Lalisa'danHer yerde yine kıyametler kopuyordu. Annem sarayı inletecek şekilde askerlere emir yağdırırken oturmuş öylece onları seyrediyordum.
Prens Kim kaçmıştı, muhtemelen bana bahsettiği kişi ile. Kuzey Kore sarayında da kıyametler kopuyordu eminim fakat annemin isyanı çok daha başka derecedeydi.
"Ne demek ortadan kayboldu? Gerekirse tüm dünya aranıcak fakat bulacaksınız onu!" Askerlerin suçu yada sorumluluğu bile yoktu? Ne diye onlara sinirini kusabilirdi ki?
Oturduğum yerden kalkıp ellerimi arkada birleştirdim ve annemin yanına doğru yürüdüm. "Anne," Sesimle birlikte bana doğru dönerken gözlerimi başka yöne çevirdim. "Zorlamanın lüzmu yoktur belki de. Olmuyor ise olmuyordur."
"Karışma Lalisa." Annemin sert sesiyle dudaklarımı birbirine bastırarak geri çekilmiştim.
Sabahtan beri annemin bağırışlarını dinliyordum ve başım gerçekten çatlayacaktı. Uzun süredir halkın arasına karışıp çocuklarla oynamadığımı fark ettim o an. Çok çaktırmadan odama çekilip üzerimdeki şaşalı elbiseyi sıradan bir elbise ile değiştirdim. Chaeyoung'u çağırdığımda saçlarımı örmesini istemiştim.
"Geçen etkinlikteki maskeli prensleri hatırlıyor musunuz prensesim?" Chaeyoung odanın sessizliğini bozduğunda kaşlarım havalanmıştı. Tamamen unutmuştum. Prens Jeon'du ismi. Nereden geldiğini bile bilmiyordum.
"Hatırlıyorum Chae. Bir şey mi oldu?" Merakla ona bakarken Chae nefesini vermişti. "Prens Jim'di ismi. Gelip o kadar çok soylu varken bana yönelip benimle konuşmaya çalıştı, inanabiliyor musunuz?" Bir süre durup düşündüm. Prens Jeon'un bahsettiği abisiydi sanırım. "Kardeşi de beni dansa davet etti Chae. Çok garip."
Chae saçımın sağ kısmını ördükten sonra sola geçmiş ve odağını kesmeden devam etmişti. "Askerler bir gariplik olduğunu söylüyor fakat bende anlamış değilim henüz. Prens Jim'i sordum fakat öyle birinin içeriye girmediğini söylediler."
Birdenbire duraksadım. Çok garipti. Askerlere Prens Jeon diye birinin davetli olup olmadığını sormamıştım. Fakat Chae'nin söyledikleri sayesinde içimde bir şüphe oluşmuştu. "Belki de iki isimleri vardır bilemeyiz, hemen üzerlerine suç atmamalıyız." Chae beni başıyla onayladığında iki tarafımda örülmüştü. Teşekkür edip odadan çıktığımda annemin gözüne batmamak için arka kapıdan çıkmıştım.
Hava çok güzeldi ve her zamanki gibi pozitif enerji yayıyordu sokaklar. Çocukları görür görmez yanlarına ilerlerken hepsi bana doğru koşturmuş ve elbisemin eteklerine doluşmuşlardı.
"Prenses geldi, prenses geldi!"Çocuklardan birini kucağıma alıp sokak boyunca yürürken etraftaki dükkanlara selam veriyor gülümsüyordum. Jungkook'ların dükkanına geldiğimde sahibi kapının önünde oturuyordu. Çok yaşlı ve tatlı bir adamdı. Kucağımdaki çocuğu indirip yanına yaklaştığımda gülümseyerek başımı eğdim. Aynı şekilde o da eğmişti.
"Geleceğin kraliçesisiniz prenses Lalisa. Dilerseniz içeride ağırlayayım sizi. Daha yenidir papatya çayı demledim. Sokaklarımıza şeref getirip bomboş dönmeniz yakışır kalmaz."
Etrafımdaki çocuklara baktığımda beni çekiştiriyorlardı. Onlara doğru döndüm ve kıkırdadım. "Sayın parmaklarınız ile. Bir saat sonra sizi oyun alanında bulmaz isem saklambaç oynamayız." Çocuklar arkalarına bile bakmadan oyun alanına koşturmuştu. Bende yaşlı amcanın teklifini kırmayarak içeriye girmiştim.
"Daha önceden de gelmiştim buraya, oğlunuz davet etmişti." Bakır cezveden bardağa üzerinde buharı tüten çayı aktarırken bana doğru dönmüştü. "Kim? Jimin mi?" Kaşlarım bir anda çatılırken başını eğmişti. "Kadınlara düşkünlüğü yüzünden başıma bela alacak o çocuk. Kusuruna bakmayın prensesim biraz düşünmeden hareket eder o." Yaşlı amcanın mahçup haline karşı ellerimi hayır anlamında sallamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perestiş
Fanfictionmini liskook fanfic. "Altın saçlarınıza tapıyorum, prensesim." by elf ara verildi.