0,4

292 48 45
                                    

"otoyola çıkabiliriz, cephane dolu bir bagajla. günlerimi seninle bir kurşun yağmurunda sonlandırırım."

-demolition lovers.

izinsizce hayatıma giren çocuk, şimdi salonuma ve kollarımın arasına da aynı şekilde girmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

izinsizce hayatıma giren çocuk, şimdi salonuma ve kollarımın arasına da aynı şekilde girmişti. eve girdiği anda kollarını bana sarmış ve sonrasında hiç bırakmamıştı, yılışığın tekiydi aslında. fakat ben yılışık olmasını dahi seviyordum.

"hey felix." garip bir ses tonuyla, söylediği kelimelere kıkırdarken dizlerime uzanan hyunjin'in siyah yumuşak saçlarını okşuyordum.

"efendim?" kıkırdamama gülümsemişti. dudakları kıvrılmış ve gamzeleri ortaya çıkmıştı. gözleri kısılırken hayran hayran izlemekten kendimi alıkoyamadığımı fark etmiştim. ben onu izlerken aklından geçirdiği ve söylemeyi amaçladığı şeyin gölgesi ifadesinden geçmişti.

güzel yüzündeki gülümseme anlık solmuş, gamzeleri görülemez hâle gelmişti.

"hayatımızı kendimiz sonlandırsak nasıl olurdu sence? ölmeden önce yapmak istediklerimizi yapar ve hayata meydan okuyarak istediğimiz an sonlandırırdık."

söyledikleriyle saçlarını okşayan elim bir anlık durmuştu. sözlerini zihnimde tartarken bir yandan akıl süzgecimden geçirmiş ve kısaca hislerimi dile getirmiştim.

"aslında mantıklı geliyor bana. boyun eğip beklemekten daha keyifli en azından."

tekrar bir kahkaha atmış ve elimi tutup, dudaklarına götürüp bir öpücük bırakmış ve oradan da kendi boynuna götürmüştü.

"o güzel ellerinle canıma kıyabilirsin."

söylediği şeyle kaşlarım çatılmıştı. üstüne üstlük bunu söyledikten sonra öpücük ister gibi bana uzatmıştu dudaklarını.

"arsız seni." dudaklarına canını acıtmayacak bir şekilde vurmuştum.

buna karşılık kafasını dizlerimden kaldırıp dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. ufacık bir temastan sonra geri çekilmiş ve alnıma da bir öpücük kondurmuştu. bununla beraber karın boşluğumda hissettiğim kelebekler benim de bir aptal gibi gülümsememe neden olmuştu. ellerimi tekrar saçlarına atarak yatarken bozulmuş olan koyu saçlarını düzeltmiştim.

"hyunjin, az önce söylediklerini ciddi ciddi düşündüm de, neden gerçekleştirmeyelim?"

"yapmak istediğimiz her şeyi gerçekleştirip beraber, yan yana ölebiliriz."

benimkine kıyasla daha büyük olan elleri belime ilerlemiş ve uzun parmaklarının dokunuşunu hissetmiştim. karnımdaki kelebeklerin göğüs kafesimden dışarı kaçmaya çalışıyor gibi hissettirmesine neden olmuştu. bel girintimi okşarken güzel ellerinin belime sarılması için yaratıldığını düşünmeye başlamıştım.

senin güzel ellerin, benim belim için yaratılmış.

"sanırım belime sarılmanı seviyorum."

"bence sen beni seviyorsun. sevgilim desene bana."

"çok beklersin."

onu orada bırakarak kollarından sıyrılmış ve mutfağa ilerlemiştim.

"brownie ister misin?"

istediğini söyleyen sesine gülümseyerek dün gece yaptığım tatlıları dolaptan çıkarmış ve tabaklara koymuştum. yanına dönüp yaptığım tatlıdan ona da ikram etmiştim. beğendiğini söylemiş ve tekrar elini yerleştirdiği belimden tutarak beni kendisine doğru çekmiş, dudaklarıma bir öpücük bırakmıştı.

"çikolata bulaşmıştı." yaşadığımız klişe, o an için bana çok sevimli gelirken söylediklerine gülmüş ve onun yaptığı gibi dudakları ile ilgilenmiştim.

"bendeki çikolata sana da bulaşmıştı." sığındığım esprili bahaneye sesli bir kahkaha atmıştı. gülüşünün güzelliği içindeki çocuğun tekrardan doğuyor olduğunu gösteriyordu. birkaç ay önce tanıştığım adama kıyasla daha çocuksu biri hâline gelmişti.

sanırım artık fiyakalı laflar etmeyi bırakmış ve romantiklik işini temasa dökmüştü. hoş, bundan şikayetçi değildim. kişisel olarak temastan hiçbir zaman tam anlamıyla hoşlanamamış olsam da onun güzel elleri ve dudaklarından şikayetçi değildim. bana dokunduğu her an daha fazlasını istiyordum.

daha çok gülsün, daha çok eğlenelim, daha fazla dokunalım birbirimize... isteklerim bunlardı fakat dünyanın sonuna varmıştık işte.

birbimizi bulmuş, kendimizi bulmuştuk fakat her şey bitiyordu. dünyanın sonuna doğmuştuk.

"felix, ne düşünüyorsun sabahtan beri?"

omuzlarımdan sarsılmamla düşüncelerimden sıyrılmış, bana meraklı gözlerle bakan hyunjin'e dönmüştüm.

"seni." sırıtarak söylediğim şeye inanmadığın belirtircesine 'hah'lamıştı. buna rağmen güzel dudaklarının iki kenara doğru kıvrılmıştı. tam gülüşünden öpmüş, dudaklarımı dudaklarına bastırıp geri çekilmiştim.

"bugün beni çok şaşırtıyorsun." kollarımı iri bedenine sararak iyice kendime çekmiş, boynunu koklayarak bir öpücük de boynuna bırakmıştım.

"çok güzel kokuyorsun." söylediklerime bir kez daha gülümsemiş ve yanlarda duran kollarını belime sararak sırtımı okşamıştı.

"gitmem gerek felix. yarın yolculuğumuza başlayacağız."

söylediğine kafa sallamış ve kaygıyla dudağımı dişlemiştim. hayatımızı beraber sonlandıracaktık.

"hayatımın sonuna kadar seninle yolda olabilirim." sahte bir gülümsemeyle yüzüne bakarak gerginliğimi, korkumu maskelemeye çalışmıştım.

"çifte intihar kulağa hiç bu kadar romantik gelmemişti." söylediği şeyle kollarımın arasından sıyrılmış ve koltuğa bıraktığı ceketini giymişti. masanın üzerinde duran, kucağıma yatırdığım esnada saçlarından çıkarmış olduğum tokayı almıştım elime ben de. daha rahat saçlarına ulaşabilmek için koltuğun üzerine çıktım, uzun saçlarını parmaklarımla nazikçe geriye doğru tarayarak saçlarını toplamıştım. bana gülümseyerek teşekkür etmiş ve ben peşinden giderken kapıya doğru ilerlemişti.

"yarın gece geleceğim. hazırlanırsın sen de."

kısaca onayladıktan sonra evden çıkmasını beklemiş, daha sonra oturma odasına koşmuş ve camdan bakarak uzaklaşmasını izlemiştim...

beyaz zambaklar, hyunlix.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin