"Gün bitiyor, sen yine girmiyorsun bahçe kapısından içeriye. Beni sensiz bıraktığın üçüncü günün sonunda yine her zaman oturduğun pencerenin önünde dışarıyı izlerken buldum kendimi. Senin gördüğün gibi görmeye çalıştım dünyayı. Senin gözlerinden bakabilmek için çok çabaladım sevgilim. Eğer ki diyordum içimden, bu adam beni sevebiliyorsa benim gördüğüm bütün karanlıklarda böylesine parlak gülebiliyorsa ben de yapabilirim. Neşesinden bir parça çalabilirim, hayatını paylaşabilirim. Benim korkunç hayatımı geride bırakıp Baekhyun ile sonsuza kadar yaşayabilirim. Öyle emindim ki bunu yapabileceğimden bizim olduğumuz bir gelecek hayali kurdum, şarkılar söyledim senin için ama günün sonunda sana veda etmek için mektup yazıyorum. Bütün bu dengesizliklerim değil miydi zaten seni benden götüren. Bana öfkeyle bakmanı bile özlüyorum şu an Baekhyun. Ben hiç senin gibi olamadım. Sen beni senin gibiyim sandın ama ben hiç hayat dolu olamadım. Bu yaşamı hiç sevmedim ben. Hayatımın bir parçasına değen sen bana yaşamayı öğrettin. Seni görmeseydim belki de o gece, çok daha erken biterdi benim için her şey. Denedim. Bunu bilmeni istiyorum. Gerçekten denedim. Var olan tüm hücrelerimle, seninle dolu olan kalbim ve artık sen olmuş ruhumla her şeyimle denedim. Yaşamayı seçmek çok zordu bir süre sonra benim için ama gülümsemeni hatırladım, bedenimde gezinen parmaklarını, gözlerime dokunan gözlerini hatırladım ve durdum. Şimdi ne kadar denesem de durduramıyorum kendimi. Bu mektubu yazarken durabilirim belki... Oyalanıyorum sevgilim çünkü sana söylenmesi gereken çok fazla şey var. Muhtemelen bir daha gitmemişsindir ve bunu senden isteyeceğim için bana epey kızacaksın, burnun buruşacak, gözlüğün burnundan kayacak sonra sen de işaret parmağınla bir öfkenin eşiğinde ittireceksin onu yukarıya doğru. Ah! Bu görüntü... Tek bir hareketinle beni mahvedebiliyorsun biliyorsun değil mi? Böyle ufacık bir hareket bile sana tekrar tekrar âşık olmama neden oluyor.
Diğer sayfaya geçerken bir üzüntü geçti içimden. Artık gözlük takmıyordum. Chanyeol bunu hiç görememişti. Onun hatıralarında gözlüklerim vardı, onun kaleme dökülmüş bu hatıralarında Chanyeol artık olmayan bir adama âşık gibi geliyordu. Sanki kendisiyle birlikte âşık olduğu adamı da götürmüştü. Denediğini söylüyorsun Chanyeol ama neden inanasım gelmiyor? Deneseydin gitmezdin diye bağırmak istiyorum. Deneseydin eğer gidemezdin.
Kendime biraz zaman tanıdım. Güzelliğin karşısında dalıp gittiğim zamanlardaki gibi anılara dalmışım. Bu hareketi ilk keşfettiğim yere gitmeni isteyeceğim, hatırlıyorsun değil mi? Seni oraya götürüp bir süre yalnız bırakmıştım ve geri döndüğümde bana öyle öfkeliydin ki gözlüğün düşüp duruyor sen de inatla onu ittirirken bana çıkışıyordun. "Ne halt yemeye beni buraya getirip ortadan kayboldun" diye bağırmıştın bana herkesin içinde. Ne yapacağımı şaşırmıştım açıkçası o an. Sen ele avuca sığmayan sinirli bir oğlan çocuğuydun ben de istediği şeyi ona vermeyen kötü kişiydim..."
Güldüm. Gülüyordum çünkü o anı hatırlamak beni yine hem sinirlendirmiş hem de bu benzetmesi eğlendirmişti. Bahsi geçen bu mekân derme çatma bir bardı. Ama yalnızca bar demek yetersiz kalırdı. Sadece bar demekle oraya haksızlık etmiş olurdum. Düzenli müşterileri ile varlığını sürdüren pek bileni olmayan, küçük, samimi, mekân sahibinin de her müşterisini tanıyıp bol bol sohbet ettiği sıcacık bir yerdi. Yalnızca manevi olarak değil, bu bodrumdan bozma olan barın ortasında her daim harıl harıl yanan asma bir şömine vardı ve oraya adım attığınız an bir anda eriyiverirdiniz ki bir tek bu bile orayı mesken bellemem için yeterliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the night we met // chanbaek
Fanfiction"Sen bir gökyüzüydün bense sana olan aşkıyla daha çok parlamak için can çekişen bir yıldızdım, kayıp gitmeden önce gökyüzüme kavuştum"