runaway prince

34 6 5
                                    

1 Hafta Sonra

Jungkook'dan

"Ah, ah. Asla yardımcı olma abi, otur gazete oku anca." Elimdeki ağır çiçek sepetini yere bıraktım ve alnımdaki terleri elimin tersi ile attırdım. Soluk soluğa iken abimin bana tepki vermesini bekliyordum lakin bir sonuç alamamıştım. Kendisi muhteşem köşesinde asla elinden düşürmediği gazetesini okuyordu. Haliyle, tüm işler bana kalıyordu.

Saraydaki taç giyme töreni sırasında Prenses Lalisa'nın buraya gelmesi, resmi konuşmayı bırakıp samimi konuşmak istemesi ve ona çiçeklerden bir taç yapmamın üzerinden 1 hafta geçmişti. Saati görür görmez kaçmıştı ve bir şey diyememiştim.

O günden itibaren buralarda hiç görmemiştim onu, çocuklar bile görmemişti.

Kraliçe Hwasa'nın ona sinirlendiğini tahmin etmiştim fakat bu kadar süre boyunca sarayda tutacağını zannetmiyordum. Garip bir durumdu ama yapacak bir şey yoktu.

Derin bir soluk alıp kapının önündeki el alabasından diğer çiçek sepetini almaya giderken abim Jimin'in sesi ile durup ona baktım.

"Akşam sarayda soyluların olacağı bir etkinlik olacakmış." Bana ithafen bir şey diyeceğini zannetmiştim ama onun aklı farklı yerlerdeydi. Gözlerimi devirip tahta kapıyı gıcırdatarak çıktım ve çiçek sepetlerinin bir tanesini daha dükkanın içine koydum. Abimin kolumdan tutması ile duraksayarak ona baktım.

"Sana diyorum Jungkook, duymuyor musun beni?" Oflayıp kolumu kurtardım.

"O törene biz değil soyu kral kraliçelerden gelenler katılabiliyor abi. Haberin olsun senelerdir bu böyledir ya hani," Sözümü bitirmeden kasanın önünde ne aradığını bilmediğim grimsi maskeyi aldı. "Şu an Jungkook'sun," Maskeyi gözüme tutarak, "Şu an ise Prens Jungkook'sun."

Nefesimi verip elini çektim. "Saçmalama abi." Oflayarak deri koltuklardan birine oturdu. "Ne yani? Güzel olmaz mıydı? Cariyelerin bile prenseslere taş çıkaracak kadar güzel olduğu bir sarayda gitme fırsatın olacak ve gitmeyecek misin? Delirmişsin herhalde."

Bu gün yapılan şeyleri küçük not defterine not alırken ona cevap veriyordum. "Halim ve tavrım ile prens olmadığım apaçık belli olur. Derdimizin dermanı sadece göz ve çevresini kaplayan maske ile geçemez. Gerçi, bu dert bile değil abi. Ne yapalım biz sarayı? Buralarda da güzel insanlar var."

Göz devirip maskeyi kendisine taktı. "Evet. Burada güzel insanlar, sarayda ise güzel prenses ve cariyeler var." Elimi alnıma vurdum ve onaylamazca başımı salladım. "Abi, sen saraydaki bir cariyeye aşık falan mı oldun? Bu ne tavırlar? Saray merakı geldi sana bir anda."

Omuz silkip gazetesini rulo yaptı. "Hayır tabikide fakat bu olmayacağı anlamına gelmez. Her neyse, konu bu değil Jungkook. Bir şekilde ikimizi oraya sokabilirim. Fena mı olurdu kardeşim? Bir günümüzde gülün dikenine katlanmak yerine gülün yapraklarını severek geçsin." Kastettiği anlam ile yüzümü buruştururken bana göz kırpıyordu. Her zaman ki hali diyordum içimden, her zaman ki hali.

Saraya gitmeyi çok isterdim elbet. Prenses'i görememek bir hayli canımı sıkmıştı bu bir haftada. Hoş, kendisi beni çok tanımıyordu ve buna rağmen beni ilk gün kırmadan içeri girmişti. Kibarlığı tekrar tekrar aklıma geldikçe yüzüm çiçek açıyordu adeta.

"Hyung, babam sizi çağırıyor!" Jungsoo'nun sesi kulaklarımıza iliştiğinde ikimizde başımızı sallayıp alt kata indik. Babam ağacın ince dallarını küçük papatyalar ile birleştirerek taç yaparken işinde oldukça ciddi gözüküyordu. Gözünü çiçeklerden çekmeden konuşmaya başladı.

"Evlatlarım, akşam sarayda büyük bir etkinlik olacak. Kraliçemizin emri üzerine şu çiçek bohçalarını törenden önce saraya iletmelisiniz." Akşam göl kenarında çizim yapma planım babamın isteği üzerine darmadağın olmuştu. Abimin benim aksine mutlu olduğu dudaklarının kıvrıldığından belli oluyordu.

Perestiş Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin