*Öncelikle bu gereksiz ara için çok özür dilerim. Her hafta bölüm atmaya çalışacağım. Yorum yapanlara kucak dolusu teşekkürler.
*Cocorosie - Good friday
Princess Chelsea - The cigarette duet
Yazarken dinlediğim şarkılar. Dinlemenizi şiddetle öneririm.
*Multimedya Bora GürelKeyifli okumalar!
-----------------------------------------------------------------------------
"Küçük kızlar bu saatte tek başına dolaşmamalı"
Katil olma potansiyeline sahip adamın söylediklerinin üzerinden asırlar gibi süre. Dakikalar geliyor hiç aldırış etmeden geçiyordu. Korkudan güçsüz düşmüş kollarımla çırpındım. Yan tarafta bir adam bağırdı. " Bora,hazırız abi." Kalbim çocuk bahçesi edasıyla atıyor duygularımı esir alıyordu. Sonunda adam elini çekti. Koşmaya başladım daha benzinlikten çıkamadan saçlarımdan tuttu. Cansız bir varlıkmışım gibi peşinden sürüklemeye başladı. "Lanet olsun,çok yavaşsın!" Cevap vermek için kelime hazinemi zorlarken ağzımın açık olduğu tüm gerçekliğiyle önüme serildi. Cevap verebilirsem çığlıkta atabilirdim. Tüm gücümle bağırmaya başladım. Yaptığı hatayı farkettiğinde saçlarımı derimden ayırmak istercesine çekti. Acıdan çığlık atmaya başladığımdaysa ağzımı kapatıp kucağına aldı. Tepinmeye başladım ama Borada -ya da her ne haltsa- tek bir noksanlık bile yoktu.
Hızlı bir şekilde ara sokaklara girmeye başladı. Yön duygumu kaybetmeme ramak kala, çevresini kolaçan edip beni yere, çimenlerin arasına fırlattı. Bağırmaya kaldığım yerden devam ettim. "Yardım edin!" Benimle aynı hizaya gelene kadar eğildi. Keskin yüz hatlarına düşen gölge içimdeki korkuyu perçinledi. "Çeneni kapamazsan gözümü bile kırpmadan öldürürüm seni." Beni öldürebileceğine tüm kalbimle inanıyordum. Ellerimi bağlarken gıkımı bile çıkarmamamın sebebi de buydu, ya da bir ihtimal şoktaydım. Kafamı ses çıkarmayacığımın temennisi olarak iki yana doğru salladım. Görmesini umdum fakat yüzü ışığın geliş yönüne göre şekilleniyordu.
Sokağın sonunda ışık hüzneleri belirdi. Enselendiklerini düşünürken far ışığının kamyonlarından -beni kaçıran heriflerin kamyonundan- geldiğini algıladım. Gelen aracın içinden yapılı insan kalabalığı çıktı. Konuşmaya başladılar. Duyabildiklerim kısıtlı olsada beni nasıl öldüreceklerini ya da kasiyeri nasıl öldürdüğünü anlatıyor olmalıydı. Kısa bir süre sonra Bora denen hergele yanıma geçip ağzımı çözdü. Çığlığı basmak üzereyken koklattığı acımtrak kokunun etkisinde kaldım. Gözlerim bana inat sisle kaplanmaya başladı. En son hissedebildiğim şey güçlü ayaklar üzerinde bir yere taşındığımdı.
Zemin beşik edasıyla sallanıyordu. Gözlerimi açarken başıma saplanan ağrı algılarımı açmama sebep oldu. Sıkıca bağlanmış ellerimi başıma götürdüm. Üzerimde hoyratça örtülmüş mor bir örtü vardı. Görebildiğim kadarıyla küçücük bir odanın içine tıkılmıştım. Başım dönüyordu. Birkaç dakika baş dönmesinin geçmesini bekledim. Zemin hareket ediyordu. Kamyonun arka tarafına hapsedilmiş olduğumu anlamayacak kadar aptaldım. Fikir zihnimdeki yerleşkeye hücum ederken ellerimi duvar sandığım metale vurmaya başladım. Yaşadıklarımı parça parça birleştirince anlamamak insan işi değildi. Örtüyü üzerimden sıyırıp ayaklarımla da yere vurmaya başladım.
Kendimi en son ne zaman bu şekilde gördüğümü merak ettim. Annem ağaçlara çıkmamı yasakladığı zaman? Aile mirası olan vazoyu sapanla atomlarına ayırdığım zaman? İkiside muhtemel hareketlerdi. Dizlerimin üzerinde sürünmeye başladım. Görüşüm zamanla daha fazla netleşiyordu. Ön koltuklarla arka kasa arasında cam bir bölme vardı. Sürünerek camın altına ilerledim. Ellerimi boşluktan içeri sokup ilgilerini bana yöneltmelerini sağladım. İri yarı-kaba sakala benzeyen- hergele ellerimi geri itip cam bölmeyi kapattı. Ağlamaya başladım. Yaşadığım bunca şey karşısında korkudan ağlayamamıştım bile. İnsani duygularımı şok yüzünden kaybetmiştim. Saçma sesler çıkartarak ağlamaya başladım. Metale imkanımın izin verdiği şekilde tekmeler savuruyordum. Çıkardığım seslerde metale eşlik ediyordu. Uğraşlarım hiçbir şekilde netice vermedi. Ağlamaktan yorulmuş gözlerim kendini uykuya teslim etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OTOBAN
Roman d'amour.. Derginin siyah sayfası ilgisini tamamen o yöne çekmesine yardımcı oldu. Ne mükemmel kadınlar vardı ne de reklam. Tamamen siyah. Sayfanın ortasına küçük harflerle "Yarın bir mucize olacak" yazılmıştı. Umudunu aptal bir dergiye bağlamak aptallıktı...