efsunkâr: büyülü, karşı konulamayacak kadar etkileyici.
.
.
.
Jungkook sinirden köpürmeye devam ederken hızlıca evine girdi ve akşam olmasını bekledi. Aklında pencerenin önünden bir saniye bile ayrılmayıp çiçeklerini çalan kişiyi bulmak vardı. Her kim onun çiçeklerine el sürmeye tenezzül ettiyse onu pişman edecekti.
Tabii, habersizdi her şeyin sonunda kendisi pişman olacağından..
Jungkook zaten yapacak işi olmadığından güneş batana, hava kararana kadar pencerenin önünde gizlice beklemiş ve bahçesine el uzatan adamı yakalamak için etrafı gözetlemişti.
Fakat gelen kimse olmamıştı..
Jungkook ertesi günün sabahına kadar uyumamış gözlerini bahçesinde ki çiçeklere dikmiş öylece beklemişti. Sabah güneş yeni doğduğunda artık yerinden kalkmayı düşünmüştü.
Ama çitlerin ardında gördüğü beden ile durup oraya doğru dikkat kesildi. Gördüğü çocuk karşısında nutku tutuldu. Kumral saçları güneşin saçtığı ışık ile yumuşacık görünürken rüzgarın etkisiyle ahenkle dans ediyordu.
Yüzü ise bembeyaz ve pürüzsüz görünüyordu. Üstünde ki beyaz gömleği onu bir periden farksız kılıyordu.
Jungkook bu görüntü karşısında içinde bir şeylerin hareketlendiğini fark etti. Bu normal değildi. Jungkook bunu daha önce hissetmemişti.
Küçük beden çitleri atlayıp yavaşça bahçeye girdiğinde Jungkook durup onu izlemeye devam etti. Keşke dedi içinden 'Keşke yanına gelebilsem, elinden tutabilsem ve en güzel çiçeğimi sana verebilsem.'
Bu düşündükleri kendisine bile farklı gelirken hala çocuğun güzelliğini aklından çıkaramıyordu. Öyle ki o saniyelerde Jimin bahçeye girmiş yine birkaç dal çiçek koparmış ve geri çıkmıştı.
Jungkook yerinde mıhlanmış o bebek gibi suratı düşünüyordu. Hızlı adımlarla evinin kapısına ulaştı ve bedenini saklayan kabanını giyindi. Kafasına siyah şapkasını taktıktan sonra yüzüne de siyah maskesini takarak evinden çıktı.
Bir melek görmüştü ve onun peşine takılmıştı.
Evden çıktığından beri gizli gizli Jimin'i takip etti ve işlek bir caddeye geldiklerinde istemsizce gerildi. Kalabalık ortamlar Jungkook için cehennemden farksızdı.
Kendine bir yer bularak saklandı ve melek yüzlü çocuğu izlemeye koyuldu. Çiçekleri ne yapacağını merak ederken yoldan geçenlere sattığını görmüştü.
Bu onu biraz sinir etse bile çocuğun elinde ki çiçekleri gülümseyerek tuttuğunu ve kokularını derin derin içine çektiğini gördüğünde içine bir tohum serpildi.
Kendi burnuna da çiçek kokuları gelmeye başlamıştı. Bahar mı uğramıştı yoksa Jungkook aşık mı olmuştu daha ismini bile bilmediği bu melek yüzlü çocuğa..
Kendi içinde sorgulamaya geçtiği sırada onun yanına gitmek istedi. İstedi ama yapamadı. Kendisinden kaçıp konuşmak istememesinden korktu.
Hızlıca arkasını döndü ve büyük adımlar atarak yürümeye başladı. Kasabanın içine doğru girdiğinde etrafına bakındı. Ne yapacağını bilemez bir halde kalırken yolun ortasında durup düşünmeye başladı.
Birkaç dakika ardından burnuna dolan çiçek kokusu ile gözlerini kapatıp bu kokuyu içine çekti. Yine nereden geliyordu bu çiçek kokusu..
Jungkook gözlerini açtı ve yanından geçip giden peri misali çocuğa baktı. Bu oydu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
smeraldo
FanfictionBir geç kalınmışlık hikayesi. "Şimdi ise elimden gelen tek şey, tıpkı senin gibi güzel çiçekler yetiştirmek." Smeraldo: İtalyanca "zümrüt" anlamını taşımaktadır. Çiçeğin anlamı ise "açıklanmamış hisler" demektir. ! ANGST !