"o aptal nasıl ölürse mutlu olabileceğimi düşünür?" lisa'nın bağırması hastane koridorunda yankılandığında yere bakmayı bırakmış ve kafamı kaldırmıştım. jisoo yanımda oturuyordu ve iyi değildi. kesinlikle değildi.
koridordaki birkaç kişinin bakışı bize döndüğünde lisa çantasını solumdaki koltuğa fırlatmış ve jennie'nin olduğu odanın camından bakmaya başlamıştı. "içeri almıyorlar. uyanınca alacaklar." bana bakmadan içerideki jennie'yi izlemeye devam ederken kafasını aşağı eğmiş ve işaret parmağıyla göz altlarını silmişti. yalan söylüyordu, o bizden asla nefret edemezdi.
"iyi mi?" gözlerini silmesine rağmen dolu dolu gözlerle bize döndüğünde jisoo'ya bakmaya başladım. kafasını yukarı aşağı salladığında lisa da dudaklarını birbirine bastırmış ve yutkunmuştu. öğrendiğinden beri ağladığını tahmin etmek zor değildi, gözleri bizimkilerden farksız kıpkırmızı olmuştu. "seni her şeye rağmen sevdiğini söyledi chaeyoung." jisoo kırılan sesiyle konuştuğunda zaten dolu olan gözlerimi tavana çevirdim. "bizi bırakıp gitse de hala onu seviyorum dedi."
bana bakmaya bırakıp lisa'ya döndüğünde lisa kafasını iki yana salladı. gözünde daha fazla birikemeyen gözyaşları akmaya başlamıştı bile. "onun yanağını öptüğünde rahatsız oluyormuş gibi davrandığı için özür diledi senden. sana söyleyememiş." jisoo da akan gözyaşını hemen sildiğinde lisa camın önünde çökmüştü. o yutkunmakta zorlanırken sadece onu izledim, yapabilecek başka bir şeyim de yoktu zaten.
"sana ne dedi?" lisa ağladığı için zor çıkan sesiyle benim ona bakmamı umursamadan jisoo'ya bakmaya devam ettiğinde jisoo gözlerini kapattı ve ayağa kalkıp sanki içeri girebilecekmiş gibi hızla cama yürüdü. "her şeyi olduğumu anladığını söyledi, beni sevdiğini söyledi sonra gidip ölmeyi denedi." jisoo'nun siniriyle beraber atan ağlamasıyla kalktım ve sarıldım ona. belki buna hakkım yoktu ama dayanamayacaktım artık.
sarılmama karşılık vermek yerine göğüs kafesime birkaç kere vurduğunda yine de ondan ayrılmamış ve daha sıkı sarmıştım onu. jisoo'nun durmayacağını anlayan lisa da ayağa kalktığında sakinleşmesi adına bize sarılmıştı. yıllar sonra ilk defa onu ve tenini bu kadar fazla hissederken jisoo bana vurmayı bırakmış ve kollarım arasına girmişti. ağlıyordu, nefesleri kesile kesile kollarım arasında ağlarken lisa onun saçlarını öptü ve alnını jisoo'nun kafasına koydu. omzumdaki eli yavaş yavaş sıkılığını kaybederken elini çekti ve diğer kolunu da jisoo'ya sarmıştı.
olanlar benim suçum muydu, yoksa onların suçu muydu çözememek beni delirtecekti en sonunda.
"üçü çeyrek geçiyor." ikisi de bana sarılmayı bıraktığında onlardan uzaklaşmış ve jisoo'nun, lisa'nın kolları arasında olmasına izin vermiştim. "yarım saattir içerde." tekrar konuştuğumda susmaya devam etmişlerdi, diyecek bir şeyleri yoktu büyük ihtimalle.
2 doktor gelip jennie'nin olduğu odaya girdiğinde jisoo hemen kafasını lisa'nın boynundan çıkarmış ve doktorlara bakmaya başlamıştı. "durumu nasıl?"
"stabil. kanında yüksek miktarda uyuşturucu vardı bayan kim'in." yine belamız bizi bulmuşu işte. "iyileştikten sonra rehabilitasyon desteği almalı." jisoo kafa salladıktan sonra lisa ayakta durmayı bırakmış ve yanıma oturmuştu. bana bakmadan sadece düz duvara bakarken ona bakmak için can atıyordum. kafamı çevirip ona bakma isteğimden nefret ediyordum ama onu saatlerce izleyebilirdim. "neden evinde uyuşturucu vardı ki?" fısıltı olarak çıkan sesiyle ona döndüğümde o da bana döndü. "yeniden kullanmıyordur değil mi?" ona cevap vermediğimde gözlerime yalvarırcasına bakmıştı. benim de yüzüm ağlamaklı halini alırken sadece kendimi kasıyordum ağlamamak için.
"chaeyoung, kullanmıyordur değil mi?"
"hayır. jennie tekrar başlamaz." cevabımla önüne döndüğünde hala ara sıra nefesleri ağlaması yüzünden titrek çıkıyordu. "nasılsın?" ben ona bakmayı kesmeden onu izlemeye devam ettiğimde bana dönme gereği bile duymadan duvarı izlemeye devam etti. bir cevap vermesini beklemiyordum zaten. "pekala."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
popstar [chaelisa]
Fanfictiondağılan pop grubu uzun süre sonra yeniden bir araya gelmişti.