dünya alt üst olur

69 18 2
                                    



Eve döndüğümde saat sabaha vuruyordu. Bir süre, uzun bir süre elimde üstünde resmimin olduğu ucuz eski kâğıt parçasıyla Chanyeolle her zaman oturduğumuz masada öylece oturmuştum. Düşünmüyordum. Hareket etmiyordum. Sanki bakışlarımla afişin ortasında delik açabilirmişim gibi ona bakarak saatlerce oturmuştum.

Duygularım birbirine girmiş gibiydi. Tamamıyla yenilmiştim. Direnmek için çırpınan her hücrem omuzlarını düşürmüş teslim olmuştu. Chanyeol gidişinden yedi hayatıma girişinden on üç yıl sonra beni tekrar yenmiş, altüst etmişti. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Ne hissettiğimi bilmiyordum. Ben Chanyeol'e olan sevgim altında zaten ezilirken bir de onun bana olan sevgisi eklenmişti omuzlarımın üzerine sanki. Boğuluyor gibiydim ama sanki daha rahat nefes alır olmuştum birkaç gündür. Her şey öyle karışık ve yorucu geliyordu ki hislerim konusunda bile emin değildim artık.

Ben elimdeki tüm gece bakıştığım kâğıt parçasını derinleşmiş kat izlerinden kopmasın diye nazik bir şekilde mektupların yanına bırakırken gün doğuyordu. Sızlayan gözlerimi ovalarken lensim kaymış sonra da kuruluktan canımı yakmaya başlamıştı. Sabırla bir nefes verdim. Kafam çok doluydu ama düşünemiyordum. Bugünkü programımı hatırlamak için zorladım kendimi. Sonra da birisinin sabahtan olduğunu hatırladığım iki dersime gidebilmek için banyoya girdim. Önce lenslerimden sonra da sanki üzerime yapışmış gibi hissettiğim kıyafetlerimden kurtuldum ve uzun sıcak bir banyo yaptım ama yine de aklımı toparlayamadım. Belki de bugünkü derslerimi iptal etmeliydim. Bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum şu anda.

Banyodan sonra sakinleşebilmek adına kendime yaptığım papatya çayını içerken hareketlenmeye başlayan şehri izledim bir süre. Fakat ruhum öyle bir arbedenin içindeydi ki sakinleşmek şöyle dursun soluklanamıyordum bile. Tetiklenmiş gibiydim sanki. Bütün soyut anıların yanında o afiş her şeyi suratıma çarpmak ister gibi çıkıp gelmişti, geçmişten önüme düşmüştü. Tanıştığımız gecenin, Chanyeol'ün varlığının kanıtı.

Soğuk haziran gecesi, yağan yağmurun dokunduğu sigara dumanı ve Chanyeol'ün varlığı. Bedenim titredi. Hiçbir şey elimde değildi. Bedenime ben değil hatıralarım hükmediyordu artık. Kontrolü kaybetmiştim. Frenimi kaybetmiştim. Aklımı kaybetmiştim.

Kalbimi bulmuştum.

Üzerimde bir etkisi olmayan çayımı bitirdikten sonra hazırlandım. Yeni lenslerimi takmak için aynanın karşısına geçtiğimde bir süre aynadaki yansımamla bakıştım. Sonra güldüm kendime cidden mi Byun Baekhyun? Buraya kadar mıydı yani? Kendime söylenmek için duraksadığım o anın hemen ardından parmağımdan kaymak üzere olan lensi geri bıraktım.

Lens kutusunu kaldırıp yatak odasına gittim ve yatağımın yanındaki komodini açtım. Bazı geceler lenslerimi çıkartmışsam ve yatmadan hemen önce bir şeyler okuma isteğim bastırmışsa gözlük takardım. Şimdi ellerim siyah gözük kabının üzerindeydi. Kararsızdım ama yine de kapağı açtım. Gözlüğü gözlerime taktım ve aynaya döndüm. Geriye yatırdığım saçlarımı bozdum ve alnıma düşmelerine izin verdim.

Ben bana benziyordum. İşte şimdi Chanyeol'ün aşk mektupları yazdığı adama benzemeye başlamıştım. Bu nedensiz bir keyif vermişti bana. O yoğun duyguların arasında bunu hissetmek canlandırıcı bir etki yaratmıştı üstümde. Bunu kullanıp biraz daha hızlı hareket ettim. Mektubu ilk aldığım şekilde katlayıp çantama koydum. Nedense evde bırakmaktansa yanımda taşıma isteği daha ağır basmıştı. Bir süre gittiğim her yere mektubu dolaylı olarak da Chanyeol'ü taşıyacakmışım gibi geliyordu. Sanki bu kâğıtlar onun hayaletiydi ve gözlerimi üzerlerinden ayırırsam tekrar yok olacaktı. Fakat afişi almaya cesaret edememiştim. Biraz daha ellesem yırtılıverecekti sanki.

the night we met // chanbaek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin