğru eğdiğinde kıkırdayarak kitabı ona uzattım.

"Keşke benim de kitap okuyacak vaktim olsa. Ama bloguma fotoğraf çekmekten hiç derslere odaklanamıyorum. En azından zeki olduğum için çalışmasam da bana yetecek notlar alabiliyorum, ehe."

Gözlerimi devirerek elindeki kitabı aldım, "Eğer çalışsan okulda derece yapacaksın."

"Derece yapsam neye yarayacak? Sonuçta seneye mezun olacağız. Ayrıca blogumun yüz bin takipçiye ulaşmasına çok az kaldı. Yakında bu işten para da kazanacağım. Arkadaşım ünlü oluyor diye sevinsene azıcık!"

Gülerek kitabı çantama sıkıştırdım. Minju'nun kendine ait bir blogu vardı. Hem internet sayfası hem de İnstagram'da binlerce takipçisi... Her ay birden fazla ünlü marka kozmetik ürünlerini ona gönderip denemesi ve reklamlarını yapması için sponsor oluyordu. Hatta Minju'nun dediğine göre bu bir meslekmiş. Adı da... Hah! Adı da influencer.

Okulumuzda fazla takipçisi ve güzelliğiyle tanınıyordu. Reklamını yaptıktan sonra bir daha yüzüne dahi bakmadığı ürünleri de Ryujin ve bana hediye ediyordu. Kısa günün kârı işte.

Ryujin uykulu gözlerle bize döndüğünde bir bebek gibi dudakları büzülüydü, "Bana kahve yok mu?"

Minju hızla elindeki diğer kahveyi Ryujin'e uzattı. Az önceki mızmız Ryujin, hızla ağır tavrına dönüp kahveyi kaptığında Minju ile onun bu masum haline gülmüştük.

İçeri giren Jaemin ve Donghyuck ile bakışlarımı oraya çevirdim. Bizim ikili ise peri masalına giriş yapmış iki prenses gibi hızla onlara dönmüşlerdi. Jaemin ve Minju yaklaşık üç senedir, Donghyuck ve Ryujin ise sekiz aydır çıkıyorlardı. Hepsinin arasını yapan kişi ise bendim.

Peki ya ben?

Arkadaş grubunda sap takılan o mazlumdum.

"Heejin biz bahçeye çıkıyoruz, sen de gelsene."

Minju'nun sunduğu teklifle başımı olumsuz anlamda salladım. "Siz takılın."

Ancak Minju'ya hayır demek hayatımda verdiğim en kötü kararlardan biri olabilirdi. Ryujin ile aynı anda beni kolumdan çekiştirdiklerinde mecburen onlara katılmak zorunda kalmıştım.

Bahçeye çıktığımızda öğlen güneşi tam tepemizde olduğu için hava sıcacıktı, tam bir bahar havası vardı.

Jaemin ve Minju el ele, Ryujin ve Donghyuck kol kola yürürlerken arkalarından yavaşça ilerliyordum. İşte bu yüzden sınıfta kalmak istemiştim.

Bir süre boş boş peşlerinden yürürken önümde duran bedenle şaşırarak adımlarımı duraksatmıştım. Yavaşça diz çöken beden hızla elindeki gülü bana uzattı ve, "Lütfen duygularıma karşılık var! Jeon Heejin, seni seviyorum."

Kalbim aniden hızlı hızlı atmaya başladığında bakışlarımı korkuyla aşağıya indirdim. Lütfen böyle bir şey yapmamış ol Lee Jeno...

Gülü tam yüzüne tutan erkeğe sert bir bakış attıktan sonra elindeki gülü sertçe çektim. Tanımadığım gözlerle göz göze geldiğimde kalbimin atışı yavaşlamış daha çok onun kim olduğunu sorgulamaya başlamıştım.

Nasıl yani...

Jeno değil miydi?

Ama bekle ve gör demişti, kartları açık oynayacağım demişti.

Elimdeki gülün sapını sertçe sıkarken çocuk benden bir yanıt bekliyordu. Sinirle gözlerimi devirdim. Sakinleşmek adına içimden on tane koyun saydım, evet bu uyumak için yapılıyordu fakat her neyse... Sakinleştiğimden emin olduktan sonra gülü tekrar onun avuç içlerine bırakarak onu reddettim.

"Üzgünüm."

🧁

we must love | heejin jeno ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin